Bugün toplanacak olan Altılı Masa’da ortaya yeni tartışma konusu atıldı.
DEVA Partisi lideri Ali Babacan Anayasa’nın 66. maddesinde yer alan “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesinin tekrar değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Bu konu bugüne dek yüzlerce kez tartışıldı. Dendi ki buradaki Türk, bir ırkı veya etnisiteyi değil, milletin adını simgeler. Türkçe konuşanların adıdır. Yabancılar bu coğrafyada yaşayan insanlara kökenleri ne olursa olsun bin yıldır Türk derler. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın adı “Grand Turc” yani “Büyük Türk”tür.
Babacan diyor ki: “Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesi böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasıyla mümkündür.”
Oysa Türk yurttaşlığının eşitlik ilkesine dayandığı Anayasamızın 10. maddesinde açıklanır. Denir ki:
“Herkes din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi, düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Kemal Kılıçdaroğlu Babacan’la aynı görüşü paylaşıyor. İyi Parti karşı duruyor.
Ülkemizde etnik sorundan çok hukuk, eğitim, ekonomi, çalışma alanlarında eşitsizlikler var. Önce buralara bakmak gerekir.
Ali Babacan’ın ikinci bombası da şu:
“Din veya inanç topluluklarının kendi din görevlilerini eğitmek üzere eğitim kurumları açmasının önündeki engelleri kaldıracağız.”
Tekke, zaviye ve medreseler yeniden açılacak demek istiyor.
DEVA programında “Laiklik” sözünün hemen hiç geçmediğini buraya iliştirelim.
KULLARIN HAKKI
CHP yönetimi “kul hakkı” tanımını sevdi. Genel Başkan’dan sonra Parti Sözcüsü Faik Öztrak da açıklamalarını “kul hakkı” üzerinden yapmaya başladı. Örneğin, memur ve emekli zamlarını eleştirirken dedi ki:
“Emeklinin, emekçinin, dul ve yetimin yenen kul hakkının hesabı elbet sorulur.”
Kul, bildiğiniz gibi, hiçbir hakka sahip olmayan kişidir. Bir başka deyişle, köledir. Efendisine kesin itaatle yükümlüdür. Kulun, hizmeti karşılığı varsayılan hakkına kul hakkı denir. Modern çağda ülkemizde artık kul yok. Anayasa ve kanunlarda onun yerine “yurttaş” diye bir kavram bulunuyor. Birey, devletin ya da siyasi iktidarın kulu değil, devletin yurttaşı olarak tanımlanmış.
İnsanlar çalışıyor, emeklerinin karşılığını alıyorlar.
Memur ve emeklilerin alacakları da efendilerinin gönlünde kopan bağış değil.
Emekleri karşılığı “kazandıkları” haklardır.
KÖFTE
1980’de Türkiye’nin nüfusu 44 milyondu ve ülkede 17 milyon büyükbaş (sığır ve manda), 68 milyon küçükbaş (koyun ve keçi) hayvan vardı.
Her yurttaşa 60 kilosu büyükbaş, 30 kilosu küçükbaş eti olmak üzere 90 kilo kırmızı et sağlayacak canlı hayvan stoku mevcuttu.
2022’de Türkiye’de nüfusu 91 milyon. Bu durumda bugün ülkede kişi başına 29 kilosu büyükbaş, 12 kilosu küçükbaş eti olmak üzere 41 kilo kırmızı et sağlayacak canlı hayvan stoku mevcut.
Hesabı Selim Somçağ yapmış. 42 yılda ülkenin kişi başına kırmızı et stokunu 90 kilodan 41 kiloya indirmişiz, yani yüzde 54 azaltmışız.
Üretim azalınca fiyat yükseliyor doğal olarak.
Ankara ve İstanbul’da Et ve Süt Kurumu mağazaları önündeki kuyrukların resmi görülüyor gazetelerde
Dana kıyma ve kuşbaşının kilosu, Et ve Süt Kurumu’nda 90 lira olup kasaplarda 150 liradan başlıyor...
Az et, az süt ve peynir ama çok ekmek ve sebzeden oluşan bir gıda rejiminin içindeyiz. Bakalım nasıl nesiller çıkacak ortaya!
ÇAYKUR
CHP milletvekili ve KİT komisyonu üyesi Atila Sertel, Sayıştay raporuna dayanarak Çaykur’un 2021 yılında 503 milyon TL zarar ettiğini açıkladı. Böylece Çaykur’un son 5 yıllık zararı 2 milyar 600 milyon lirayı buldu.
Çaykur büyük ölçüde aldığı kredilerin faiz yükü nedeniyle zarar ediyor. Sayıştay raporunda Çaykur’un satamadığı ve gereksiz yere depolarda tutmak zorunda kaldığı yaklaşık 60 bin ton mamul stoktan söz ediliyor. Bu stokun paraya çevrilememesi nedeniyle yaklaşık 1 milyar 800 milyon lira daha fazla kredi kullanıldığı vurgulanıyor
Atilla Sertel ile konuşuyoruz..
Çaykur bu çayları neden fakir fukaraya indirimli fiyattan vermiyor?
- Verebilir tabii...
- Peki, bunu neden yapmıyor? Özel firmalardan mı çekiniyor?
- Mümkün.
Çayın kiloluk paketi 77 lira. Çaykur elindeki çayı yarı fiyatına satsa hem fakir fukara sebeplenir hem kurum zararın bir bölümünü karşılar.
Önermesi bizden...
EŞŞEK
İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Nasrettin Hoca Fıkraları” adlı kitaptan bir anlık tebessüm...
Nasrettin Hoca eşeğini yitirmiş. Bakmış adamın biri eşeği önüne katmış gidiyor. Bu eşek benim, demiş Hoca. Hayır, benim demiş adam. Kadının önüne çıkmışlar. Kadı sormuş:
- Eşeğin senin olduğunu nasıl anlayalım?
- Benim eşeğim okuma bilir, demiş Hoca.
- Hadi ispatla o zaman...
Hoca eşeğin önüne bir kitap koymuş. Eşek başlamış sayfaları çevirmeye, sonunda da uzun uzun anırmış.
Hoca kadıya dönmüş:
- Bakın gördünüz mü, kitabı okudu bitirdi, sonunda yorumunu da yaptı.
Kadı:
- Haklısın, demiş, eşek senin.
Bu mucize nasıl mı olmuş? Meğer Hoca kitabın sayfaları arasına arpa koyar, eşeğe böylece sayfaları çevirmesini öğretirmiş. Eşek bu defa sayfalar arasında arpa bulamayınca başlamış anırmaya.