Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Başbakan Mesut Yılmaz'ın iki buçuk ay önceki Almanya gezisine katılan gazetecilerden Fatih Çekirge, 1 Ekim 1997 günü Sabah'ta şunları yazıyordu:
... Yılmaz, "Kohl ile yaptığımız görüşme Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde dönüm noktası oldu" dedi. Yılmaz dün öngörülen süreden de uzun 2.5 saat görüştüğü Kohl'den Avrupa Birliği'ne tam üyelik için destek sözü aldı. Ortak açıklamada da Helmut Kohl, "Türkiye'nin müstakbel tam üyeliğini destekleyeceğiz" dedi. Böylece Almanya, Türkiye için "Tam üyelik" kavramını ilk kez kullanmış oldu. Almanya Başbakanı Kohl ile bir saati baş başa yapılan görüşmenin "çok iyi geçtiğini" belirten, "Buraya gelirken ne düşündüysem, ne planladıysam hepsi oldu" diyen Başbakan Mesut Yılmaz şöyle konuştu: "Bu görüşmeden sonra artık Türkiye'nin 11 aday ülkenin dışında olması söz konusu değildir..."
***
Bir gün sonra Hürriyet'te Sedat Ergin'in yazısı hemen hemen aynıydı. Belli ki yukardaki satırlar Mesut Yılmaz'ın verdiği bilgiler çerçevesinde kaleme alınmıştı. Açık Pencere'de o günlerde Almanya'da böyle bir havanın esmedğini Bonn muhabirimiz Mehmet Aktan'a dayanarak yazdık. Almanların iyimser havayı tekzip eden açıklaması da arada kaynadı gitti.
Merakımız şu... Almanya'da söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi yansıtmak ve kamuoyuna bir - iki günlüğüne de olsa "Helal olsun Mesut Yılmaz'a Bonn'a gitti AB üyeliğini kaptı geldi" havasını basmak kime ne yarar sağladı?
Yalancı hayallerle avunmak yerine kamuoyuna gerçek durumu bildirmek ve AB'yi olumlu yönde etkilemek için o günden kolları sıvamak daha akılcı değil miydi?

Ünlü bira firmalarının yöneticileri Münih'te bir bira konferansında biraraya gelmişler. Sabah oturumundan sonra birlikte öğle yemeğine çıkmışlar. Siparişleri almaya gelen garson, konuklara ne içeceklerini sormuş:
Heineken firmasının genel müdürü:
- Bana bir Heineken bira, demiş...
Budweiser firmasının müdürü:
- Bana bir Bud...
Sıra Adolph Coors'a gelmiş:
- Bana bir Coors...
Derken son olarak Adolph Guinness'in tercihi sorulmuş:
- Bana bir coca cola, demiş Guinnness...
Garson şaşırmış:
- Siz diğer konuklar gibi bira içmeyecek misiniz Sayın Guinness?
- Onlar bira içmiyor ki, demiş Guinness...

Yurttaşın takibi sonuç verdi, dokunulmazlıklar kalktı
Türkiye yurttaşıyla gurur duyuyor.
(Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi)
***
Hayatın amacı birilerini karşımızda "susta" durdurmak olsaydı, Socrates ayının eline su bile dökemezdi.
Şener Hatunoğlu
***
Firmalar ya da halkla ilişkiler kuruluşlarının gazetecilere gönderdiği yılbaşı hediyeleri bir kötü niyet amacı olmaktadır. Görevini yaptığından dolayı bir meslek mensubuna hediye vermenin anlamı yoktur. Firmalar böyle bir ilişki ağı oluşturmak yerine eğitim bursu vermeli veya ağaçlandırma yapmalıdır.
(Çağdaş Gazeteciler Derneği İst. Şubesi)

Maliye Bakanı Zekeriya Temizel bakanlık personeline gönderilecek yılbaşı hediyelerine kapıyı kapattı. Maliye'den arayan bir memur okurumuz:
- Hangi şartlar altında çalıştığı malum olan fakir memura yılbaşı hediyesi bir ajanda bile çok görüldü. Varsın olsun. Ancak böyle bir ilkeyi en başta bakanların uygulaması gerekmez mi? Neden bakanlara gönderilen ve herbiri yılbaşı armağanından çok rüşveti andıran zengin hediyelere kapı kapatılmıyor?
Soru isabetlidir. Acaba ajanda rüşvete, altın kol saati hediyeye mi giriyor?

İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, önceki akşam Beylerbeyi Polis Evi'nde basınla tanışma kokteyli verdi. Basın mensuplarının İstanbul Emniyeti'nden yetkililerle sohbet olanağı bulduğu kokteylde arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu, Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün motosikletli "Şahin" grubundan Mustafa Akdağ'a sordu:
- İstanbul gibi bir şehirde trafiği düzene sokmak kolay olmasa gerek. Bu sıkıntıyı biraz olsun hafifleten gırgır şeyler de oluyor mu iş sırasında?..
- Olmaz olur mu?. İki yıl önce "Şahin" grubu ilk kurulduğunda üzerimizdeki giysilerden dolayı çoğu vatandaş bizi "kurye" sanmış ve pek ciddiye almamıştı. Belediye işçisi sananlar bile oldu. Bir keresinde hastaneye yaralı götürmüştük. Hastabakıcılardan biri, "Belediye işçisi arkadaşlar, derhal dışarı!" diye fırça attı. Çok gülmüştük...
- Trafik kuralını ihlal ettikten sonra, "Benim kim olduğumu biliyor musun?.." diye racon kesen sürücüler size de denk düşüyor mu?..
- Ehh, haliyle.. Sicil numaramızı ve "memleketin hangi bölgesinde çalışmayı tercih edeceğimizi!." soruyorlar..
- Siz ne yanıt veriyorsunuz?..
- Birşey demeyip görevimizi yapıyoruz. Direksiyondaki kişinin kıyafeti, "etiketi" önemli değil bizim için. Herkese yaklaşımımız aynı.
- Son model bir Mercedes ya da bir limuzin kural ihlal etse, tereddütsüz çevirir misiniz?
- Farketmez, ihlal varsa çeviririz.
- Ama taksiciler tersini iddia ediyor; lüks otolara ayrıcalıklı davranıldığını söylüyorlar...
- Trafikte 20 bin taksinin yanında 3 - 5 bin lüks oto var. Oran çok düşük olduğu için taksici arkadaşların gözüne batmıyor. Ayrıca, diyelim ki son model Mercedes'e binen bir vatandaş, altındaki araç kıymetli olduğu için trafik sigortasını, muayenesini günü gününe yaptırmış oluyor; eksiği pek çıkmıyor.
Trafik Denetleme Şubesi'nin genç müdürü Aydın Akdemir de "nüfuzlu" tanıdıkların ismini anarak "ceza"dan kurtulmaya çalışan sürücülere karşı ilginç bir öğüt vermiş Şahin'lere... Demiş ki:
"Eğer karşınızdaki kişi, `Sen benim kim olduğumu biliyor musun?..' diye `etiket' gösterisi yapmaya kalkarsa.. hiç tereddüt etmeyin... `Peki siz bizim müdürümüz Aydın Bey'in kim olduğunu biliyor musunuz?..' deyin, yeter..."



Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr