Belediyelerin asli görevleri arasında en az "kaldırım döşemek" kadar önemli başka şeyler de var...
Örneğin: Kütüphane kurmak...
Peki bunu yapan var mı? Kitap yayıncısı bir dostumuz:
- Vallahi bunu yapan pek yok ama yapmayanı da suçlayamam, diyor...
Nedenini anlatıyor:
- Belediye bir kütüphane kurmaya karar verdi diyelim. Kitap satın alacak... Sırayla şunları yapması gerekiyor:
Önce kitap satın almak istediğini Kaymakamlığa yazıyor.
Kaymakamlık Vilayet'e yazıyor,
Vilayet İçişleri Bakanlığı'na,
İçişleri Bakanlığı da Başbakanlık Müsteşarı'na...
Müsteşar Bey onaylarsa aynı sırayla bu defa aşağı doğru yazışılarak Belediye Başkanı'na "Kitap satın alabilirsin!" yanıtı geliyor...
Geliyor ama iş bitmiyor. İhale talimatının çıkması ve en az 3 teklif alınması lazım. Neyse bu arada bir yandan da kitap "demirbaş" eşya sınıfına girdiği için Devlet Malzeme Ofisi'ne (DMO) yazı yazılıyor; "Acaba elinizde şu şu kitaplar var mı?" diye... DMO'nun elinde o kitapların olmayacağı biline biline yapılıyor bu... DMO'dan "Yok" yanıtı geldikten sonra teklifler alınıyor ve kitabın en düşük fiyat veren yayıncıdan alınması kararlaştırılıyor. Çok sayıda kitap ihtiva edecek bir kütüphane kurmak o yüzden bir cehennem azabı...
İşin vurucu tarafı... Kitap alımı bunca muameleden geçerken... "Tuğla" demirbaş sayılmadığı için (!) bu formalitelere gerek olmuyormuş... O yüzden de belediyeler ha babam kaldırım döşeyip duruyormuş...
Joseph Attatürk!
Amerika'nın Atlanta kentinden arayan
Savaş Kuloğlu ilginç bir haber aktarıyor:
- Dün gece buradaki TBS televizyon kanalında ilginç bir olay oldu. Saat 21:00 sularında TCC (The Chimp Channel) adlı, maymunların rol aldığı bir şov yayınlandı. Başroldeki maymun Turco - Scottish Terrorist (Türk - İskoç Terörist) olarak takdim ediliyordu, adı da
Joseph ATTATÜRK idi. Program boyunca
Atatürk'e küfür, hakaret, herşey yapıldı. Bizler protesto ettik ama maalesef program yine tekrar edilecek... Türk diplomatları bu konularla ilgileniyor mu? Merak ediyoruz...
***
Engeller sizi durdurmak zorunda değildir. Eğer bir duvarla karşılaşırsanız geri dönmeyin ve vazgeçmeyin. Nasıl tırmanacağınıza, içinden mi geçeceğiniz yoksa etrafından mı dolaşacağınıza karar verin.
Michael Jordan***
Günlük yalanlar
Aradım ama ulaşamadım... Yarın tamam... Hiç acıtmayacak... Şimdi ben de tam seni arayacaktım... Bizde yalan yok... Toplantıdalar efendim... Okudum ama şimdi hatırlamıyorum... Kırmızı ışığı görmedim... Yemeğe kalın... Çok üzüldüm... Davetliydik ama gitmedik... Kızımızı kimler kimler istemedi... Yanımdaki erkek eniştemdi... Sadece arkadaşız... Herkese eşit zam yapıldı... Bizi hakem yaktı... Burada olsa yüzüne de söylerim... Maliyetini kurtarmaz... Fotomontaj yapmışlar... (
Hakan Gönenli'ye teşekkürle)
Gündeme bakın...
Bir ülkenin gündemine bakın... O ülkenin ne durumda anlarsınız... İki lafı biraraya getiremeyen adam ülkeyi 15 yıl uğraştırmış... Sonunda ülkeyi
"Asalım mı, besleyelim mi?" ikilemine sokmuş... Laikliğin teminatı diye ellerine sarıldığınız Hocaefendi laikliğin mezar kazıcısı çıkmış. 2 milyar doları bile bile iki batık banka sahibine hediye eden devlet, memura ve emekliye parasızlık masalları anlatıyor. MGK'de Peygamber'e hakaret edildi yalanıyla yer yerinden oynatılıyor.
Güncel sorunlarınız işte bunlar.. Ve bu sorunları çözdüğünüz zaman bir adım ileri gitmeniz söz konusu değil. Çözülmesi gereken sorunlarınız ise bir türlü gündeme gelmiyor.
Gençlerin eğitimi... Toplumun sağlığı... Şehircilik... Çevre kirliliği... Enflasyon... Gelir adaletsizliği... Ekonomik darboğaz... Bu ölümcül sorunların kuşattığı ülkede meleklerin cinsiyetini tartışır gibi boş konulara saplanıp kalmışsınız. Bunları da çözemiyorsunuz üstelik.
Az gelişmiş ülkenin bir klasik tarifi vardır:
"Az gelişmiş ülke kendi sorunlarını çözemeyen ülkedir..."Biz bunu bir adım ileri götürmüşüz... Bırakın çözmeyi:
"Kendi sorunlarının farkına varamaz, sıraya koyamaz " duruma gelmişiz.
Yıkılmış duvarı onarması gereken işçilerin ilgisiz konular üzerinde kavgaya girişip işi gücü unuttuğu bir manzaranın figüranıyız hepimiz.
Duvara tam toslamadan aklımızı başımıza toplayalım...
Zap sohbeti...
Yirmi - yirmi beş yıl önce... Milliyet'in kampanyasında toplanan paralarla Zap Suyu'na
"köprü" yapılıyor...
Halit Çapın ağabeyimiz de bölgeye gitmiş; söyleşiler yapıyor...
O söyleşilerden birinde köylüler anlatıyor:
- Geçenlerde Angara'dan bir heyet geldi. Ziraatçiler filan. Çok kızdılar...- Niye?..
- Bu arpalara bu kadar su verilir mi kardeşim! Çürüteceksiniz, diye...- Siz ne dediniz?
- Hee, dedik, babo, haklısan...- Haklı tabii, arpaya bu kadar su verilir mi hiç?
- Sen de haklısan Babo... Ama birşey var: Bize fırça atan ziraatçinin gösterdiği tarlada pirinç ekiliydi!..(Halit Çapın Güneydoğu hikayelerini Takvim gazetesindeki sütununda anlatıyor bu aralar...)
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr