Eski parlamenterlerden Hilmi Nalbantoğlu, Meclis'le ilgili bir gözlemini şiire döküp bize göndermiş. TBMM'nin kuruluş yıldönümüne bir gün kala bu anlamlı satırları birlikte okuyalım:
      1974'te senatör olup
      TBMM'ye geldiğimde
      Hem Bulvar hem de Dikmen
      Giriş kapılarında
      Birer polis ile
      Birer jandarma nöbetçisi vardı.
      Yıldan yıla bu kapılarda
      Polis ve jandarma
      Görevlileri artırıldı.
      Üstelik TBMM'nin
      İç giriş kapılarında da
      Kütüphane, lokantalarda
      Hastane, matbaa girişlerinde
      Hatta halkla ilişkiler binasının
      Bütün giriş kapılarında
      Hem Metorex denen
      Elektrikli cihazları
      Hem de polis görevlileri
      Konmuş olarak görüyorum
      İnanın çok üzülüyorum...
      Camiler dini mabetlerimizse
      Parlamentomuz da
      Politik mabedimizdir.
      Acaba bu güvensizliğin
      Nedeni nedir?
      Dedim ya
      Buna çok üzülüyorum
      Hatta bu görüntüden
      İnanın kahroluyorum.
      (Notumuz: Güvensizliğin sebebi verdikleri sözleri tutmadıkları için halkın gazabına uğramaktan korkmaları olacak... Başka ne olabilir?)
      Üsküdar İmar ve Kültür Derneği, 1634 yılında kendi imal ettiği kanatlarla Galata Kulesi'nden atlayıp Üsküdar - Doğancılar'a inen Hezarfen Ahmet Çelebi'nin anısına Doğancılar Parkı'na bir heykel dikmek istedi. Bu amaçla Anakent Belediyesi'ne başvurdu. Ancak Anakent Belediyesi, "Doğancılar'a Hezarfen anıtı dikilmesi uygun görülmemiştir" biçiminde kısa ve özlü bir yanıtla bu talebi reddetti. Konuyu yazmıştık. Bundan sonra İstanbul Valiliği de devreye girdi. Belediye'den bu reddin gerekçesini istedi.
      Bu arada "Yapı" Mimarlık Dergisinden öğreniyoruz ki... Ünlü Mimar Mehmet Aksoy taa 1992 yılında bir "Hezarfen" anıtı yapmış. Anıt yıllardır depoda beklemekteymiş... Demek ki herşey hazır... Mesele kalıyor İstanbul Anakent Belediyesi'ni tarihe ve çağa şaşı bakmaktan kurtarmaya...
      Beykoz'a bağlı Polonezköy'ün muhtarı Fredik Noviçki ile komşuları Cumhuriyet Köyü'nün muhtarı Lokman Saraç telefon açarak dediler ki:
     Â- AlemdaÄŸ'dan BoÄŸaz'a kadar 6 km. boyunca yeraltından ilerleyecek bir kablo döşemesi için greyderler harıl harıl çalışıyor. Ama ilginçtir, müteahhit "6 kilometrelik" iÅŸi iyice abartarak "36 kilometreye" çıkardı. Malum, ne kadar uzun kazarsa o kadar çok para alacak... O yüzden kazı hattını uzatmak için yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Åžu an Cumhuriyet Köyü içinde çalışıyorlar. Ä°nanılmaz derecede keyfi davranıyor; önlerine ne gelirse yıkıp geçiyorlar. Duvarlar yıkıldı, su boruları patlatıldı..."
     ÂHer iki muhtar da, bu "kablo döşeme" iÅŸinden ne Beykoz Kaymakamı'nın, ne vilayetin ve ne de Köy Hizmetleri'nin haberi olduÄŸunu söylüyor...
      Beyoğlu Nevizade Sokak'ta genellikle sanatçıların, gazetecilerin, sinemacıların, ezcümle orta halli aydınların devam ettiği "Saki" adlı meyhanede akşam saat 22:00 suları... Kapıdan içeri ellerinde telsizlerle 4 sivil giriyor... Polis oldukları hemen anlaşılıyor. Aralarından biri kapıyı tutuyor. Sempatik ve güleryüzlü ekip şefi nazik bir dille kimlik kontrolü yapılacağını söylüyor. Lokantada yaklaşık 50 kişi var. Herkes kimliğini çıkarıyor. Memurlardan biri kimlikleri topluyor. Masalarda sohbete ara veriliyor. Tedirgin bir bekleyiş başlıyor. Ekip şefi lokantanın telefonunun başına oturuyor. Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü'nü arıyor. Ve karşısına çıkan memura tek tek kimliklerdeki adları yazdırıyor. Karşı taraftaki memur bu adları bilgisayardaki sabıkalılar ile karşılaştırıyor.
      Lokantadaki masalardan birinde sinema sanatçısı Tarık Akan ve Avukat Atilla Coşkun ile arkadaşları oturmaktadır. Adları temize çıkanların kimlikleri garsonlar eliyle müşterilere dağıtılıyor. Bir kişinin kimliği hariç... O kişi, Tarık Akan'ların masasında oturan bir hanımdır. Memurlar hanımı Gayrettepe'ye götüreceklerini söylüyorlar. Bir şok havası esiyor. Avukat Coşkun ve Tarık Akan kendilerine yemeğin sonuna kadar müsaade edilmesini istiyorlar. Memurlar bu isteği kabul ederek dışarda bekliyorlar. Yemek bitiminde hep birlikte Gayrettepe'ye gidiliyor. Ve orada durum öğreniliyor.
      1992 yılında bu genç hanım bir arkadaşına kefil olmuş. Arkadaşı aldığı malın taksitlerini ödeyememiş. Onun için hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkmış. Genç hanım bu olayı hatırlamıyor bile... Ama çaresi yok...
     ÂSaki'de arkadaÅŸlarıyla bir akÅŸam yemeÄŸi yemek üzere evinden çıkmış olan genç hanım geceyi nezarette geçirecektir. ArkadaÅŸları eve dönüyor. DehÅŸet içindeki genç hanım Emniyet Müdürlüğü'nde kalıyor.
      Ertesi gün, yani dün, Atilla Coşkun kararı veren mahkemeye giderek dosyayı inceliyor. 1992'de verilen gıyabi tutuklama kararı, hakkında haciz kararı verilen kişinin borcunu ödemesi sonucu 1993 yılında kaldırılmıştır. Durum Emniyet Müdürlüğüne de bildirilmiş, ancak polisin kayıtlarına işlenmemiştir. Durum bir yazıyla tekrar Emniyet Müdürlüğü'ne iletiliyor. Nezarette kabus gibi bir gece geçiren ve hayatında ilk kez böyle bir olay yaşayan genç kadın serbest bırakılıyor. Devlet kayıtlarındaki düzensizliğin cezasını bu konuda en küçük bir kabahati olmayan bir vatandaş çekiyor. Günümüz istanbul'unda masum ve mütevazı bir akşam yemeği, böylesine tatsız bir serüvene dönüşebiliyor...
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr