Melih AŞIK
Okurumuz
Fuat Kılıçoğlu Danimarka'da öğrenim gören ancak staj için Türkiye'ye gelen delikanlının diğer gençlerden farkını ilk anda farketmiş. Mütevazi, çalışkan, hava atmayan, şişinmeyen, ilişkilerinde başarılı olan bir delikanlıymış bu... Babasına delikanlıdaki bu özelliklerin sırrını sormuş:
- Danimarka'da eğitim ve insan ilişkilerini yönlendiren 10 maddeden oluşan bir
"Jante kanunu" vardır, demiş babası, bizim delikanlı bu kanunu iyi özümlemiştir. O yüzden her girdiği toplulukla kaynaşır, orada sevilir.
Jante Kanunu'nun maddelerini,
Fuat Bey'e teşekkürlerimizi sunarak, ilgi duyacak gençlerimizin dikkatine sunuyoruz:
1. Kendinin bir şey olduğunu sanma. 2 - Kendinin bir başkaları kadar olduğunu sanma. 3 - Başkalarından daha akıllı olduğunu sanma. 4 - Kendini başkalarından daha iyi resimlemeye kalkma. 5 - Başkalarından daha çok bildiğini sanma. 6 - Başkalarından daha mükemmel olduğunu sanma. 7 - Herşeyi yapabileceğini sanma. 8 - Başkalarına alay etmeye kalkışma. 9 - Beğenildiğini zannetme. 10 - Başkalarına ders vemeye kalkma.
Tayland son yıllarda Dünya'nın en gözde seks turizmi merkezlerinden biri oldu... Bilmeyen yok.. Geçenlerde İstanbul'dan kalkan bir uçak çoğunluğu işadamları ve milletvekillerinden oluşan bir grubu Tayland'a götürmüş. Yolda herkes pür neşe... Bol bol seks fıkraları anlatılmış. Hayaller kurulmuş. Uçak Tayland'a yaklaşırken pilot bir anons yapma gereği duymuş:
- Sayın yolcular, Tayland güzellikleri kadar tehlikeleri de olan bir ülkedir. Kadınların maalesef yüzde 80 AİDS'li, yüzde 20'si veremlidir. Lütfen ilişkilerinizde dikkatli olunuz...
Uçaktaki yaşlı bir zat anonsu duyamamış. Yanındaki genç adama sormuş:
- Pilot ne dedi?
- Öksüreni götüreceksin amca, kısaca onu dedi...
(Fıkra
Hakan Zorlu'dan)
Galatasaray Kulübü Genel Sekreteri
Ergun Gürsoy hafif bir komplikasyondan dolayı bu hafta İnternational Hospital'a yattı. Seveni çok. O yüzden doktorlar selameti ziyareti yasaklamakta buldular.
Gürsoy'un eşi hasta odasına yakın bir oda açtırdı, gelen ziyaretçileri orada ağırlamaya başladı.
Ergun Gürsoy bir ara bu durumu farketti. Eşine sordu:
- Ziyaretçiler neden buraya gelmiyor?
- Çünkü doktor ziyareti yasakladı.
- Peki benim onları ziyaret etmemi yasakladı mı?
- Yooo...
Ergun Gürsoy yataktan kalktı. Öteki odaya geçip, ziyaretçileri ziyaret etti. Karadeniz zekası bu duruma da çözüm bulmuş oldu böylece...
Kocası Kumkapı'da
Zeynep Uludağ tarafından öldürüldüğünde fazla dikkati çekmemişti. Başı örtülü, gözü yaşlı binlerce kadından biriydi. Başını açtı, sütyenini değiştirdi, dudaklarına kırmızı sürdü, hafif araladı... Gündeme girdi. Artık herkes Kupkapı dulu
Gülten Kızılkaya ile yakından ilgileniyor.
"Vah zavallı taze genç yaşında dul kaldı" diye üzülenlerin sayısında patlama gözleniyor. Özellikle Anadolu...
