Melih AŞIK
Defne Samyeli kardeşimiz Radikal'deki sütununda Atatürk Havalimanı'nda vizeleri gösteren panodaki yanlışlıkları yazmış, düzetilmesini sağlamıştı. Bizzat gidip yerinde göreceğini de yazınca kendisine bir faks notu çekerek oradaki yetkililere bizden de birkaç soru yöneltmesini rica etmiştik.
Birinci soru... Batı'daki havaalanları baştan sona yemyeşil çim olduğu halde bizim Atatürk Havalimanı kelleşmiş, pejmürde bir görüntü almıştı. Acaba düzeltilemez miydi?..
Defne Samyeli, Havalimanı Başmüdürü
Gürbüz Akdemir'e önce bunu sormuş. Aldığı yanıt:
- Havaalanında yeşil olmaz. Ağaç olmaz. Ağaç dikiyor da otopark yapmıyorsanız işte bu hiç olmaz. Ben hizmet veriyorum. Onun için yıkıyorum, kesiyorum. İç hatların orada yeni bir yol bağlanması gerekiyor. Bu neden 5 ya da 8 ağacı feda etmek zorunda kalacağız.
İkinci sorumuz şuydu:
- Havaalanı Taksi'de çalışan pek çok şoför kasten yolu uzatıyor, müşteriyi kazıklamaya çalışıyor. Özellikle turistlerin yaşadığı bu ilk şok, ülkemize ilk adımlarında olumsuz duygulara sürüklenmelerine yol açıyor. Acaba DHMİ bu duruma bir çözüm düşünemez mi?
Gürbüz Akdemir'in yanıtı şöyle:
- Hiç Paris'e Brüksel'e gitmiş mi Melih Bey? Oradaki taksiciler de böyledir. Bu konuyu tartışmayı gereksiz buluyorum.
"Havaalanında yeşil olmaz" diyebilen ve taksicilerin uçak yolcularını kazıklamasını savunabilen
(yoktur Paris'te, Brüksel'de böyle şey) bir Meydan Müdürüne ne anlatabilir, ne söyleyebiliriz? Hiçbir şey... Yolculara ve meydan görevlilerine sabır diliyoruz sadece.
Show TV'de Bayram günlerinde iki gün üstüste "Genç kızlara ibret olsun" diye çok ilginç bir haber yayınlandı... Evlenme vaadiyle kandırıldığı ve pazarlandığı söylenen genç kız, kendisini kandıran beş - altı kişiyi karakola çekmiş... Polislerin himayesinde vuruyor allah vuruyor... Vururken aynı zamanda konuşuyor, hangisine neden vurduğunu da izah ediyor...
Demek infaz sisteminde yenilikler var.
Yeni sistemde savcıya, yargıca, mahkemeye falan ihtiyaç yok... Vatandaş şikayetçi olduğu kişiyi polise yakalatacak. Duvara yaslayıp bizzat marizleyerek cezayı verecek, rahatlayacak. O sırada videoya alınan görüntüleri de reytingçi kanallardan birine satarak, hakettiği manevi tazminatı bu yoldan sağlayacak. İyi sistem!
Şubat başları soğuk olur... Kimi zaman solgun güneşli... Kimi zaman yapış yapış yağmurlu... Bazen kar beyaz... Değişken şubatlarda değişmeyen, bir hüzünlü bekleyişin koyu siyah gözleridir. 19 yıldır... Şubat ayının 1'inci günü
Sibel İpekçi Hanım, kızı
Nükhet İzet ve yakınları Zincirlikuyu mezarlığında, bir büyük yalnızlığın uçsuz bekleyişini paylaşırlar birkaç
Abdi İpekçi dostuyla... Çoğunlukla suskun... Ya da suskunluğun zaptedemediği, şöylesi birkaç satır söz ile:
- Bugün hala devlet görevinde bulunan kimi yetkililer, 19 yıl önce bu cinayetin üzerine ciddiyetle gitselerdi sonraki yıllarda işlenen cinayetlerin önüne geçmiş olurlardı. Bunca aydınımızı kaybetmezdik...
***
Siyasal cinayetler karanlığının 20'inci yılındayız. Savcı
Doğan Öz, 20 yıl önce Mart ayında öldürülmüştü. Savcı
Öz, 1978 yılı başlarında kontrgerillayı farketmişti. Hazırladığı raporda ABD yararına çalışan bazı gizli örgütlerin devlet aygıtını da kullanarak demokrasiyi yok etmeye çalıştığını söylüyordu. Büyük komploya ışık tutmaya çalışırken diyordu ki:
"Bütün bu çalışmalar içinde askeri ve sivil güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla, Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve 1'inci Şube görevlileri kullanılmaktadır..."
Savcı
Öz, 24 Mart 1978'de öldürüldü.
Özel Harp Dairesi.. Kontrgerilla.. Gladio.. Ülkenin aydınlarına, demokratlarına, hatta demokratik düzenine kasteden karanlık merkezlerin adı olarak anıldı yıllarca... 1980 öncesi ve sonrası sayısız karanlık olayda adı geçen
Abdullah Çatlı, M.Ali Ağca ve benzerlerini MİT'in kullandığını yetkili ağızlar açıkladı.
Silahlı Kuvvetler ve MİT, ülke güvenliğinin ve toplumsal huzurun korunmasında en etkin olması gereken kurumların başında gelir.
Ancak son 20 yılda Silahlı Kuvvetler ve MiT, kendi içlerinde çetelerin beyinlerini barındıran kurumlar olarak da anılıyor.
Çok ilginç olan... Silahlı Kuvvetler ve MİT, kendi içlerinde var olduğu söylenen suç merkezleriyle ilgili eleştiriler karşısında sürekli sessiz kalıyor. Kendilerini suçlamalardan arındıracak, kamuoyunu rahatlatacak açıklamalara yönelmiyorlar. Başbakanlar gelip gidiyor... O Başbakanlar kendilerine bağlı MİT yetkililerini çağırıp kendilerine toplumun merak ettiği soruları yöneltmiyor. Yanıtlarını kamuoyuna açıklamıyor.
Devlet böylece sürekli suçlama altında kalıyor.
Adı
"Çeteci devlet" e ,
"Katil devlet" e çıkıyor...
Kimi malum yüksek şahsiyetler zaman zaman halka;
"Devleti yıpratmayalım!" yollu çağrılar yapıyor.
Ama bu şahsiyetler hiçbir zaman;
- Devleti saygınlığa kavuşturmanın yolu devlet içindeki suç odaklarını temizlemekten geçer, diyerek, gerçek adreslere gerekli çağrıları yapmıyor...
Ve umutlar ister istemez
"ilahi adalet" e bağlanıyor... Yani Susurluk tipi kazalara...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr