Bayram günlerinde Türk halkı İstanbul'daki patlamaların şokunu yaşar ve kökten dinci teröre karşı önlem alındığını sanırken meğer hükümet o kesimleri de memnun edecek hazırlıklar içindeymiş... Kadın Araştırmaları Derneği dün yayımladığı bildiride bu şaşkınlığı ve tepkiyi dile getiriyordu:
- Terörün akıttığı kan kurumadan toplumu ve devleti her yönden din kıskacına almaya çalışan hükümetin bu tür olaylara yeni ortamlar hazırlayacağına inandığımız Kuran Kursları ile ilgili girişimini şiddetle kınıyoruz...
Yeni yönetmelik ile kurslar bütün yıla yayılıyor. İmam hatip mezunları ders verebilecek. Akşam kursları olacak, yatılı kurslar olacak...
Genel kanı: Yeni yönetmelik kuran kurslarını dinsel istismara açıyor.
Erdem Tuna'nın düşüncesi: "Okul dışı gençliği böyle örgütleyecekler..."
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği uyarıyor:
"On yıllardır Diyanet, mantar gibi biten camilere hâkim olamadığını itiraf ederken, Kuran kursu atılımının yeniden ateşlenmesi çok yanlış ve tehlikelidir. Çocuklarımızın tatillerde ağır bir din eğitimine yönlendirilmeleri, psikolojik ve pedagojik açıdan, ayrıca çocuk hakları yönünden son derece yanlıştır..."
Hükümetin bu konuda eleştirilere verdiği yanıt klasik:
- Halk istiyor.. İhtiyaç var...
Yalçın Bayer sütununda soruyor:
- Aç ve yoksul insanlarımızın daha öncelikli başka bir ihtiyacı yok mu?
Anavatan Partisi "mali sorun" yaşıyormuş! Yarattığı hırsızlar hayırsız çıktı demek.
Fransa'nın TF1 kanalı 7 Aralık günü Midnight Express filmini gösterecekti.
Tete De Turc adlı grubun yürüttüğü kampanya sonucu film yayından kaldırıldı.
Bravo.
AB'nin genişlemeden sorumlu Komiseri Günter Verheugen'e herkes veryansın ediyor. Sadece Ali Sirmen Cumhuriyet'te ona teşekkür etmemiz gerektiğini söylüyor... Neden? Çünkü Verheugen bizi aldatmıyor. "AB'nin istediklerini yerine getirirseniz üyeliğe alırız", gibi yalanlar söylemiyor. Avrupa'nın hakkımızdaki görüşlerini dile getiriyor. Bu önemli. Dikkat buyurun. Avrupa'da kimse "Verheugen bizim görüşlerimizi dile getirmiyor" diyor mu?
Meclis'te her milletvekiline bir dizüstü bilgisayar (laptop) verildi. Bazı CHP milletvekilleri "haram" diye almadılar. Helal mi, haram mı tartışması sürüyor. TBMM internet sitesinde adreslere göz atarsanız göreceksiniz. 210 milletvekili, yani Meclis'in yarıya yakını bilgisayar kullanmıyor. Başlarını dinlemek, seçmenle yüz göz olmamak için sekreterlerine de kullandırmıyorlar. Kendilerini seçen vatandaşlardan kaçmak için "e mail" adresi vermeyen ve bu çağdaş iletişim aracına dargın olan milletvekiline laptop helal edilir mi?
DSİ Genel Müdürlüğü'nün alacağı inşaat mühendislerinde "erkek olma" koşulu aramasına... Bunun için ileri sürülen, "kadın mühendisler şantiyelerdeki ağır çalışma koşullarını kaldırmaz!" gerekçesine İnşaat Mühendisleri Odası ne diyor? Oda Genel Sekreteri Gülay Karaküçük'ü dinliyoruz.
"Ben 16 yıllık mühendisim ve yıllarca şantiyelerde çalıştım. Tıpkı diğer hemcinsim meslektaşlarım gibi görevimi en iyi şekilde yaptığıma inanıyorum. Şantiyelerde çalışma koşulları ağırdır, bu nedenle erkek mühendis alıyoruz, diyen DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu'na basit bir anımsatma yapmak isterim; mühendisler beyin gücüyle çalışır, kol gücüyle değil.
Sayın Eroğlu'nun ileri sürdüğü bir diğer gerekçe de, şantiyelerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da olduğu, buralarda bir bayanın çalışmasının sorunlar yaratacağı... Ne yazık ki bu sözler de doğru değil. Çünkü Ankara'da ki bir şantiye ile Doğu Anadolu'daki şantiye arasında çalışma koşulları açısından hiçbir fark yoktur. Kaldı ki verilen ilanda mühendis alınacak şantiyeler arasında Eskişehir, Bilecik ve Balıkesir de bulunuyor. Bugün Türkiye'de 75 bin civarında inşaat mühendisi var, bunun 4 bin kadarı bayan... Bu iktidar bayan inşaat mühendislerinin şantiyelerde çalışamayacaklarına gerçekten inanıyorsa ve güçleri yetiyorsa inşaat fakültelerine kız öğrenci alımını yasaklasın. Ama mesele şu; işbaşındaki siyasi kadro kadınları ikinci sınıf yurttaş olarak görüyor. Anayasa açıkça aykırı şekilde cinsiyet ayrımcılığı yapıyor. Bunu açıkça söyleyemedikleri için birtakım bahanelerin arkasına sığınıyorlar. Lütfen biraz dürüst olsunlar."
Tayyip Erdoğan irticai faaliyetlerinden dolayı TSK'dan ihraç edilen iki personelin dosyasına 'çekince' koymuş. Acaba o iki kişinin suçsuz olduğunu nereden biliyordu?