Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Türk Solu'nun simge isimlerinden Mihri Belli, geçen cuma gecesi Kanal 6'da "Ceviz Kabuğu" programına konuk oldu ve sabaha karşı stüdyo çıkışında polislerce gözaltına alındı. Apar topar Ankara'ya götürülen 82 yaşındaki Belli, bir gün sonra Ankara DGM'de, Sorgu Yargıçlığı'nca serbest bırakıldı.
Mihri Belli'nin bu son serüvenin akla getirdiği küçük bir soru:
82 yaşındaki bu insanı TV stüdyosundan çıkışta derdest etmek yerine.. sözgelimi bir telefon açıp ifade vermeye çağırmak mümkün değil miydi?.. "Ceviz Kabuğu"nu hazırlayıp sunan Hulki Cevizoğlu'nu arıyoruz:
- Program yapma önerisini nasıl götürdünüz Mihri Belli'ye?. Çok zor oldu mu kendisini bulmak?..
- Hayır, çok kolay oldu. Ekim 1997'de Radikal gazetesinde yayımlanan "Solun Geleceği" başlıklı yazı dizisinde görüş belirtenlerden birinin de Mihri Belli olduğunu görünce, "Aaa! Yaşıyor ve konuşuyormuş!." diye düşünüp kendisiyle bir program yapmaya karar verdim. Sekreterim telefonunu 118 Danışma hattından öğrendi. Aradığımızda oğlu Hayrettin Belli çıktı karşımıza. Babasının yurtdışında olduğunu, ama kendisine notumuzu ileteceğini söyledi. Sonra Mihri Belli bizi yurt dışından aradı. "Önümüzdeki günlerde Türkiye'deyim" dedi. Program için sözleştik. Ama araya başka konular girince birkaç kez ertelemek zorunda kaldık. O yeniden yurtdışına gitti. Sonra birkaç kez sırf bizim için geldi ve yine gitti. Anlayacağınız... bu süre içinde sınır kapısından, gümrükten ve polisten defalarca gelip geçti. Hiçbir sorun çıkmadı.
***
Olup bitenler bu ülkenin insanları için şaşırtıcı değildir. Ayıplı devletin yeni bir ayıbı söz konusudur sadece... Peki ne zaman bitecek bu ayıplar?..

Susurluk olayının sıkı takipçilerinden Avukat Ergin Cinmen'in son Siyaset Meydanı'nda çok geç saatlerde dile getirdiği "Pişmanlık Yasası"yla ilgili tespiti ilginçti. Dedi ki Cinmen:
- Karanlık ilişkilere karışmış olmasına rağmen çıkıp bildiğini anlatmaktan sakınan kişileri teşvik amacıyla "Pişmanlık Yasası" çıkarılacağı söyleniyor. Bu tür özel yasaların bir işe yaraması için, ilgili kişilerin (yani zanlıların..) "pişmanlık" hissine kapılmalarına yol açacak kadar sıkı bir polis takibinde bulunmaları gerekir. Sorarım, var mı böyle bir takibat?.. Yok... Şimdiye dek tutuklanan tüm sanıklar, gelip kendileri teslim olmuştur. Abdullah Çatlı'nın evi kazanın üzerinden 3 ay geçtikten sonra arandı. Son olarak yine "kendi isteğiyle" gelip teslim olan Sami Hoştan'ın evi de, adresi açıkça bilinmesine rağmen ancak gözaltına alındıktan sonra arandı.. Ayrıca.. bu sanıkların, hüküm giymeleri halinde dahi, sıradan sokak çetelerini tarif eden TCK'nın 313'üncü maddesine göre 2 - 3 yıl hapis cezasıyla kurtulabilecekleri gün gibi aşikar.. Bu durumda bu insanların "pişmanlık" gösterip "herşeyi anlatmalarını" nasıl beklersiniz?..

Son günlerde Amerika'nın Türkiye'deki dostları (ve ajanları) halk üzerinde bir korku havası estirmeye çalışıyor... Senaryo malum: Saddam'ın elinde yine korkunç silah stoku oluştu. En başta Türkiye için büyük tehdit oluşturan bu silahların derhal yokedilmesi gerekiyor. Bu nedenle de Türkiye hiç tereddüt etmeden ABD'nin yanında saf tutmalıdır.
Konuyu dış politikayı dikkatli bir çift gözle izleyen Türkiye'nin ABD eski Büyükelçisi Şükrü Elekdağ'la konuşuyoruz:
-Size göre Irak, şu anda Türkiye için gerçekten ciddi bir tehlike oluşturuyor mu?
-Bana göre hayır. Çünkü Irak, Körfez Savaşı'nda elindeki silahları büyük ölçüde yitirdi. Bugün elinde en fazla 2 - 3 tane füze kaldığını, Kitle İmha Silahları' nın (KİS) denetiminden sorumlu Birleşmiş Milletler'in Özel Komisyonu UNSCOM'un kaynakları bile kabul ediyor. İsrailli silah uzmanı Meir Stiglitz dahi İsrail'in biyolojik bir silah tehdidi ile karşı karşıya olmadığını, çünkü Irak'ın elinde biyolojik savaş başlığı bulunmadığını söylüyor. Bugüne göre çok daha güçlü olduğu 1990 yılında bile elindeki füzeleri kullanmayan Saddam'ın bugün elindeki bir - iki füzeyi kullanmaya kalkacağına inanmak mümkün değildir.
-Durum gerçekten buysa, ABD niye ısrarla Irak'ı vurmakta bu denli kararlı görünüyor?
-Birinci sebep, ABD'nin, petrol ambargosunu kaldırmayarak siyasi bir levye gibi elinde tutmak istemesi. Bunun için de zaman zaman bu tür krizler çıkarmak işine geliyor. İkinci sebep, dünya petrol fiyatlarının düşmesi işine gelmiyor. Ambargo kalkar da, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Irak piyasaya girerse, fiyatlar doğal olarak düşecek. Üçüncü sebep ise, Clinton'la ilgili uçkur skandalının bu krizle unutturulmak istenmesi.
-Öyleyse Saddam niye krizi tırmandıracak tutum izlemekte inat ediyor?
-Saddam'
ın hesabı, ambargoyu kaldırmak...Onun için böyle sık sık uçurumun kenarında politika yapıyor.
-Sorun nasıl çözülür peki?
- Saddam
tünelin ucunda bir ışık, bir umut görmek istiyor. Birilerinin ona, şunları şunları yaparsan, biz de ambargoyu kaldırırız, demesi gerek. Ona, geri adım atmasını kolaylaştıracak formüller bulunup önerilmeli.
-Ya bizim, bu krizdeki kraldan fazla kralcı tavrımızın sebebi?
-Bana göre birileri Irak'ın silah gücünü abartarak Türkiye'yi dolduruşa getirmeye çalışıyor. Kesinlikle bu oyuna gelmemeli ve krizin diplomatik yollardan çözümlenmesi için elimizden geleni yapmalıyız.



Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr