Cuma günkü Çankaya Köşkü’nde yapılan MGK toplantısında iftar arası verildi mi, verilmedi mi? Türkiye’nin en büyük gazetesi dün "İftar arası verilmedi" diye manşet attı. Gazetenin Genel Yayın Müdürü de köşesinde bu tavrı eleştiren bir yazı yazdı.
Peki gerçek neydi? Arkadaşımız Fahrettin Fidan MGK toplantısında hazır bulunan Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır’ı buldu ve soruyu ona sordu. Aldığı yanıt:
- İftar arası verildi. Toplantı devam ederken Sayın Cumhurbaşkanı, "top patladı" uyarısında bulundu. Bunun üzerine garsonlar içeriye girerek bizlere servis yapmaya başladılar. Sunulan yiyecekler arasında kanepeler, hurma, zeytin, portakal suyu vs. vardı. İkram, yemek denilecek seviyede, yani çok iyiydi.. MGK’nın oruç tutan sivil ve asker üyeleri, hep birlikte oruçlarımızı bu şekilde açtık. 10 - 15 dakika süren iftardan sonra da çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ettik. Herşey normaldi...
***
Abdullah Gül’ün TBMM’de Hükümet Programı’nı okurken iftara yetişmek için metni kısa kesmesi gibi... MGK’da "Devlet işlerini boş verelim iftara gidelim" denmemiş de "hem oruç açalım hem işe devam edelim" denmişse, bu devlet adabına daha uygun değil midir?
*Keşke cesur düşünce cesur eylemden öne geçse...
Jerzy Lec
Soru: 35’ten sonra çocuk yapmak doğru mudur?
Cevap: Hayır, 35 tane yeterli görünüyor.
Soru: Bebeğin cinsiyetini öğrenmek için en güvenilir yöntem nedir?
Cevap: Doğurmak.
Soru: Doğum sonrası iyileşme döneminde özellikle kaçınmam gereken bir şey var mı?
Cevap: Var... Hamile kalmak.
Soru: Bebeğimiz geçen hafta dünyaya geldi. Karım ne zaman kendini yeniden iyi hissetmeye ve normal davranmaya başlayacak?
Cevap: Çocuklar ayrı eve çıktıkları zaman.
Doğu uzmanı Suriye asıllı Alman akademisyen Prof. Bassam Tibi’nin "İslamcılar Avrupa Birliği’ne mi giriyor?" başlıklı yazısında AKP - AB flörtüne ilişkin çarpıcı satırlar yer alıyor... Mesela:
"Avrupa, İslamcıları, Kemalistlere karşı koruyup yardımcı olacaktır. İslamcılar, Kemalizm’e karşı verdikleri mücadeleyi, generallere karşı bir mücadeleymiş gibi Avrupalıya yutturmaya çalışabilirler...
*Bazıları neden yazar? Yazmadan duracak kadar güçlü bir kişiliğe sahip olmadığından?
Jerzy Lec
Akgün Akova’nın son şiir kitabı "Sevdiğim kadın adları gibi" adını taşıyor. İrem, Duygu, Yasemin, Lale, Arzu, Esin, Ayşegül... Gibi tam 33 kadın adına yazılmış şiirler... Akova’nın bu isimlerle akrabalığı ya da duygu ilişkisi olmamış. Şiirler kadınlara değil ses ve anlam olarak çağrışımlar yapan kadın adları üzerine yazılı... Çok hoş şiirler...
PELİN...
Sesine benzeyen bir ses duyduğum zaman sevgili Pelin
bir bulut hiç üşenmez ayın üstünü örter terlemesin diye sabahleyin
bir transatlantik okyanusların özetini çıkarır yaptığın kağıt gemiler için
ve alıcılarına ulaşır postacıların düşürdüğü mektuplar
***
Sesine benzeyen bir ses duyduğum zaman sevgili Pelin
baharın aramızda gezindiği söylenir
gitmediğim ülkelerin çok yakın olduğu
tanımadığım kadınların çok sıcak olduğu ve aşkın
uyumak üzere olan bir şiir olduğu söylenir
yüreğinde senin
DUYGU
Seni kimse anlamıyor Duygu
yıkandığın su, yürüdüğün yol, omzunda gezinen melek
şemsiyende sayı saymayı öğrenen yağmur
sarmaşık gibi yüzüne sarılan ayna
DENİZ
Beyaz Güller Hastanesi’nde yaşamın elini ilk kez tuttuğun zaman
Tanrı oyuncaklarını yüzünde unuttu senin
ve mavi bir uçurum ekledi gözlerine
günü gelince düşmem için...
ZEYNEP
Zeynep söylesene
neden açmayıp yaktın sevgilinin gönderdiği mektubu
oysa biliyordun
Onat Kutlar’ın
"yanmış bir giysinin küllerinden
bir ipekböceğine ulaşılmaz" dediğini.