Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Necmettin Erbakan'ın oluşturduğu D - 8 grubunun güçlü üyelerinden Endonezya, şu sıralarda açlıkla pençeleniyor. Hergün ülkenin bir başka yerinden yağma ve ayaklanma haberi geliyor. Bu ülkeler malum, "Asya Kaplanları" diye adlandırılıyordu. Aslansın, kaplansın diye şişirildiler. Ve sonunda balon patladı...
Müslüman Endonezya'da şeker bayramı tatilinde kapanan birçok işletme, bayramdan sonra bir daha açılmadı. Personel bayram dönüşü sonu belirsiz bir tatile çıkan şirketlerin kapısında kala kaldı.
Peşinden yabancı sermaye güç durumdaki özel şirketleri ölü fiyatına kapatmaya başladı. Böylece Endonezya, özelleştirmede yeni bir aşama kaydetti! Özel firmaların özelleştirilmesi dönemi başladı!..
Peki ülke bu kadar mı parasız? Asla...
Geçenlerde Herald Tribune gazetesinde Cumhurbaşkanı Suharto'nun 40 milyar dolarlık bir para imparatorluğunun sahibi olduğu anlatılıyordu.
Öte yandan Endonezya İMF'den 43 milyar dolar acil yardım istiyordu. Suharto elini cebine atsa Endonezya kurtulacak. Ama hep almaya alışmış siyasetçilerin aklına elbette böyle birşey gelmez...
Ezcümle... Siyasetçilerin çalmasına kayıtsız kalan toplumlar birgün şu veya bu biçimde batar. Aklımızı başımıza toplayalım...

Geçtiğimiz perşembe... Onur Air'in Trabzon - İstanbul seferini yapacak 10.30 uçağı kalkışa hazır... Derken, uçağın içinde bir anons duyuluyor. Hostes adını verdiği bir yolcuyu ön kapıya davet etmektedir. Uçaktaki yolcuların ilk aklına gelen, "Valizini göstermeyi unuttuğu için çağırıyorlar herhalde!" oluyor.
Anonsla birlikte arka sıralarda oturmakta olan 50 - 55 yaşlarında, tipik Karadenizli bir vatandaşımız kalkıyor, ön kapıya hostesin yanına geliyor, en ciddi, en doğal haliyle soruyor:
- N'oldi? Bağa telefon mu celdi?..

Çılgın saksafoncuya kimse inanmıyor. Kendi halkı bile... GALLUP'un 1 Şubat'taki anketine katılanların yüzde 50'si Irak'a askeri müdahaleyi destekliyor, diplomatik çözümü katılanların yüzde 41'i savunuyordu. İki hafta sonra yapılan ve 17 Şubat'ta yayınlanan ankete göre ise... Amerikalıların yüzde 56'sı artık diplomatik çözümü mümkün görüyor, savaşı ancak yüzde 46'sı savunuyor...
Bombardımanın Irak'taki biyolojik silahları tamamen yok etmeyeceğini ve Saddam'ı düşüremeyeceğini Clinton'ın kendisi de kabul ediyor. Bu durumda bombardımanın yedi yıldır zaten ambargoyla anası ağlatılan Iraklı çoluk çocuğu öldürmekten başka amaca hizmet etmeyeceği biraz mantık sahibi herkes tarafından görülüyor. Amerikan ordusunun nişancılığı malum!.. Mesela 1993'de içinde nükleer silah imal ediliyor diye, Güney Irak'taki "Zafaniye" tesislerine Körfez'deki gemilerden füze fırlattılar, füzelerin biri gitti ve Bağdat'ın göbeğindeki El Raşit otelini vurdu; iki kişiyi öldürdü. Daha acısı... "Silah deposu" diye insan dolu sığınağı bombalayıp 1000'den fazla sivili katlettiler. 1991 bombardımanı sırasında Bağdat'ta 26 hastane, 59 cami ve 676 okulun vurulduğunu 18 Şubat 1998 tarihli De Guardian gazetesi yazıyordu...
Bombardımanın Iraklı masumları öldürmekten başka bir işe yaramayacağını Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinden üçü; Rusya, Çin ve Fransa gördükleri için var güçleriyle Clinton'ı durdurmaya çalışıyorlar. Clint, Irak'ın komşularını tehdit ettiği bahanesiyle bombardımana hazırlanırken, en fazla tehdit altında olması gereken komşu Kuveyt, Irak'ın bombalanmasına karşı duruyor... Suudi Arabistan ve Bahreyn gibi iki katıksız ABD uydusu da, tehlikeyi gördüklerinden ABD'ye hava üssü vermiyor...
Clinton'ın dikkatleri uçkur davasından uzaklaştırmaktan başka mantıklı bir gerekçesi olduğuna kimse inanmıyor bu defa... Kendi inananlarıyla başbaşa kalan Clinton'ın askeri harekatı başlatması giderek daha riskli hale geliyor...



Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr