Arkadaşlarla çarşıda geziyoruz. Derken önümüzden çok güzel bir hatun geçti. Kimse dokunmasın bu kız benim dedim. Hemen kızın arkasından koştum. Arkasından seslenip: "Pardon çok tatlısınız. Babanız şekerci mi acaba?" diye sordum. Kızın verdiği cevaba bakın siz.
- Hayır babam manav. Senin gibi hıyar satıyor...
***
Duran ve pek dolu olmayan bir minibüse koşarak bindim. Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi. Tam o anda kavga ettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş minibüse bindi, birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı çocuklardan biri şoföre parayı uzattı:
- Abi bir öğrenci bir de hayvan alır mısın?
***
Bir gün SarıyerTaksim minübüsündeyim, arka koltuktan para uzatıyorlar, benim yanımda da iki tane genç çocuk oturuyor. Yaşlı bir teyze de para verdi:
- Evladım şu parayı uzatır mısın, bir Zincirlikuyu, dedi.
Çocuk parayı aldı biraz çekeledi buruşturdu ve kadına geri verdi olayların farkında olmayan yaşlı teyze:
- Ne var oğlum? diye sordu. Çocuğun cevabı:
- Teyze bu para uzamıyor...
Adam İstanbul’un burnu dibinde dine dayalı düzen kurmuş, devletin haberi yok.
AB’ye girmek için harcanan onca çabaya yazık...
Haldun Ertem
Yazar, oyuncu ve sunucu Yaman Tüzcet, "Ekrandaki Mürkçemiz" adlı kitabında dilimizin radyo ve televizyonlarda dökülüşünü anlatıyor.
Örneğin spor spikerlerinin zaman zaman düştükleri hata:
"Şimdi de İtalyan istiklal marşı çalıyor"
Örneğin Arapça gibi uzatılan iki yabancı sözcük:
"Defiiile" ve "miiiting"
Spiker atı takdim ediyor:
"En favori at"
Ya şuna ne demeli:
"Yurtdışından ithal edilen tay"
Mesela "Ünlü yıldız".. Sanki ünsüz yıldız olurmuş gibi...
Seslendirme şirketleri çevirmenlere inanılmaz düşük paralar verdiği için televizyonlardaki tercümeler felaket...
O yüzden tehlike anonsu "May Day", "Mayıs Günü" diye çevriliyor.
Bir polis diğerine "Birazdan orada olacağız racır" deyiveriyor.
Racır malum, isim değil "anlaşıldı" anlamında bir deyim...
Yaman Tüzcet’in kitabı hem eğlendirici hem öğretici...
Öyle bir hava esiyor ki... Sanki silah denetçilerinin başkanı Hans Blix:
- Bağdat’ta bir kavanoz kimyasal silah bulduk, dediği anda Amerika’nın Irak’a saldırması için sebep ve gerekçe doğacak. Oysa ne ilgisi var?
Bakınız Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu geçen yıl bu vakitler Cumhuriyet’te yayımlanan demecinde ne diyor:
- Irak’ta kitle imha silahları olduğu biliniyor. Ama bir ülkeye sırf kitle imha silahı bulundurduğu için saldırmak anlamsız. Aynı silahlardan Ermenistan, İran, Suriye, Kore, Rusya gibi ülkelerde de mevcuttur...
CHP Milletvekili Büyükelçi Onur Öymen burada Türkiye’nin bir çelişkisine dikkati çekiyor:
- Türkiye yanına İran, Suriye gibi kitle imha silahı sahibi ülkeleri alarak Irak’tan silahsızlanmasını talep ediyor. Bu tutarsız bir davranış. Böyle bir talepte bulunuyorsak daha önce ABD’ye dönüp tüm kitle imha silahı sahibi ülkelerle ilgili silahsızlandırma talep etmeliyiz... Nükleer silah sahibi Kore ile sorunu diplomatik yoldan çözecek ama Irak’la savaşa gireceksiniz. Olur mu?
Amerika’nın Irak takıntısında tutarlı tek bir gerekçe yok...
İsrail’in elinde Ortadoğu’yu havaya uçuracak kadar atom bombası var. İsrail en az 30 Güvenlik Konseyi kararına uymamış. İsrail saldırgan.
Ama kimse İsrail’le meşgul değil. Irak’ta bulunacak bir kavanoz kimyasal silahın peşinde... O bir kavanoz kimyasal madde bir katliamın sebebi olacak...
Kim inanır?
Milliyet Sanat Eki 1 yaşına bastı. Eki hazırlayan bir avuç arkadaşımızın bitip tükenmeyen çabasını ve zarif çalışmasını yürekten kutluyoruz...
Uğur Dündar dostumuzun Arena’sı 10’uncu yılını doldurdu... 30 yıl önce Ankara Televizyon’unda birlikte çalıştığımız Uğur Dündar onca zamandır doğrunun ve gerçeğin peşinde koşuyor. Nice başarılara...