Avukat Engin Ünsal, bindiği Etiler- Taksim otobüsünde arka koltuktaki konuşmayı naklediyor...
Otobüse Armutlu’dan binmiş olan iki çarıklı siyaset kurmayından irikıyım olanı yanındaki ile söyleşiyor:
- Bak hele bunlar da çalacaklar he!
- Nerden biliyon?
- Seçimden önce dokunulmazlıkları kaldırıcez dediler şimdi kıvırtıyolar.
- Kıvırtırsa ne olur?
- Ne olacak çalar, herifi içeri tıkaman. Polisi tokatlar herifi elleşemen. Daha ne olsun?
- Desene punlardan da bi poh olmıcek...
Tüm sözcükler tükendiğinde insan insanı anlamaya başlar.
Jerzy Lec
Antalya Serik ilçesi Emniyet Müdürü Selman Kerimoğlu’nun polis olan eşi, iki sivil polisle birlikte bir öğrenciye yardım etmek için Serik İlköğretim Okulu’na gidiyor. Okul Müdürü Engin İpteç sınıflara girip çıkan üç hanıma ne aradıklarını soruyor. Küçük bir tartışma yaşanıyor. Peşinden İpteç, Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüyor. Öğretmenler Emniyet Müdürlüğü önünde toplanınca oradaki Öğretmenevi Müdürü Servet Kaş içeri alınıp dövülüyor. Yüzü gözü kan içinde dışarı çıkıyor.
İşkence önlenecek deyince Avrupa bize neden inanmıyor acaba?
İzmirli meslektaşımız Fevzi Hepşenkal 2004 yılının nisanında yapılacak yerel seçimlerde İzmir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymak üzere çalışmalara başlamış. En doğrusunu yapmış. Ciddi bir anakent belediye başkan adayının kenti tanıması, projeler hazırlaması, bu projeleri halka anlatması en az 1.5 yıl vaktini alır. Bizim anlı şanlı büyük siyasi partilerimiz adaylarını seçime bir iki ay kala saptar... Aday kenti tanıyıp kendini anlatana kadar seçim biter. Keşke Hepşenkal’ı örnek alsalar.
AK Parti yanlış anlaşılıyormuş. Yanlış yapmazlarsa yanlış anlaşılmazlar.
Derya Derin
Recep Tayyip Erdoğan Siirt’te yenilenecek seçimle TBMM’ye girecek ve Başbakan olacak. AKP’liler dün Anayasa’nın 76’ncı maddesini değiştirme hazırlığına başlamışlardı. Tabii bu değişiklikte CHP’nin de mutabakatı aranacak.
Peki CHP’nin şartı ne olacak? Biliyorsunuz CHP’nin "dokunulmazlıkları kaldırma" şartı vardı.
CHP bu şartından vazgeçecek mi? Tavsiye etmeyiz...
Aramızdan ayrılan değerli hukukçu Bülent Tanör, İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile çatıştığı için onu ikinci cumhuriyetçilerle aynı safta sananlar oldu. Oysa Bülent Tanör gerçek bir Kemalist ve Cumhuriyetçi idi. Misal... Tanör, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde iki yıl önce gerçekleştirilen "Cumhuriyet Döneminde İnsan Hakları" konulu panelde konuşurken kimi sözlerine İslamcı öğrencilerden itirazlar geliyor.
Bir İslamcı öğrenci "Açık söyleyeyim; ben demokrat değilim" diye sesleniyor. Tanör sükûnetle devam ediyor:
- İlginçtir; "Demokrat değilim" diyen bu arkadaşımız demokratlığın vecibelerini bize yüklemekten, "demokrat olmamızı istemekten" de geri kalmıyor!.. Arkadaşlar, "özgürlük düşmanlarına özgürlük verilmeli mi, verilmemeli mi" meselesi bundan 200 sene önce ihtilal Fransası’nda da mesele olmuştu. O dönemde Fransa "demokrat" değildi zaten; olamazdı da. Ama Fransa o yoldan geçerek, özgür insan iradesinin iki büyük düşmanını; aristokrasiyi ve kiliseyi alt ederek "demokrasi"ye ulaşacaktı.
Gelelim "Kemalizm" meselesine.. Evet, Kemalizm de jakobenizmdir. Kemalizm’e "jakobenizm" demek ona iftira değildir. Tersine Cumhuriyet devriminin anlamını ortaya koymaktır. Eğer Kemalizm "Jakobenlik" yapmasaydı, yani gericilikle, saltanat ve hilafetle, dinci dünya görüşüyle hesaplaşmasaydı "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller yaratamaz; bugün ancak İran, Afganistan ve Mısır düzeyinde bir ülkede yaşıyor olurduk.
Philadelphia’dan cumartesi gecesi New York’a hareket eden Greyound yolcu otobüsü şehir çıkışında trafiğe takılıyor. Sürücü trafikten kurtulmak için yan yollara sapıyor. Otobüs bir türlü anayola çıkamayınca yolcular homurdanıyor. Birisi arkadan "Bizi nereye götürüyorsun?" diye bağırıyor. Şoför de espri olsun diye "Sizi Taliban’a götürüyorum" diyor. Birden telaş başlıyor. Yolcular peş peşe 911’i arıyor. Ve birkaç dakika sonra otobüsün çevresi tam 18 polis otosuyla sarılıyor. Şoför doğru karakola...
Bu ölçüde paranoyaya yakalanmış bir toplumu nereye isterseniz götürürsünüz.