Kurtuluş Savaşı’nda esir düşen Yunan Ordusu Komutanı General Trikupis ve astı olan subaylara Atatürk’ün gösterdiği saygı tüm dünyaya örnek olacak niteliktedir.
Atatürk huzuruna getirilen generallere kahve ikram etmiş, onları teselli edici sözler söylemiştir.
Gerisini Kayseri Üniversitesi’nde Murat Karataş ve Mehmet Metin’in araştırmasından aktarıyoruz...
“Trikupis’in esaret hayatındaki son durağı, Kayseri’nin Talas ilçesinde bulunan Üsera Garnizonu oldu. Esirlerden Albay Arif Bey ve yardımcıları sorumluydu. Trikupis ve esir Yunan subayları Talas Amerikan Koleji’nin çevresindeki geniş ve ferah konaklarda kaldılar. Trikupis, savaş meydanında terk ettiği özel eşyalarının, iki köpeğinin, özel otomobilinin Talas’a getirilmesi için ricada bulundu. Otomobilinin dışındaki diğer istekleri yerine getirildi. İlerleyen süreçte Yunan işgal ordusunda Kızılhaç hemşiresi olarak çalışan eşi Elena ve ikiz kızları da Talas’a getirildi. Trikupis’e kaldığı konakta, Yunan bir emir subayı, bir doktor, hizmet erleri ve aşçı tahsis edildi. Konak dışı ve girişi devamlı iki Türk subayının ve muhafız erlerin gözetimindeydi.”
Trikupis ve diğer subaylar günün birinde Yunanistan’a döndüler.
Tarihe düşülen notlardan biri de şu oldu:
“Trikopis, ömrünün sonuna kadar her Cumhuriyet Bayramı’nda Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği’ne gider ve Atatürk resminin önünde saygı duruşunda bulunurdu.”
Bir düşman generaline gösterilen bu saygı ulusun saygınlığını artırmıştır.
ÇOCUK VE DOĞA
Lev Tolstoy’un bu öyküsünü Facebook’ta bir öğretmen anlattı...
Konu biz büyüklerin çocuklara nasıl yanlış örnek olduğu, onlara rahat bir hayat sunalım derken nasıl kötülük ettiğiyle ilgiliydi.
Tolstoy’un öyküsü kısaca şöyle:
Çok zengin bir adam oğlunun yaşadığı varlıklı ve lüks yaşamın farkına varmasını istiyor ve onu alıp fakir bir köye götürüyor. Orada bir gün ve bir gece geçiriyorlar. Bu bir gün ve gecenin sonunda eve dönerken adam oğluna ‘Ne düşünüyorsun bu gezimiz hakkında’ diye soruyor.
Çocuk cevap veriyor:
- Bizim, diyor, sadece bir köpeğimiz var onlarınsa dört köpeği vardı. Bizim, diyor, bahçemizde bir havuzumuz var ama onların sonsuzluğa doğru uzanan dereleri var. Bizim, diyor, bahçede ithal lambalarımız var ama onların bütün göğü kaplayan yıldızları var. Teşekkür ederim baba, bize ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için, diyor.
Öyküyü anlatan öğretmen sözü özetle şöyle bağlıyor:
- Çocuklarımızın doğal olanla, doğallıkla mutlu olmaya eğilimleri var. Fakat biz onlara yanlış tercihlerimizle yanlış model oluyoruz. Biz daha çok tüketimle daha çok rahat ettirelim derken çocuklarımızı fakirleştiriyoruz. Lütfen çocuklarınızın yaşamasına izin verin...
HUGUK
Tren bir saat gecikince istasyondaki adam sıkılmış, istasyon müdürünün yanına gidip söylenmiş:
- Tarifeye göre trenin bir saat önce gelmesi gerekirdi, hâlâ yok, sizin tarifeniz ne işe yarar?
İstasyon şefi gayet ciddi:
- Tarife olmasaydı trenin ne kadar geciktiğini bilemeyecektiniz...
Bazı ülkelerde kanunlar da bu işe yarar.
Pek uygulanmazlar.
Ama vatandaş raftaki o kanunlara bakarak hukuktan ne kadar sapıldığını görür.
KARTAL
Gazeteci Serkan Koç’un mektubunu okuyoruz:
“Mustafa Kemal Paşa’nın, İstanbul’un işgal edildiği 13 Kasım 1918 günü, işgal donanmalarının arasından geçerken, güvertesinden “Geldikleri Gibi Giderler” diye haykırdığı “Kartal İstimbotu”nu, jilet olmak üzereyken, Tuzla açıklarında yarı batık halde bulduk ve kurtardık. 1 yıl süren restorasyon sonunda, İstanbul’da halkın ziyaret edebileceği bir yerde Anıt Gemi statüsünde sergilenmesi amacıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na emanet ettik. Hayalimiz, Ata’mızın tarihe geçen bu sözünü anıtlaştırmaktı. Tıpkı Özgürlük Anıtı gibi, Türkiye’mizin de dünyaya mesajı olmasıydı. Bu süreç çok geniş bir sanatçı, yazar, aydın isim tarafından yürütüldü. Beş bine yakın yurttaşın maddi katkılarıyla hayata geçirildi. Sergilenme alanı olarak da tarihi anlamına uygun olarak Beşiktaş’ta Deniz Müzesi’nin hemen yanındaki açık alan önerildi.
Ne var ki, bu tarihi gemi 5 yıldır İstanbul’la buluşamadı. İstanbul onu bekliyor!”