Atatürk’ün görüşlerini anlamak açısından Nutuk kadar önemli bir kitap da “Medeni Bilgiler”dir. Bu kitap ilk kez Prof. Afet İnan tarafından “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adıyla 1930 yılında yayımlandı, ortaokul ve liselerde ders kitabı olarak okutuldu. Kitabın büyük bölümü bizzat Atatürk tarafından, bir bölümü de O’nun fikir ve telkinlerinden esinlenerek Afet İnan tarafından yazılmıştı. Bilgiler, Atatürk’ün dünya görüşünü ve Türkiye tasavvurunu anlamak açısından Nutuk’tan da önemli bir eserdir. Ne yazık ki yeni nesillere yeterince tanıtılmamıştır. Aşağıda o kitaptan kimi alıntılar yapıyoruz. Bakın özgürlüklerin kamuoyu tarafından kullanılması konusunda aynen ne diyor:
- Milli egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük bir rol oynar.
- Basın ve toplantı hürriyeti olmadan ve halkın tamamına ait işler hakkında geniş bir eleştiri alanı bırakılmadan kamuoyu görevini yerine getiremez.
- Eleştiri ve tartışma tamamen hürdür. Bu hürriyet herkes tarafından, hiç kimsenin etkisi olmadan kendi kendine kullanılır.
- Kamuoyunun eleştiri hürriyeti birçok yayın ile olur.
- Eleştiri hürriyeti hükümet ile millet arasında bir anlaşma ortamı meydana getirir.
- Hükümet yayıncılık aracılığıyla kamuoyunu anlar ve gerektiğinde gerekli olan belgelerle onu aydınlatır.
Atatürk’ün salt demokrat görüşle bunları yazdığı yıl, yani 1930’larda Batı dünyası diktatörlükler çağı yaşıyordu...
İtalya’da 1922’de Mussolini’nin faşist düzeni kurulacak, Portekiz’de 1928’de Salazar, Almanya’da 1933’te Hitler, İspanya’da 1936’da Franco diktatörlüğü başlayacak, Polonya’da 1926’da Mareşal Pilsudski darbesi yaşanacak, Macaristan’da Horthy, Romanya’da Kral II. Karol, Yugoslavya’da Kral Aleksandr’ın diktatörlüğü görülecek, Arnavutluk’ta Cumhurbaşkanı olan Ahmet Zogo 1928’de krallığını ilan edecek, Yunanistan’da 1936’da yaptığı darbe ile General Metaksas diktatör olacaktı.
Atatürk’ün demokrasi ve özgürlüklerle ilgili fikirleri modern dünya tarafından ancak diktatörlüklerin yenildiği İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulamaya konulacaktı.
ANILAR
Tek parti dönemini ısrarla eleştirdiği için hapis yatmış bir gazeteci olan Zekeriya Sertel “Hatırladıklarım” adlı kitabında bakınız ne diyor:
“Atatürk’ün cenaze törenini izlerken vicdanımla bir hesaplaşma gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesi yapmıştık. Onu demokrasi ve özgürlük getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk. Çünkü o vakit ağaçların içindeydik, ormanı göremiyorduk. Şimdi geçenleri daha aydınlık görebiliyorum. Atatürk memleketin sosyal, siyasi ve ekonomik hayatında büyük devrimler yapmıştı. Halifeliği ve padişahlığı yıkmış, yerine bir cumhuriyet rejimi getirmişti. Halkın sosyal hayatında ve geleneklerinde birçok esaslı değişiklik yapmıştı. Bu devrimler bazılarında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almışlardı. İttihatçılar ona karşı suikast tertiplemişlerdi. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı. İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı ve gerici basın Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi? Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlarına karşı ihtiyatlı ve tedbirli bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla birlikte, Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi. Kişi egemenliğinden çok Meclis egemenliğine yani halk egemenliğine önem verdi. Yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu. Bu otorite diktatörlükte olduğu gibi korkuya değil, sevgiye dayanıyordu...”
VETO
Falih Rıfkı Atay anlatıyor:
“1924 Anayasası hazırlanırken Atatürk, cumhurbaşkanına veto ve fesih yetkisi verilmesini istiyor, konu sert tartışmalara yol açıyordu. Veto ve fesih haklarına karşı koyanlardan ikisi, Şükrü Saracoğlu ve Mahmut Esat Bozkurt’tu. Bir akşam Atatürk: ‘Çağırınız onları buraya!’ dedi. Geldiler, sabaha kadar kendileriyle tartıştı. Ve sabahleyin veto ve fesih haklarından vazgeçti. Ama hiçbir kırgınlığının kalmadığı, sonradan ikisini de bakan yapmasından kolayca anlaşılabilir.”