Melih AŞIK
Cumhurbaşkanı
Demirel, yaz dönemi çalışmaları için koskoca Huber Köşkü'nü yeterli bulmamış... Huber'in sırtlarında, dün birinci sayfamızda resmini gördüğünüz, neredeyse Çankaya büyüklüğünde bir köşk daha yaptırıyor. Arkadaşlarımız 3 No'lu Koruma Kurulu eski Başkanı Profesör
Hakkı Önel'e bu konudaki görüşünü soruyor:
- Böyle bir yapı için mutlaka bizim iznimizin olması gerekirdi, diyor Prof.
Önel, ama bizden izin istemediler. İzinsiz yapıldığına göre kaçak bir durum var demektir...
Boğaziçi İmar Müdürü
Mevlut Karataş'ın aynı soruya cevabı ise Köşklere şenlik... Diyor ki İmar Müdürü:
- Muhatabımız Cumhurbaşkanlığı olduğu için projeyi inceleyemeden ruhsatı verdik. Cumhurbaşkanına gidip de ruhsat soramayız...
Aynı konuyu
Nurettin Sözen döneminin Belediye Genel Sekreteri
Tuğrul Erkin ile konuştuk. Bir kalp ameliyatının nekahat dönemini geçirmekte olan
Tuğrul Bey bu gelişmeyi çok ilginç bulmuştu. Dedi ki:
- Cumhurbaşkanlığı bizim dönemimizde bu köşk için imar izni istemişti. Biz imar yasasına aykırı olduğu için izin vermedik. Onlar da inşaata başlamadılar. Mevcut belediyenin de bu izni vermemesi gerekirdi. Ama vermişler.
***
Bir ülkede yasalara en saygılı olması gereken kimdir?.. Devlet ve devleti temsil edenler değil mi?.. Devletin en üst yetkilisi Boğaz'a (hem de ekmek kuyruğunda anası ağlayan vatandaşın verdiği vergilerle) kaçak inşaat yaptırırsa bu ülkede yasalara uymayan sıradan adamı ne hakla ayıplarsınız?..
Bayındırlık Holding Başkanı
Kamuran Çörtük'e iki soru sormuştuk... Yanıtlarını telefonda verdi. Daha önce de şu açıklamayı yaptı:
- Yazınızda Pakistan'da aldığımız ihaleyi Cumhurbaşkanı
Demirel kotarmış gibi bir anlam çıkıyor. Biz bu ihaleyi 1992 yılında bileğimizin hakkıyla aldık.
Nevaz Şerif'in iktidardan düşmesiyle ihale iptal edildi. Uluslararası mahkemelere gittik. Yıllarca uğraştık. Evet Pakistan gezilerinde Sayın Cumhurbaşkanı bu ihaledeki problemi gündeme getirdi. Ama bugün dünyada her devlet başkanı bu tür problemleri dile getiriyor. Sayın
Demirel farklı birşey yapmadı.
Soruların yanıtlarına gelince..
Kamuran Çörtük şu bilgiyi verdi:
- Ali Şener benim arkadaşım. Şirketlerimizin 40'tan fazla ortağı var. Ali Şener'
i de Tatilya işletmesine yüzde 20 hisseyle ortak ettik. Bu hissenin karşılığı olan 20 milyar lirayı kendisinden tahsil ettik. Kayıtlarımızda görebilirsiniz...
Fikir suçlarını kovuşturan yüzlerce savcı var. Peki
"fikir suçlusu" olan ve bu yüzden cezalandırılan savcı var mı?.. O da var... Belleği güçlü okurlarımız
Rahmi Özel adını anımsayacaklardır. Uşak C. Savcısı
Rahmi Özel'in birer yıl arayla bu sütunda iki mektubu yayınlanmıştı. Başına ne geldiyse, kendi arzusu üzerine yayınlanan bu mektuplardan geldi. Ayrıntısını bize gönderdiği son mektubundan aktaralım:
...18 Ekim 1996 tarihinde köşenizde yayınlanan minik yazımda vicdanı, fikri, irfanı hür savcıların pasifize edildiğini; şeriatçı, kafatasçı, statükocu yargıç ve savcıların ödüllendirildiğini, çağdışı adalet anlayışının egemen kılındığını söylediğim için
"adı yüksek" kişileri küçük düşürmekten hakkımda soruşturma yapıldı. Uşak C. Savcılığı'ndan, İnebolu Savcılığı'na sürüldüm. Köşenizde yayınlanan mektuplarımdan dolayı kınama cezası verilmişti. Ama bu yeterli görülmedi. Üstüne bir de Uşak'a sürgün cezası uygulandı. Meslekte kula kulluğa değil, adalete kulluğu temel ilke edindiğimden Uşak'a da Ankara C. Savcılığı'ndan sürülmüştüm. İşin iç yüzünü bilmeyenler, bu kıdemde bir savcının buraya atanması ya yolsuzluktan veya pis işlerden diyecektir. Mesleğe 1963 yılında girdiğimi, 1975 yılında (10 yılda) bütün terfilerim pekiyi olarak 1'inci sınıf hakim statüsüne ayrıldığımı burada belirteyim. Bugün tayinlerimizde söz sahibi olanların meslek statüleri benden aşağıdadır.
Rahmetli büyük devlet adamı
İsmet Paşa,
"Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça sistem düzelmez" diyordu. Günümüzde bu söz yetersizdir. Namuslular, namussuzlardan çok çok cesur, özverili, ehil olmadıkça sistem düzelmez.
Çağdaş adalet, akla bilime, eğilmezliğe, insan haklarına dayanırsa adalet olur. Adalet eğer güçlülerin gücüne göre dağıtılıyorsa, onun adı disiplin memurluğudur. Adaletin kılıcı sadece bir hırka - bir lokma için yaşam savaşı verenlere işliyorsa orada adalet yoktur.
Çete davalarındaki tahliyeler.. çocukların hukuk dışı eylemleri kolaylıkla
"çete" kapsamına sokup çeteleri salıvermek.. 6 yıl ağır hapis cezasına hükümlü İslamcı teröristleri açık cezaevlerine koyup kaçmalarını sağlamak.. Düşünürlerin tehlikeli madde gibi kapalılarda çürümesi.. Çok kısa belirttiğim bu davranışlar, şeriatçı, kafatasçı, statükocu, köşe dönücü zihniyetin ve yüzeysel Atatürkçülerin adaletteki hakimiyetinin tezahürü değil de nedir?..
***
Savcı
Rahmi Özel'in mektubu özetle böyle... Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar; Sayın savcıyı Uşak'tan da kovmuşlar. Ama o doğru bildiklerini söylemeye devam ediyor. Gerçekleri gördüğü kürsüde susup yutkunmayı onuruna yedirmiyor. Kendisine İnegöl'de sabır ve esenlik diliyoruz...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr