Kültür Bakanı Hüseyin Çelik önceki akşam NTV’de Gani Müjde ile konuşurken Orhan Pamuk ile Ahmet Altan’ı okumam şeklinde bir söz sarf etmediğini, söylediği sözlerden gazetecilerin yanlış bir yorum çıkarttığını söyledi. Yeni Bakan’ın "Bize miras kalmış eski eserleri, geçmiş kültürleri dinine ve milliyetine bakmadan kucaklayacakları" yolundaki sözlerini (hele de bir zamanlar İstanbul surlarını yıktırmaya kalkışan birini anımsayınca) memnuniyetle not ettik.
Doçent Hüseyin Çelik’in düşüncelerini kitaplarını okuyarak anlamak mümkün. Örneğin "Türkiye’de Değişim Demokrasi ve Aydınlar" kitabının arka kapağından satırlar:
...Bizim aydınımız 2.5 asırdır kurtuluşu, kurtuluş reçetelerini, kendi kültürü, tarihi ve dinamikleri içerisinde arayacağına; Batı’dan da gerektiği kadarıyla yararlanacağına; hep Batı’da aramıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle Türk aydını bir "eşik nesli" olmaktan kurtulamamıştır. Ne kendisi kalabilmiş ne de başkası olabilmiş bir toplum ve bu topluma yön veren aydınlar... Türkiye’de aydınların tarihi, ne yazık ki, Batılılaşma veya yabancılaşma tarihi ile aynı çizgiyi takip eder."
Yukardaki tespitte elbet doğruluk payı çok... Ancak ‘batıcılık’ın yeni bir kültür yaratma ihtiyacından doğduğunu unutmayalım. Bu ihtiyacın neden doğduğunu da irdeleyelim. Konuyu tartışalım.
Tayyip Erdoğan ve AKP’lilerin değişmesine gerek kalmadı. Basın onlardan önce değişti.
Başbakan Gül "AB’yi şok edecek adımlar atacağız" derken ne tür adımlardan söz etti?
Dün Ankara’dan arayan bir gazeteci dostumuz:
- Aldığım bir duyuma göre Leyla Zana ve arkadaşlarına af çıkartacaklar, dedi...
Eğer böyle bir adım atılırsa F Tipi cezaevlerini insanileştirecek önlem de alınmalı, tecrit kaldırılmalıdır.
Kanlı olaya karışmamış kişiler için af düşünülmelidir.
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile AKP’li bir kısım milletvekilinin Hilton’da toplu namaz kılarken fotoğrafları yayımlandı. CHP lideri Deniz Baykal "bakalım daha neler göreceğiz" dedikten sonra ekledi:
- İbadet gösteriş ve meydan okuma haline dönüşmemelidir...
Aklımıza bir doktumuzdan dinlediğimiz öykü geldi.
Humeyni devrinde bir İranlıya eskiye göre ne değiştiğini sormuşlar:
- Çok şey değil, demiş, eskiden evde namaz kılar dışarda eğlenirdik şimdi dışarda namaz kılıp evde eğleniyoruz...
Tayyip Erdoğan Dublin’den Strasbourg’a giderken uçakta gazetecilerin sorusu üzerine "bir ay içinde başbakan olacağı" nı ifade ediyor. Önceliği 109’uncu madde değişikliğine vereceklerini söylüyor... İkinci yol 76 ve 78’inci maddeleri değiştirerek ara seçim sonucu başbakan olmak...
109’uncu maddeyi değiştirmenin sakıncaları daha önce tartışıldı.
Cumhurbaşkanı Sezer ve Deniz Baykal bu maddenin değiştirilmesine karşı olduklarını açıkladılar.
AKP içinde Ertuğrul Yalçınbayır, Bülent Arınç gibi isimler de aynı görüşte.
Hatta Başbakan Abdullah Gül de Erdoğan’ın 109’uncu maddeden söz etmesini yadırgamış.
Nedeni... 109’uncu maddede tek kişi hatırına değişiklik yapılacak olması...
Hukuka saygılı görüş tek kişi için Anayasa değişikliği yapılmasına karşı...
Peki Erdoğan neden 109’uncu madde değişikliği üzerinde ısrar ediyor.
Çünkü 76 ve 78 ile önce milletvekili seçilip sonra Başbakan atanmasının en az 6 ay zaman alacağını düşünüyor. 109’uncu maddenin yolu kısaltacağını hesaplıyor.
Acelesi ne? Abdullah Gül’ün kısa sürede sempati toplaması ve taban yapmaya başlamasının doğurduğu bir tedirginlik mi söz konusu?
Bilemeyiz.. Ancak 109’uncu maddenin yolu kısaltmayacağını biliyoruz.
Çünkü 109’uncu madde TBMM’de üçte iki çoğunlukla değiştirilse bile... Cumhurbaşkanı 15 gün bekletip veto edebiliyor. İkinci kez aynı oranla onaylanırsa Sezer 15 gün daha bekletip referandum kararı alabiliyor. Referandum da en az üç ay alır. Sandıktan olumlu oy çıkmayabilir. Çıksa bile bu yol da gene aşağı yukarı 6 ayı bulur.
Erdoğan’ın 1 ayda başbakan olması zor...
İletişim ödevi
İletişim Fakültesi öğrencileri zaman zaman ödev ya da tez konusu arar. Bize de fikir sorarlar. Hemen bir fikir.
Kimi gazete ve yazarların seçim öncesi ile seçim sonrası yazdıklarını karşılaştırınız. Basın tarihine ibret verici satırlar eklemiş olursunuz.