18 Haziran 1999’da atv’de Fethullah Gülen’in genç müritlerine taktik verirken çekilmiş kasetleri yayımlandı. Gülen o konuşmalarında yandaşlarına devlet kadrolarını ele geçirmenin önemini açıklıyor; özellikle mülkiye ve adliyedeki kadrolaşmanın genişletilmesi gerektiğini vurguluyor, yakalanmadan çalışmanın yollarını anlatıyordu.
Her şey apaçıktı. Ne var ki günün Başbakanı Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel kulaklarının üzerine yattılar. Daha sonra iktidara gelen siyasetçiler ve partiler de aynı yolu izlediler. Çünkü tehlikeyi görmemeyi siyasi çıkarlarına daha uygun görüyorlardı. Fethullah grubundan oy umuyorlar, onlarla işbirliğinin kendilerine devlette güç sağlayacağını hesaplıyorlardı. Bu ucuz hesaplarla devletin işgaline göz yumdular, suça ortak oldular. FETÖ’cüler son 10 yılda tamamen hız kazandılar. Sınavlara hakim oldular. Kendilerine biat edenleri devletin her kademesinde hızla yükselttiler.
Devletin ne denli insafsızca işgal edildiği bugün açıkça görülüyor. FETÖ üyeleri Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın özel kalemine kadar girmiş. Her yeri kuşatmış. Bir iddiaya göre TSK’nın yüzde 50’sini oluşturmuş. Bugün durumu düzeltmek için binlerce memura işten el çektiriliyor. Devlet kademelerinde büyük boşluklar doğuyor. Yargıda işler durma noktasına geliyor. Yıllanmış siyasi günahları, günahsız yurttaş ödüyor.
Güncel kaygılar
Darbe girişimi sonrası olağan sayılması gereken tasfiyeler o kadar büyüdü ki... İster istemez kuşku ve kaygıları da büyütüyor. Eğitim İş Sendikası: “Demokratik düzene karşı yapılacak her türlü darbenin tereddütsüz karşısındayız” diye başlattığı bildiride bu kuşkuyu dile getiriyor:
“Devletin içine sızan cemaat ve tarikatlar dahil tüm paralel yapıların kökünün kazınması zorunluluğu konusunda da şüphemiz yoktur.
Ancak darbe girişimi fırsat görülerek cadı avının başlatıldığı izlenmektedir. Siyasi hesaplarla ve paralel yapıyı temizleme bahanesiyle girişilen bu uygulamaların, muhalifleri yok etme girişimlerine dönüşeceği görülmektedir. 15 Temmuz darbe girişiminin böyle bir fırsata çevrilmesi kabul edilemez.”
***
İstanbul Barosu da FETÖ adı verilen darbeci örgüte karşı alınan tüm önlemleri desteklediğini açıklarken bir kayıt koyuyor:
“Somut bir delil veya bilgiye dayanmadan, vehim ve zanna dayanılarak, toptancı bir yaklaşımla, daha endişe verici olanı sadece iktidarın siyasi görüşlerini benimsemeyen, ona biat etmeyen, Cumhuriyet değerlerine sahip hakim ve savcıların da bu durum fırsat ve vesile kılınarak ‘ayıklanması’, böylelikle bu kez de iktidara bağlı bir yargı yaratılması kabul edilemez.”
Netice; Sorumlular cezalandırılsın ama hukuk dışına çıkılmasın... Ki verilecek cezalar kamuoyunca inandırıcı bulunsun, suçlular mağdur duruma geçmesin...
ÜÇOK
Devletin cemaatçiler tarafından işgali konusunda eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı Ahmet Zeki Üçok inanılmaz rakamlar veriyor. Üçok’un iddiasına göre TSK’nın yarısı Fethullahçı kadrolardan oluşuyor. Üçok’un verdiği bilgilere göre;
- 94 devresi bunların altın yılı, 86’da soruları çalıp 94’te mezun olanlar bunlardır...
Üçok’a göre son 10 yılda kitle halinde bir giriş vardır.
Üçok, darbecilerin çoğunun Necdet Özel zamanında terfi ettirilen askerlerden olduğunu söylüyor.
Bu yapı nasıl temizlenecek? Daha da vahimi; Geriye ne kalacak?
“Darbe girişimi başarısız oldu” diyebilmek için demokrasiyi yeniden kurmakta başarılı olmak gerekir..
Akif Kökçe
MÜJDAT
Değerli sanatçı Müjdat Gezen’in adı, “İhanet şebekesi” başlığı altında çok satan gazetelerden birinin sayfalarına taşınmıştı. Müjdat Gezen sözde geçtiği bir mesajda: “Darbe değil tiyatro” demişti. Gezen dün açıklama yaptı, şöyle dedi:
“Sekiz gündür yurtdışındayım. Ne Facebook’ta, ne Twitter’da, ne de başka bir yerde hesabım var. Sosyal medyada hesabım yok. Bu yalanları uyduranlarda herhalde hiç utanma yok. Bugüne kadar darbe hakkında hiçbir yorum yapmadım. Hayatım boyunca bütün darbelere karşı oldum.”
Medyamız basın özgürlüğünü bazen bu yönde de kullanıyor!
Diyanet “AKP’ye karşı darbe girişimi yapanların cenazesini kaldırmam” demiş.
Birincisi, 12 Eylül cuntacılarının cenazesini niye kaldırdılar?
İkincisi, yargı mercii olmadıklarına göre bundan böyle ölenler için savcılıktan temiz kâğıdı mı isteyecekler?
Akif Kökçe