Cumhuriyet'in değerli yazarı
Yüksel Endeğer her meseleye olduğu gibi bu meseleye de post modern göz atıyor ve bakınız ne diyor:
- Gülten Hanım zamanında soyunsaydı kocası her gece eve erken gider, gece yarıları Kumkapı'larda sürtüp cinayete kurban gitmezdi...
Kader...
Siyaset Meydanı'nda önceki gece Susurluk ve çete tartışıldı. Yaklaşık 8 saat süren programdaki tartışmalar kağıda dökülse üçüncü Susurluk Raporu ortaya çıkardı. Ya da yeni bir Susurluk Kitabı... Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısı
Hanefi Avcı, yine cesur bir dille bildiklerini aktardı. İki gün önce de 32'inci Gün programında
"Susurluk'un çözümü konusunda sadece Hükümet'in alacağı kararlar yeterli olmaz. Konuya askerin müdahalesi gerekir. Olayı ancak onlar aydınlatabilir ve yönlendirebilir" demiş, Genelkurmay ertesi gün İçişleri Bakanlığı'ndan Hanefi Avcı hakkında yasal işlem yapılmasını istemişti.
Ne var ki TSK'dan açıklık ve açıklama bekleyen sadece
Hanefi Avcı değil. Siyaset Meydanı'nda
Fikri Sağlar da aynı yönde istek belirtti:
- Hiç bir kurum kendi kendini aklamamalı. Alınganlık göstermemeli. Asker içindeki meseleyi çözmeli. Görüyorsunuz; General Veli Küçük'
ün adı sıkça geçiyor. Sayın Genelkurmay Başkanı'ndan rica ediyor ve istiyoruz: Veli Küçük
ile ilgili soruşturma açtı mı açmadı mı, bir açıklama yapsın...
Türk Ordusu Türk halkının gözbebeğidir. Bu sevgi ve saygı berraklık ve şeffaflık beklentisini getiriyor ister istemez... 12 Eylül öncesi Gladio, Kontrgerilla söylentileri yoğundu.
Ağca'nın askeri cezaevinden kaçırılması,
İpekçi cinayetinin Ordu içinden destek gördüğü kuşkularını artırdı. Rahmetli
Uğur Mumcu yıllarca önemli suikastlerde kullanılan kimi silah ve el bombalarının askeri garnizonlardan çıkarıldığını (veya çalındığını) yazdı. Kimi teğmen ve yüzbaşıların açık açık adlarını verdi.
Çatlı ve arkadaşlarını yurt dışında görevlendirenin 12 Eylül yönetimi olduğunu pek çok kaynak ağız birliği halinde tekrarlıyor. Diyeceğimiz ağızlar torba değil ki büzesiniz.. Silahlı Kuvvetler içindeki kimi şahıs ve odaklarla ilgili söylentileri de ancak TSK'nın yapacağı soruşturmalar ve bunların sonuçlarına ilişkin açıklamalar ortadan kaldıracaktır...
***
Dönelim
Fikri Sağlar'a... Bakınız
"hukuk devleti"ndeki son durumu nasıl çiziyordu önceki akşam:
- 10 aydır şu Susurluk Komisyonu raporları duruyor ortada. Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu raporu duruyor. Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu raporu duruyor. Ve hiçbir yetkili gelip de, şunlarda ne var diye bakmıyor. Cumhuriyet Savcıları gerektiğinde gazetecilere
"Gel bakalım!" deyip anında soruşturmaya başlatıyorlar. Ama bu raporlar söz konusu olduğunda tek yetkili çıkıp da,
"Yahu burada neler olmuş! Bu ifadeleri kim vermiş? Ne söylemiş, ne yapılabilir?." diye sormuyor.
Yani... Cumhurbaşkanı'ndan aşağı doğru... Devlet... Kulağının üzerine yatıyor... Soruşturmalar her defasında bir yerlerde tıkandığından... Çete haberleri çeteleri korkutmuyor. Sadece masum halkı korkutuyor...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr