Peki ne yapmalı?İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Suat Gezgin sorumuz üzerine düşüncelerini şöyle sıralıyor:- İletişim Fakültelerinin kontenjanları azaltılmalıdır.- İletişim Fakültesi mezunlarına Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında yapılacak işbirliği çerçevesinde tezsiz yüksek lisans ve pedagojik formasyon eğitimiyle öğretmenlik hakkı tanınmalıdır.- Hukuk, iktisat, siyaset bilim ve toplumbilimleri alanında kapsamlı bir eğitim verilen İletişim Fakültesi mezunlarına kaymakamlık ve müfettişlik sınavlarına girebilme hakkı tanınmalıdır.- Medya, bir sözleşme çerçevesinde İletişim Fakültesi öğrencilerine 1 yıl süreli staj olanağı tanımalıdır; ardından da yetiştirilen bu öğrencilere iş olanağı sağlanmalıdır.- Yerel basına devlet güvencesi sağlanmalı; her yerel basın - yayın organı, İletişim Fakültesi mezunlarına 2 kişilik basın kadrosu açmalıdır.Pek çok önlem mümkün. Bu önlemlere kafa yoracak iktidar bulmakta mesele... Ülkemizde 23 iletişim fakültesinde 3600ün üzerinde öğrenci okuyor... Radyo, televizyon ve sinema bölümlerinden her yıl 2000in üzerinde öğrenci mezun oluyor... Bu kadar mezuna iş mümkün mü? Dolayısıyla ancak 20 - 30u medyada işe yerleşiyor, gerisi işsizler ordusuna kaydını yaptırıyor. Gününü faydalı şekilde kullanmasını bilen insan için asıl mutluluk, akşam vaktinde gelir. Nutuk dinlerken - Adam kürsüde "bizim oralarda öyle atlar vardır ki başı doğuda mabadı batıda" derken dinleyicilerden biri atılmış "Yahu ata yürüyecek yer bırakmadın"... Fıkrayı Cüneyt Arcayürek, Tayyip Erdoğanın bol kese nutuklarını dinlerken anımsamış... Hocasının 100 bin tank projesinden esinlenerek 15 bin kilometre duble yol yapmaya hazırlanan RTE, yastık altı ziynetlerinden de 100 milyar dolar bekliyormuş... Arcayürek anlatıyor: Garibanı bulunca... Hortumcular yatlarında, katlarında, özel uçaklarında keyif sürerken... Devlet gücünü sade vatandaş üzerinde pekâlâ gösteriyor... Karabüklü esnaf Tacettin Korkut, 1.5 milyar lira tutan vergisini kriz nedeniyle ödeyememiş. Karabük Vergi Dairesi Korkutun bürosuna haciz koymuş. Televizyonu, masası, faksı, vitrini, buzdolabı, para kasası ve misafir koltuğunu 7 Kasım 2002 günü açık artırma ile satıyor. Devlet gözüne kestirdiğinden alacağını alıyor. Büyük götüreni nedense göremiyor! Ya yolsuzluk... "Türkiye, kamu yaşamının şeffaflaştırılması için bir dizi önlem almıştır. Ancak yolsuzluk hâlâ önemli bir sorundur ve Türkiye yolsuzluklarla ilgili Avrupa Konseyinin sözleşmelerini henüz imzalamamıştır."AB üyeliği uğruna Apoyu bile idam etmekten vazgeçebilen... İşkenceci polisleri mahkûm etmeyi göze alabilen Türkiye, yolsuzlukla mücadele konusuna hiç girmedi. Bu konu nedense (!) gündeme bile gelmedi. TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kolağasıyla bunu konuştuk. Dedi ki:- AB yolsuzluk konusunda son derece duyarlı... Ve biz Avrupanın bu konudaki sözleşmelerini hâlâ imzalamamış olmakla hem gereksiz şekilde ABye koz vermiş hem de yolsuzluklarla mücadelede niyetimizin bozuk olduğunu göstermiş oluyoruz. İşkence nasıl ki onur kırıcı bir olaysa yolsuzluk da buna benzer birşey. Ortadan kaldırılması lazım. Ama bizde aksine korunuyor. Örneğin milletvekiliyseniz, dokunulmazlık zırhınız nedeniyle yargıdan kaçabiliyorsunuz. Memur amirinin izni olmadan yargılanamıyor vesaire... Birkaç göstermelik karar, birkaç kanun maddesi değişikliği ile Avrupalı olunamıyor. Mafya düzeninden temiz toplum düzenine geçmemiz şart. Avrupalı kendisine ahlaksızlık bulaştırılmasını ister mi? AB Komisyonunun "İlerleme Raporu" nda "yerine getirilmedi" kaydıyla yer alan bir paragraf dikkatlerden kaçtı. Şu: AKPde başbakan adayının eşi türbansız olacakmış. Memlekette Başbakan olmanın kıstasına bakın... m.asik@milliyet.com.tr