Melih AŞIK
Atatürk Hava Limanı'nın yeşillendirilmesi... Taksilerin uçak yolcularını normal tarife sınırları içinde taşıması... Konusundaki eleştirilerimize DHMİ Genel Müdürü
Taner Küçükünsal'dan olumlu bir tepki aldık.
Sayın
Küçükünsal dedi ki:
- Ben de yabancı ülkelerin yemyeşil hava meydanlarını gördüğümde kendi hava limanlarımızı düşünüp mahçup oluyorum. Konuyu programımıza aldık. Kısa süre içinde Atatürk ve Esenboğa'yı çevre düzenlemesinden geçirip yeşillendireceğiz.
Hava Meydanlarındaki taksilere gelince... DHMİ Genel Müdürü bu konuda da yüreğimize su serpti:
- Hava Limanı Taksi Şirketinin bu konuda dikkatini çekeceğiz. Ayrıca kısa süre içinde hamal ve sürücülerden şikayeti olanların müracaat edeceği telefon numaralarını tabelalara yazdırıp görünür yerlere asacağız.
Sayın Taner Küçükünsal, eleştirilerimize teşekkür etti, bu tür eleştirilerin kendilerine yol gösterdiğini içten bir dille ifade etti. Kendisine teşekkür ediyoruz. Sırası gelmişken...
Batı'da küçük bir büfeden kocaman kamu işletmelerine kadar her kurum hizmeti satın alanlar tarafından denetlenir. Lokantada garson işini savsaklarsa müşteri bu durumu lokanta müdüriyetine bir şikayet mektubuyla bildirmeyi görev bilir. Müşterinin şikayeti doğrultusunda derhal işlem yapılır. Bizde ne yazık ki böyle bir alışkanlık yok. Kazığı yiyen biraz sızlanıp bedduayı bastıktan sonra rahatlıyor. Kazığı atan ceza görmediği için yoluna devam ediyor. Gördüğümüz aksaklıklar konusunda o hizmetin sorumlularına birkaç satırlık şikayet (gereğinde de teşekkür) notu yazmayı bir yurttaş sorumluluğu çerçevesinde benimsemeliyiz. İşler kendi kendine düzelmez. Vatandaş hırtlık, üç kağıtçılık, yalancılık, dolandırıcılık, laubalilik, tembellik, sorumsuzluk, çirkinlik, kötülükle yılmadan mücadele ederse düzelir. Mücadele şart.
Afrika ülkesi Kenya'da B.M bünyesinde hekim olarak çalışan Dr.
Mete Benlioğlu gönderdiği mektupta bir hayretini dile getiriyor:
- Türkiye'de yaşanan Titan olayının benzeri kısa süre önce Kenya'da yaşandı. Ancak Kenya polisi bu rezalete 2 ay içinde son verip toplanan paraya el koydu. Türkiye'de ise yetkililerin aklı başına ancak 8 - 10 ay sonra gelebilmiş. Ülkemiz bu kadar sahipsiz mi?..
Başkan Clinton, kendisini sarsan aşk dedikodularının ardından
"sevişme savaş" ilkesine yönelip Körfez'de suları ısıtmaya çalışırken, Türkiye savaş karşıtı tutumunu sürdürmekte zorlanıyor. Amerika, Türkiye'yi kendi yanına çekmek için, her türlü diplomasi zarafetini bir kenara bırakarak, açık ve kaba tahdide yöneliyor.
Clinton'ın
Süleyman Demirel'e gönderdiği, dün Milliyet'in manşetinde yer alan,
"Türkiye'yle dostluğumuz körfezde işbirliğine bağlı" yollu mesaj, buram buram kabalık ve tehdit kokuyor. Arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu, eski Dışişleri Bakanlarından
Vahit Halefoğlu'nu arayarak bu konudaki düşüncelerini soruyor.
Clinton'ın
"işbirliği yapmaması durumunda Türkiye ile dostluğun bozulacağını!" anımsatan mektubunu
"çok ağır" bulduğunu söyleyen
Halefoğlu bakınız ne diyor:
- En az 1964'de, ABD Başkanı
Johnson'un
İnönü'ye yazdığı mektup kadar ağır, maalesef.. Bunu kaleme alan da dostumuz!. Ama neden bu, biliyor musunuz?. Siz Avrupa'yla ipleri koparırsanız, Ruslarla ilişkileri bu hale getirirseniz ve tek sığınak olarak ABD'ye bağlı kalırsanız böyle mektuplar alırsınız..
- Bize "müstehak"
mı yani?..
- Eh, öyle tabii. Bu durumda adam,
"Kaçacak başka yeri yok, ben istediğimi kabul ettiririm" diyor.
- Mektubun "uyduluğumuzun"
tescili olduğunu söylüyorsunuz galiba?.
- "Uydu" demeyelim, biraz ağır olur.
"ABD'ye tabi oluşumuzun" diyelim. Baksanıza; herşeyi, Avrupa'yla ilişkilerimizi düzeltmesini bile ABD'den bekliyoruz. Adamlar şimdi çok şükür askeri yardımı da kestiler.
"Çok şükür" diyorum, çünkü ilişkilerin yalnızca askeri yardım temeline oturmaması gerektiğine inanıyorum.
- Neden? Askeri yardım "bağımlılık"
mı yapıyor?
- Elbette.
"Alan" ve
"veren" arasında eşitlik olamaz.
- ABD, Irak'ın kimyasal ve biyolojik silahlarıyla bölge için tehdit oluşturduğunu söylüyor. Öte yandan da Irak'ı, onun elindekilerden çok daha "vahim"
sonuçlar yaratacak silahlarla vurmaya hazırlanıyor?..
- Çünkü hem ikiyüzlü, hem de çifte standartlı. Bu silahları Irak'a kendileri verdiler. Amerikalılar, Fransızlar, Belçikalılar, hep birlikte.. Şimdi kendi yarattıkları canavarla mücadele etmek istediklerini söylüyorlar.
- ABD'nin asıl amacı peki?..
- Ortadoğu'da bir Pax - Americana kurmak.. Tüm hesapların petrol üzerine yapıldığı bu bölgede ABD'nin önemsediği iki konu vardır. Bir; İsrail'in güvenliği.. İki; Batı'ya petrol akışının
"güvenlik" içinde devam etmesi... Gerisi laf - ı güzaf...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr