Ankara Ekin Tiyatrosu güney illerimizden birine turne düzenleyecekti. Kural gereği, o ilin Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdu... "İçişleri Bakanlığı’nın 11 Mayıs 2002 tarihli genelgesine uymak şartıyla oyununuzu oynayabilirsiniz" yanıtını aldı.
Genelgede neler mi vardı. Buyurun:
Salonun güvenliğini sağlamak için ya kendi elemanlarınızdan oluşturulmuş ya da özel güvenlik şirketlerinden kiralanmış güvenlik görevlileri olacak. Bu kişilerle ilgili güvenlik soruşturması yaptırılacak ve haklarında polise bilgi verilecek.
Giriş kapısında metal arama detektörü ile seyircilerin üzerini arayacak elemanlar bulundurulacak. Mümkünse X - Ray cihazı konulacak. Güvenlik bariyeri gibi fiziki, mekanik, elektronik güvenlik tedbirleri alınmış olacak.
Oyunun oynanacağı salonun içini ve önemli noktalarını gözetleyebilen CCD kamera sistemi kurulacak, oluşturulacak kontrol odasından etkinlik sürekli takip edilecek. CCD kamera görüntüleri banda kaydedilecek, kasetler 30 gün süre ile muhafaza edilecek ve talep halinde kolluk kuvvetlerine verilecek.
Salon, havalandırma sistemine ve çevresindeki trafiği etkilemeyecek şekilde araç kapasitesine sahip otoparka sahip olacak. vs. vs.
Uzun sözün özü... Bu genelge tiyatro turnelerini yasaklıyor... Ve biz AB sayıklıyoruz...
İnsanlar yiyecek ekmekleri ve yatacak yerleri oldu mu düşünmeyi reddederler.
Kızılderili ile torunu evin önünde oturmuş, biraz ötede boğuşan biri siyah diğeri beyaz iki köpeği seyrediyorlardı. Torun sordu:
- Neden iki tane köpek besliyorsun?
- Onlar benim için iki simgedir evlat, iyilik ve kötülüğün simgesi... İyilik ve kötülük de içimizde böyle sürekli mücadele eder durur.
- Peki, sence hangisi kazanır mücadeleyi?
Bilge reis derin derin gülümsedi:
- Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o...
İçinde bulunduğumuz yüzyıla Amerikan Yüzyılı adı veriliyor. Bu yüzyılda Dünya artık Washington’dan idare edilecek... Dünya ulusları ikiye ayrılacak. ABD’nin egemenliğini kabul edenler, etmeyenler. Etmeyenlere Saddam muamelesi yapılacak. Uluslararası hukuk rafa kaldırılacak. Tüm anlaşmazlıklar ABD’nin istediği şekilde çözülecek. İtirazı olanın ABD’yi tehdit ettiği varsayılacak. ABD o ülkeye karşı meşru savunma hakkını kullanarak saldıracak! Yakında bütün dünya bizim daha önce vardığımız noktaya varacak. Amerikan uydusu olacak...
3 Kasım’da seçilecek olan muhteremleri iyi - kötü tanıyoruz... Ya onları seçecek olanları? Aziz ve muhterem seçmenlerimizi? Onlardan birkaçını da arkadaşımız Fahrettin Fidan tanıtıyor.
Şaban Şabalak: Kimine göre hafif saf, kimine göre süzme salak. Biri resmi, diğeri imam nikâhlı cem’an iki karılı, aslen Çankırılı. İstanbul Dudullu’da ikamet eder, her seçim öncesi, "Melmeket için hayırlısı neyse o olsun" der. 1999’da çift anahtar sahibi olmak için Çiller’e vermişti, şimdi işi büyüttü!, bu kez trilyoner olmak için yine Çiller’e verecek.
Muhlis Yaprak: Açıkgöz işadamı, kaşla göz arasında ayakta soyar adamı. Özal’ın yokluğuna yeni yeni alışıyor, hortumlamaya doymadı şimdi Tayyip’i kafalamaya çalışıyor. Oyunu Tayyip’e vircek!
Dürdane Birtane: Evde kalmış ev kızı, hâlâ bir kısmetinin çıkmamış olması içindeki en büyük sızı. Umurunda değil ortanın ne sağı ne solu, odası "artiz" fotoğraflarıyla dolu. Kendi halinde, kesinlikle zararsız, Baykal’ın atletik vücuduyla Cem’in yeşil gözleri arasında kararsız. Sandık başında, ya ondadır ya bunda diyecek, mümkün olsa ikisine birden verecek.
Settar Satar: Şeffaf!, açık!, samimi!, para için anasını bile satacak tıynette tıynetsizin biri. Şu ara işler iyi gidiyor, müşterilerin! biri geliyor biri gidiyor, siz paradan haber verin, oyun lafı mı olur diyor. Oyunu, 1995’te bir paket sigaraya, 1999’da bir şişe şaraba sattı, şimdi rayici yükseltti, şarabın yanına leblebiyi kattı.
Hamid Abdülhamid: Hocaların hocası, tam 9 kadının biricik kocası. Kuran’a el bastırdı, 9 karısının 9’u da Saadet’e verecek, sonrası malum; bizimki postu cennette hurilerin arasına serecek. (Allah gözünü doyursun Hamit.)