Melih AŞIK
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı
"um:ag", Ölümsüz Yazar'ın tüm yazılarını 40 kitap halinde yayımladı. Kırmızı kapaklar içinde
Uğur Mumcu'nun 1962 - 1993 yılları arasındaki yazılarını kapsayan bu 40 kitap, son yılların canlı tarihi niteliğinde.. Bir eleştirel bilgi hazinesi...
Örnek olarak
"Katiller Demokrasisi, Hırsızlar Düzeni" adlı ilk kitaptan bir küçük parçayı birlikte okuyalım:
"...Karanlıklarda çevrilen dolapları, kredi yolsuzluklarını, devleti milyonlarca lira zarara sokan suistimalleri belgeleri ile bir bir ortaya koyanlara suikastler düzenlenecekti.
Şimdi kamuoyu şu soruların cevaplarını arayacak; Kendilerine suikastlar düzenlenen devrimciler şimdiye kadar hangi yolsuzlukları ortaya çıkarmışlardır?.. Bu yolsuzluklara adları karışanlar kimlerdir... Ve bunlar devletin hangi görevlerinde bulunmaktadırlar?.. Şimdiye kadar bu yolsuzluklar karşısında neden susulmuştur?..
İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene hukuk devleti denilemez. Devrimcilerin faili mechul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene anayasa düzeni denilemez. Bu, katiller demokrasisidir. Bu, hırsızlar düzenidir."
***
Bu satırlar 1970 yılı Aralık ayında yazılmış... Yıl 1998... Soru aynı:
Ne değişti?
Alman Dışişleri Bakanı
Kinkel, Mesut Yılmaz'a son olarak Baden Württenberg eyaletinde kullanılan bir atasözüyle gönderme yaptı:
"Herr gott lass hirnregnen es gibt genug köpfe..."
Yani:
"Mevlam beyin yağdır, bekleyen çok kafa var..."
Mesut Yılmaz veya Dışişleri Bakanı
İsmail Cem bu hakareti yanıtsız bırakmamalıdır. Madem laf yarışından bir sonuç umuluyor... O zaman devam!
O uzay adamı kıyafetini andıran elbiseye kısaca
"Robocop" adı veriliyor. Polise 2 bin, jandarmaya 6 bin 500 yeni
"robocop" elbise alınacağı haber veriliyor. Bu elbise kask, bacakarası koruyucu Kuki, vücut koruyucu kıyafet, hareket botu ve koruyucu eldivenden oluşuyor. Daha önceki yıllarda Alman
"Nowar" marka satın alınmıştı. Bu defa da aynı marka düşünülüyor. Zira başka üreticisi de pek bulunmuyor. Bu bilgileri gönderen okurumuz gülerek ekliyor:
- Ancak bana bu ihale pek gereksiz gibi görünüyor. Zira "robocop"
lar omuz, kol, bacak, sırt ve göğüse yönelik ağır darbelere karşı işe yarar ki... Güvenlik güçlerinin ancak sopalı saldırılar karşısında korunması söz konusu olduğunda yararlıdır. Ama böyle bir tehlike yoktur. Bence "robocop"
lar gösteri yapan memurlara ve solcu öğrencilere dağıtılmalıdır. O zaman işe yarar...
Bu da bir fikir tabii...
Başbakan
Mesut Yılmaz'ın Tiflis yolunda sarfettiği;
- Herkesi aklıselime davet ediyorum... Kimse irtica ile mücadeleyi kendi iktidar mücadelesine alet etmesin, yollu sözleriyle kimi hedef aldığı tam anlaşılamamıştı.
Yılmaz, merakları, bir gün sonra Tiflis'te kendisine refakat eden gazetecilerin kulağına fısıldadığı bir dedikoduyla giderdi:
- Gerginliğin arkasında Ağustos'ta yapılacak Askeri Şura'yla ilgili planlar var... Orgeneral Karadayı,
Ağustos'ta emekli olmayı istiyor. Ancak bazıları (Orgeneral Çevik Bir)
kendisine Genelkurmay Başkanlığı yolunun açılması için Karadayı'
nın bir yıl daha görevde kalmasını istiyor. Gürültü bu yüzden çıkıyor...
Yani irtica falan bahaneydi... Sürtüşme Orgeneral
Çevik Bir'in irtica ile mücadeleyi kendi iktidar mücadelesine alet etmesinden kaynaklanıyordu...
Gazeteciler bu ağır salvolara askerlerden ne yanıt beklediğini sormuşlar:
"Büyük bir tepkiden çok suskunluk beklediğini..." söylemiş
Mesut Yılmaz...
Tabii yine tersi oldu... Dünkü gazetelerin manşetlerine suskunluk yerine Orgeneral
Karadayı'nın
Mesut Yılmaz'a yönelik öfkesi yansıdı...
- Bunlar nifak sokmaya yönelik hayal ürünü izan ve insaf dışı hezeyanlardır... Aramıza nifak sokmayın... Ülkenin sorunları yerine orduyla uğraşarak kamuoyunu meşgul etmeyin...
Cumhurbaşkanı
Demirel olabilecekleri hissetmiş;
- Asker cevap vermek zorunda bırakılmamalı, demişti.
Korktuğu başına geldi. Ordu ile hükümet arasında Refahyol döneminde bile görülmemiş bir uçurum açıldı.
Mesut bir hafta önce
Helmut Kohl'le dalaşmıştı... Bu hafta
Karadayı'yı öfkelendirip gündeme Ordu - hükümet sürtüşmesini armağan etti.
Mesut Bey
"irtica" konusuna komutanların da kendisi gibi
"iktidar hesapları"yla baktığını düşünüyor. Oysa komutanlar gerçekten endişeli. Günün birinde komutalarındaki ordunun üniforması altından emirlere uymayan bir
"şeriat ordusu" çıkıvereceğinden kaygı duyuyorlar. Bu yüzden siyasetçilerin Radikal İslam karşısında adım adım gerilemesini... şeriata karşı Cumhuriyet'in laik kanunları yerine
Fetullah Gülen'i kullanmaya çalışmasını endişeli gözlerle izliyorlar.
Mesut Yılmaz ile
Agah Oktay, Yüksel Yalova gibi ANAP'lı isimlerin son olarak İstanbul Üniversitesi'ndeki olaylarda türbanlı öğrencilerin yanında saf tutup yasa ve yönetmelikleri uygulayan Rektör
Kemal Alemdaroğlu'na çullanması,
Ecevit'in
Fethullah Hoca aşkı, Ordu'nun Anasol'la ilgili umutlarını çökertmişe benziyor...
Çözüm nedir?.. Tabii ki demokrasi... Ara rejim istemeyen siyasetçilerin artık
"demokrasi"ye yönelmeleri şart... Yoksa şeriat ile darbe arasındaki git - gel hepsini birden yutacak...
İÜ İletişim Fakültesi Yapı Kredi Bankası'na "yılın iletişimcisi" ödülü vermiş.
İletişim Fakültesi de "yılın bankası" seçilirse şaşırmayınız...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr