Melih AŞIK
Bu olay bir siyasi komplo... Birinin ayağına basmışım ki, şimdi benden intikam almaya çalışıyor. Ama komployu kim düzenledi, neden düzenledi, işte onu çözemiyorum..."
Meclis'e iş yapan şirketten daire almasıyla ilgili patlayan skandal sonrası Meclis eski Başkanı
Mustafa Kalemli'nin şaşkınlık içindeki ilk tepkisi böyle olmuştu.
Dün Meclis kulisinde
Kalemli'nin bu sözlerini anımsattığımız ANAP Kocaeli milletvekili
Hayrettin Uzun;
- Sayın Kalemli'
nin uzun uzun düşünmesine hiç gerek yok. Bence bugün başına gelen olayın nedeni, geçmişte Genel Başkanı Mesut Yılmaz'
a karşı işlediği bir hatadır, diyor.
- Hata mı? Ne hatası?..
- 28 Şubat 1997'de MGK'nın o malum toplantısı sonrası başlayan süreci hatırlayın.. Askerler Erbakan'
ı Başbakanlık'tan indirmeye karar vermişler; Refahyol'un yerine kurulacak hükümet ve bu hükümetin başbakanının kim olacağı konusunda çalışmalara başlamışlardı. Müstakbel Başbakan olarak ilk akla gelen isim doğal olarak Mesut
Bey'di. İşte tam bu süreçte hiç aklına gelmeyen bir olay oldu: Mustafa Kalemli
kendisinin Başbakanlığı için askerlerle gizlice dirsek temasına geçti. Geçti ama olaylar onun istediği şekilde gelişmedi ve sonuçta göz koyduğu Başbakanlık koltuğu Mesut Yılmaz'
ın oldu. Oldu ama Kalemli'
nin tavrını bir kenara yazmayı da ihmal etmedi. Bu ihanet cezasız kalmayacaktı ve ilk fırsatta hesabı sorulacaktı.
- Ve ilk fırsatta sordu da...
- Mesa olayı, aslında maçın ikinci raunduydu. Son Meclis Başkanlığı seçimini hatırlayın.. Kalemli'
nin kazanamayacağını en iyi bilenlerden biri de Mesut
Bey'di. 1'inci tur oylamanın sonucu açıklandığında bu gerçeği Kalemli
de farketti ve adaylıktan çekilmek istedi. Ancak bu istediğini Mesut
Bey kabul etmedi, "Hayır, devam edeceksin"
dedi. Son tura geçildiğinde Kalemli'
nin artık adaylığı sürdürecek hali bile kalmamıştı. Müthiş yıpranmış bir şekilde adaylıktan çekildi. Ama artık iş işten geçmiş, yıpranacağı kadar yıpranmıştı. Kısacası ilk darbeyi o olayda yedi, öldürücü darbe ise bu son olayla geldi...
Haydar Öztürk, Anadolu Ajansı'nda muhabir olarak çalışan bir arkadaşımız...
Öztürk'ün en duyarlı olduğu konulardan biri trafik ve trafik kurallarına saygısızlık... Kural ihlal eden bir sürücü mü gördü; hiç üşenmez, hemen telefona sarılır, şikayetini ilgili kişiye bildirir.
Geçenlerde arabasıyla işyerine geliyordu. Gazi Üniversitesi'nin karşısındaki tek yönlü Taç Sokak'ın karşıdan gelen araçlar tarafından adeta felç edildiğini görünce dayanamadı, işyerine gelir gelmez telefona sarıldı, trafiği aradı. İsteği basitti. Söz konusu sokağa bir trafik polisi gönderilip kuralı ihlal eden sürücüler cezalandırılamaz mıydı?..
Bu son derece haklı ve o derece basit isteğe karşı tarafın yanıtı mı?
- Bu şikayet böyle telefonla yapılmaz beyefendi!
- Nasıl yapılır peki?
- Bizzat başvuracaksınız. Elinizde de şikayetinizi belirten bir dilekçe olacak!
- Telefonla şikayet niye olmuyor ki?..
- Mevzuat böyle beyefendi!
Sonuç mu?.. Mevzuat karşısında boynu kıldan ince.. Trafik konusunda trafikçilerden daha duyarlı... Boş zamanı bol bir vatandaş çıkana kadar...Taç Sokak'taki keşmekeş... Berdevam tabii...
Genelkurmay'ın
"Bir subay nasıl yetişir?" brifinginin dünkü kısmında gazetecilere Kara Harp Okulu ders programı anlatıldı. Sınıflar gezdirildi.
Kara Harp Okulu öğrencilerini
"Fen Lisesi programı" uygulayan askeri liselerden alıyor. Az miktarda da sivil lise mezunu ve kız öğrenci sınavdan geçirilip mevcuda dahil ediliyor.
Okulda 63'ü bayan, 328'i yabancı, 3034 öğrenci var.
"Savaşları kazanacak olan artık silah değil, bilgidir. Bilgi savaşını kazanan muharebeyi kazanır" esası üzerine oturtuluyor eğitim...
Tuğgeneral
Şadi Kılıç, verilen eğitimin sınırlarını şöyle çiziyor:
- Askeri bilgilerin yanısıra tüm Harbiyelilere lider olmanın ön koşulunu teşkil eden yönetim bilgisinin kazandırılması amacıyla "sistem mühendisliği"
dalında lisans düzeyinde eğitim verilmektedir.
Daha sonra sınıflar geziliyor. 20 - 25 kişilik sınıflarda
"U" biçiminde dizilmiş sıralarda önlerindeki bilgisayarlarda problem çözen öğrenciler izleniyor. Sınıflardan birinde öğrenciler muharebe taktikleri üzerine çalışıyor. Örneğin... 5 bin kişiyle sürdürülen bir taarruzun bir aşama sonra girdileri değiştiriliyor ve öğrencilere aynı taarruzu 3 bin kişiyle gerçekleştirdikleri takdirde uygulayacakları taktikler soruluyor.
Harp Okulu bir Boğaziçi veya Koç Üniversitesi kadar iyi donanmış...
Kapısında
"Bu salon Aydın Doğan'ın katkılarıyla inşa edilmiştir" yazılı bir geniş salonda Harbiyelilerin yabancı dil eğitimini izliyoruz. 4 yıl boyunca kesintisiz süren dil eğitimi öğrencilere en az 4500 sözcük kullanarak İngilizce konuşturmayı hedefliyor. Kimi dersler doğrudan İngilizce veriliyor. Harbiyelilerin oldukça iyi İngilizce konuştuğu gözleniyor.
Kütüphane oldukça gelişmiş. Öğrenci satın alınmasını istediği kitabın adını yazarak bir kutuya atıyor ve kitap 72 saatte temin ediliyor.
"Emret Komutanım"ın yazarı
Mehmet Ali Birand, 1980'lerdeki saptamalarıyla bugün arasında çok büyük fark gözlediğini, kitabın yeni baştan yazılması gerektiğini yüksek sesle anlatıyor.
Okul Komutanı Tuğgeneral
Işık Koşaner'e kız öğrenci alınmasının verdiği sonuçları soruyoruz:
- Hiçbir sorun yaratmadı, diyor,
ancak ortamın kibarlaşmasını sağlamak yönünden çok yararlı oldu...
Gazeteciler Harp Okulu'ndan da çok olumlu izlenimlerle ayrılıyor.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr