Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

"Tekel'in bu şekilde satışı bana göre tam bir ihanettir. Türkiye, bugüne kadar bundan daha büyük bir ihanet görmemiştir."
ANAP Kocaeli milletvekili Hayrettin Uzun' un, siyaset arkadaşları Mesut Yılmaz ve Eyüp Aşık' a yönelik bu ağır eleştirisini anımsamışsınızdır herhalde... Bu ağır suçlamaların üzerinden bir haftaya yakın bir zaman geçti. Acaba bu bir hafta içinde ne oldu? Yılmaz ve Aşık, Hayrettin Uzun' a bu ağır suçlamanın hesabını sordular mı? Ya da, " Haklısın arkadaş, uyarın doğrultusunda Tekel'in satış biçimini yeniden gözden geçireceğiz" dediler mi? Soruyu dün Uzun' a yönelttik. Yanıt:
- Ne diyebilirler ki? Hiçbir şey demediler!
- Yani, sessiz kalmakla, susmakla ihanet suçlamasını kabul mü etmiş oldular?
- Onun yorumunu size bırakıyorum. Ama birşey demeye kalksalardı, yina aynı şeyi söylerdim. Ben, bugün de, Tekel'in bu şekilde satışının en büyük ihanet olduğunu söylüyorum. Aksini iddia eden varsa gelsin konuşalım.
Evet Mesut ve Eyüp beyler! Söyleyecek birşeyiniz var mı? Yoksa, bu sükutunuz ikrardan mı geliyor?

Gazetelerden bir gün dahi fotoğrafı eksik olmayan Sibel Can hanımefendi, yılbaşı öncesinde gittiği Miami'deki tatilini 1,5 ay uzatmış. Dünkü gazetelerde eşi Hakan Ural ve iki çocuğuyla birlikte Miami sahilinde mutlu bir aile fotoğrafında izlediğimiz Sibel Can, 1998'in ilk yarısını dinlenerek geçirecekmiş. Bizim için de dinlenip eğlenmelerini diliyoruz.
Ve merak edip Hakan Ural - Sibel Can çiftinin geçen yıl ödedikleri vergiyi soruşturuyoruz: Toplam: 2 milyar 589 milyon lira... Ayda çok çok 1 milyar lira kazanç göstermişler... Bu kadar kazançla Miami'de bir villa alıp 2 ay tatil yapmak... Aynı zamanda çok tasarruflu bir aile... Öyle değil mi?..

Anayasa Mahkemesi RP'yi kapattı ya...Başta DYP olmak üzere hemen bütün partilerin yöneticileri hergün demeç üstüne demeç patlatıyorlar. Yok efendim, demokrasilerde parti kapatılmazmış! Yok efendim, RP'nin kapatılması demokrasiye vurulan bir darbe imiş! Yok efendim, bu partinin kapatılmasına çok üzülmüşlermiş! vs. vs.
Oysa hemen herkes biliyor ki, bütün bu partiler, RP'nin kapatılmış olmasından dolayı son derece memnunlar, mutlular...Ve hemen hepsi, kapalı kapılar ardından, RP'nin mirasından kendimize ne kadar pay alırızın hesabı içindeler.
Kısacası RP'nin kapatılmasına döktükleri gözyaşları, aslında "timsahın gözyaşları..."
Peki, "timsahın gözyaşı" ne mi demek? Bu deyim nereden mi geliyor? Bir hekim milletvekiline soruyoruz soruyu... Anlatıyor:
"Timsahların tükürük salgı bezleri ile gözyaşı salgı bezleri aynı sinirden yönlendirilir. Yani bu hayvanın tükürük salgı bezi çalışmaya başladığında, aynı anda otomatik olarak gözyaşı salgı bezi de çalışmaya başlar. Tükürük salgı bezi de, bir hayvanı yemeye hazırlanırken ve yeme esnasında salgılanır. İşte bu yüzden timsahlar, avını yerken aynı zamanda gözyaşı da dökmeye başlarlar. Bugün, RP'nin kapatılmasına gözyaşı döken partiler, aynı anda RP'yi nasıl yiyeceklerinin hesabını yaptıkları için ağlıyorlar! Avlarını yiyip bitirsinler, gözyaşı da bitecektir."

Üç lider, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk Susurluk raporunun bazı bölümlerini "devlet sırrı" gerekçesiyle (bahanesiyle) saklamak kararı almışlar. Gazetelere göre sır olarak saklanacak üç konu şunlar:
- Ermeni Asala örgütüne yönelik faaliyetler
- Yurt dışındaki faaliyetler
- PKK'ya destek veren Kürt işadamlarının faaliyetleri...
Acaba bu "saklama" konusunda hukukçular ne diyor?
İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman sorumuz üzerine konuyu şöyle irdeliyor:
- Başbakan, "Devlet sırrı olmayan bölümleri açıklayacağım" diyor. İşin püf noktası bu... "Sır" dendiğinde, devlet içine yerleşmiş bir yapılanma olup olmadığını, eğer varsa tasfiye edilip edilmeyeceğini anlayabilmek mümkün olmaz. Hatta.. Hukuk dışına çıkmış bu yapılanmanın "devletin çıkarları açısından" gerekli görüldüğü bile düşünülür. Yabancı ülkelerde darbe yapmak, faili meçhul cinayetler, kayıplar vs. gibi işlerden sorumlu bir yapılanma varsa; bu yapılanma nasıl oluşmuş, kimler oluşturmuş, nasıl bir karar mekanizmasıyla yapılmış tüm bunlar?.. Bunların açıklanması gerekiyor. Yoksa mesele, kendi başlarına biraraya gelmiş 3 - 5 kişinin gizlice yaptığı işlerden öteye geçmez. Öyle midir, yoksa devlet içinde bir yapılanma mı söz konusudur?.. Bunun ortaya çıkması lazım. "Devlet sırrı" kavramının arkasına sığınırlarsa bu ortaya çıkmaz...
***
Bir başka hukukçuyu, Avukat Kemal Kumkumoğlu'nu dinliyoruz:
- Kutlu Savaş'ın yaptığı idari bir tahkikattır. Hazırladığı da bir müfettiş raporudur. Bu tahkikat sonucunda haklarında soruşturma açılması gerekli görülen devlet memurları varsa, işledikleri iddia edilen suçun biçim ve derecesine göre, Memurin Muhakemat Kanunu çerçevesinde yargılama süreci başlar. Rapor, içinde adı geçen, fakat memur olmayan kişiler için ise suç duyurusu niteliğindedir. Bulundukları yer ve suçun niteliğine göre ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına iş düşer...
- Raporun "çete" davasını gören DGM'ye iletilmesi gerekmiyor mu?..
- Yasal prosedürün gereği zaten odur.. DGM, basında çıkan haberlerden hareketle "davayla ilgili yeni bulgulara ulaşıldığı anlaşılmıştır. Bu konudaki bilgi, belge ve beyanların gönderilmesi..." diye bir yazı yazabilir.. ya da... Başbakanlık re'sen gönderir DGM'ye... Bu şekilde rapordaki bulgular da o davaya dahil edilir. Veya yeni davalar açılır.
Ezcümle... Raporun saklanmasının mantığa ve hukuka sığar yanı yok...



Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr