Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler, bavullarını gösteriyorlar. Bir ara uçağın ön kapısında uçak şirketinin minibüsü durmuş. İçinden kaptan pilotla yardımcı pilot inmişler. Simsiyah gözlüklü pilotların arasında sivil biri var. İki pilotun koluna girmiş, kokpite götürüyor. Yolcular görüntünün üzerinde fazla durmamış.
Uçak kalkmış, pistte hızla ilerlemeye başlamış. Kalkması gerekirken bir türlü kalkmıyor. Yolcular endişelenmeye başlamış. Uçak iyice hızlanmış ve pistin ucu görünmüş. 100 metre sonra pistin bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar;
- “Hayııırrr”
Tam o anda kaptan pilot levyeyi çekmiş, uçak tam pist biterken son anda havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış, kendisi gibi anadan doğma görme özürlü olan yardımcı pilota dönmüş;
- Biliyor musun, demiş, bir gün “Hayııırrrr” diye çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte öbür dünyayı boylayacağız.
Savaştan dönüş
1.
Sen kahvaltını yaparken
ya da gömleğini iliklerken
bombalarla yakılıyor
adını hiç duymadığın kasabalar
içindeki insanlarla: Kadın, erkek
çocuk ve tüm canlılar.
Bir kolu kopmuş kız çocuğu
bebeğini arıyor diğer eliyle.
Asker! Bir gece daha uyu.
Son kez bak yıldızlara!
Belki yarın güneşi görmeyeceksin.
Kim gönderdi seni buraya, unuttun!
Karşındaki çocuk düşman değil, Kardeşin!
Bunu sana söylemediler.
Seni savaşa gönderenlerin çocukları
neden yanında değil?
Çünkü onlar savaşmazlar, savaştırırlar
Kimse savaştan güzel dönmez.
2.
Savaş sonrası ortalık temizlenmeli.
Yıkılan binalar, yanan istasyonlar
yeniden yapılmalı ve tren rayları onarılmalı
ceset dolu vagonlar geçsin diye.
Elbette birileri para kazanmalı bundan.
Savaş milyonerleri olmalı.
Onlar! Savaşı çıkaranlar
Koltuklarında kalacaklar, televizyonlardan
ve meydanlardan bağıracaklar: Kazandık!
Kazandık! Kazandık! Zafer bizim.
Seni yanaklarından öpüp
madalya takacaklar yakana.
Ama sen o madalyanı okşayamayacaksın
Çünkü ellerin yok artık senin.
Ve anneler bir daha asla gülmeyecekler
çünkü çocukları yok artık.
Kimse savaştan güzel dönmez.
Özkan Mert
KOS
Atina ile ilişkiler sertleşti. Türk komutanların Kardak önünde fotoğraf çektirmesine tepki olarak Yunanistan İstanköy (Kos) adasını da içine alan askeri tatbikata başladı. Bizim Dışişleri öfkeli:
“İstanköy’e yönelik bu tatbikat uluslararası hukukun açık bir ihlalidir. Gerekli adımları atmaktan kaçınmayacağız” dedi.
Yurtseverler sık sık “komşu”nun 18 adamızı işgal ettiğini söylüyor, iktidardan çıt çıkmıyor. Ancak Yunanistan kendine ait bir adada tatbikat yapınca (anlaşmaların ihlali tamam da) aslan kesiliyoruz.
Emekli Albay Ümit Yalım sık sık bu adaları AB’ye girerken AKP’nin rüşvet veya jest olarak Yunan’a bıraktığını söylüyor.
Sesssizliğimizin sırrı yoksa bu mu?
Erdoğan,
“O sisteme evet mi hayır mı?” diye soruyor..
Anlaşılan “başkanlıktan” sonra “cumhurbaşkanlığı” adı da beğenilmedi sistemin adı
“o sistem” oldu...
***
Abdülhamit’in torunu Galatasaray Adası’nı istiyor.
Çok da alçakgönüllü...
Kıbrıs, Girit, Rodos filan dururken “hanfendi” Galatasaray Adası’yla yetinebiliyor...
Akif Kökçe
BALKON
Küçük bir sinemada seks filmi oynatılmaktadır.
Sinema çok tenhadır. Ön sıralarda oturan bir karı koca sık sık arkaya dönüp bakarlar. Çünkü adamın biri “Aaah .. Oooohhh” diye nahoş ve seksi sesler çıkarmaktadır.
Adam yer göstericiyi çağırır. Ve arkadaki adamı şikâyet eder. Yer gösterici arkaya gider. Adama biletini sorar, el fenerini yakarak bakar:
- Beyfendi bu balkon bileti, der, bununla burada oturamazsınız...
- Tamam, der adam inleyerek, ben de balkondaydım, aşağı düştüm...
Yani:
İnsana halini hatırını sormadan hakkında karar vermeyin!