Galatasaray Diyarbakır maçında seyirci bir ara Diyarbakır kalecisi Şenol’la "l love you Şenol" diye gırgır geçiyor. Hakem oyunu durdurup anons yaptırıyor. Neden? "Kimse sahadaki hakem veya futbolcu için alaycı tezahürat yapamazömış. Küfür yasağını anladık. Espriyi yasaklamaya kimin ne hakkı var? Seyirci kulüp başkanı mı, put gibi maç izlesin. Hem kendi takımını morallendirip rakip takımın motivasyonunu bozmak oyunun parçası değil midir? Bunu hakem bilmez mi? Bilir tabii.. Peki ne yapmak istiyor? Fenerbahçe’ye verilen cezayı dengelemek için işgüzarlık...
*Batık bankacı Halis Toprak, Lice’de AKP için oy istemiş.
Tayyip Erdoğan’la anlaşmaya vardılar demek...
Haldun Ertem
Tayyip Erdoğan’ın "Türban’ı birinci mesele yapmayacağız" sözleri sanki AKP türbanı hiç mesele yapmayacakmış gibi algılanıyor. O yüzden Bülent Arınç’ın "Türban namus borcumuzdur" sözü çok yankılandı. Oysa iki tavır arasında çelişki yok. AKP türbanı birinci mesele yapmayacağız derken sessiz ve derinden gideceğiz demek istiyor. Çözümü geniş zamana yayacaklar. Diğer partileri çekecekler kenara... Hepiniz seçimlerde türbana yeşil ışık yaktınız, türbanlıdan oy istediniz, buyurun basın imzayı Anayasa değişikliğine diyecekler. Böylece yavaş ama sağlam ve kendi lehlerine çözecekler sorunu.
Mesele bundan ibaret...
Kanser tedavisinde yaşamsal önemi olan bazı ilaçlar uzun süredir piyasada bulunmuyor. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer bu ilaçların adını veriyor:
Vinblastin Sülfat, Velbe flacon, Vinblastine Richter flakon, Vinblastin Sülfatin... Prokarbazin... Lomustine...
- "Her türlü ithal peynir veya süs eşyası bulunurken bu ilaçlar neden yok?" diye soran Dr. Üçer ekliyor: "Bu ilaçlar bulunmayınca hekimler daha az etkili ve daha pahalı ilaçlar yazmak zorunda kalıyor..."
"Özal’a 8 yıl verdiniz,
2 yıl da ananıza verin."
Tansu Çiller
Otel müdürü dostumuz: - Irak savaşı başlamadan ilk darbeyi aldık, dedi...
- Hayrola?
- İlk rezervasyon iptali geldi... Önümüzdeki sezona ilişkin 60 kişilik bir rezevasyon iptali oldu. Gerekçe de açık; politik belirsizlik...
- İzin verirseniz otelinizin adını vererek buna yazalım...
- Otelin adını yazmayın, dedi dostumuz, çünkü tur operatörleri böyle haberleri fırsat bilerek fiyat kırma pazarlığına girişiyor...
Körfez savaşından 11 yıl sonra yeniden savaş rüzgârının etkisine girdik... İşimiz bu defa daha da zor üstelik...
Kamil Şatıroğlu, 1998 yılı öncesinde Set Holding’e bağlı çimento fabrikalarının yönetim kurulu başkan vekiliydi. Görevi sırasında bir dava nedeniyle polise ifade vermesi gerekiyormuş. Ancak yurtdışında olduğu için haberi olmamış. Hakkında tutuklama kararı çıkartılmış. Dava 2002 ocak ayında sonuçlanmış. Tutuklama kararı da kaldırılmış.
Ancak polisin bundan haberi yok. Şatıroğlu 13 ekim gecesi iş için gittiği Afyon’da beş yıldızlı İkbal Otel’de geceliyor. Oteller müşteri listesini emniyete veriyor malum. Polis gece yarısı gelip Şatıroğlu’nu yataktan kaldırıyor ve götürüp nezarete atıyor. Polisler gece saat 03.00 gibi evlerine yollanıyor. Şatıroğlu geceyi emniyetin bodrumunda geçiriyor. Bu arada polisler amirlerine "Bu adam zararlıya benzemiyor" diyorsa da amir oralı olmuyor...
Kamil Şatıroğlu nezarette kendisiyle aynı durumda birine daha rastlıyor. Ayrıca 4 kişi de cep telefonu borçlarını ödemedikleri ve mal beyanında bulunmadıkları için gözaltına alınmış.
Yurdun dört bir yanında her gece sayısız vatandaş aynı sebepten oteldeki yatağından kaldırılıp nezarette sabahlatılıyor. Bu ayıp, tüm şikâyetlere rağmen aynen sürüp gidiyor.
Kendi hatasını vatandaşa ödeten devlet bundan hiç rahatsız olmuyor!
Amerika’da Irak’ın işgalini protesto eden dilekçeye imza atan profesör sayısının 12 bine yükseldiği bildiriliyor. Dilekçede işgalin boşuna kan dökülmesine yol açacağı ve BM onayı olmadan bir hukukilik kazanamayacağı hatırlatılıyor.
Savaştan ABD’ye göre daha büyük zarar görecek olan ülkemizin üniversiteleri... Profesörleri... Şu sırada sizler ne düşünüyorsunuz? Böyle bir imza kampanyasının Türkiye’nin doğru politikalar izlemesine güç vereceği aklınıza geliyor mu?