Referanduma götürülen anayasa gibisi şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde yok. O yüzden adına zorlama bir deyimle “Türk Tipi” deniyor.
Bu eğlenceli anayasa teklifinin getirdiği yeniliklerden! biri şöyle açıklanıyor:
“Kurulacak hükümete güvenoyunu sandıkta bizzat millet veriyor.”
Yani... Millet cumhurbaşkanı seçiminde oyunu atarken kurulacak hükümete de peşin peşin güvenoyu vermiş oluyormuş...
Oysa parlamenter sistemlerde güvenoyunun nasıl verildiği malum.
Hükümeti kurma görevini cumhurbaşkanından alan başbakan ve bakanları oturup ayrıntılı bir hükümet programı hazırlar.
Bu program Meclis’te lehte aleyhte konuşmalarla tartışılır. Meclis ve kamuoyu hükümetin nasıl bir yol izleyeceğini görür, eleştirilerini belirtir.
Sonunda güvenoyuna gidilir, Meclis güvenoyu verir ya da vermez...
Yeni anayasanın öngördüğü güvenoyu nasıl sağlanacak?
Ortada henüz ne bakanlar var, ne hükümet programı...
Halk (üstelik kendi seçmediği ve Meclis dışından tek tek cumhurbaşkanınca tayin edilecek) bakanların kim olduğunu,neler yapacaklarını, hangi eğilimde olduklarını bilmeden güvenoyu veriyor! Bu nasıl oluyor...
Halk veya Meclis, bakanların icraatını beğenmezse ne olacak? Cumhurbaşkanının onları değiştirmesini bekleyecek. Ya halk cumhurbaşkanından memnun değilse? Onu değiştirmek için de 5 yıl sabretmesi gerekecek... Böyle güvenoyu hangi demokraside görülmüş?
Çağdaş dünya!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sarıyer’de “hayır çadırı”nı ziyaret ediyor, kendi anlatımıyla oradaki yurttaşlara, niçin hayır diyorsunuz, diye sorunca “Çağdaş Türkiye istiyoruz”, yanıtını alıyor ve şunları söylüyor:
“Şu anda çağdaş bir Türkiye yok mu? Neyiniz eksik? Yollarınız, köprüleriniz, hızlı tren, okullar, bunlar yok mu? 14 sene önce bunlar var mıydı? Ama şimdi var.”
Yollar, köprüler, gökdelenler, hızlı tren gibi olanakların âlâsı Kuveyt, Katar, Malezya, Suudi Arabistan gibi ülkelerde de var. Ancak onlar çağdaş ülke sayılmıyor... İş “çağdaşlığa” gelince yer yer bizden bile geriler. Çünkü “çağımız dünyası” nın temel aldığı çağdaşlık ölçütleri içinde asıl ve önemli olan o ülkelerdeki insani, demokratik, kültürel, sosyal, siyasal gelişmişlik düzeyi...
İnsanlar düşüncelerini özgürce söyleyemiyor, özgürce örgütlenip ülke yönetiminde söz sahibi olamıyorsa yolların, köprülerin, hızlı trenlerin kıymet-i harbiyesi yok. Zaten olsaydı Cumhuriyet kadroları “muasır medeniyet” düzeyinde hedef olarak Batı’yı alır mıydı?
NOT: Hayır çadırında yürekli bir kadının Cumhurbaşkanı’na söylediği yürekli bir söz yazılı metinlerde pek yer almadı. Dedi ki kadın, “Neden hayır diyorsunuz?” sorusuna:
“Biz sizin hepimizin cumhurbaşkanı olması için hayır diyoruz.”
Meselenin bam teline dokundu...
FESİH
Fesih sözcüğü üzerinde fırtınalar kopuyor... CHP’ye göre anayasa teklifinde yer alan “Cumhurbaşka-
nı’nın seçimleri yenileme yetkisi” Meclis’i fesih anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “fesih” deyimini reddediyor, yeni teklifin hiçbir yerinde bu sözcüğün geçmediğini kaydederek “İspat edilirse istifa ederim” diyor... Bu tartışmaya iki yeni yorum eklendi. Prof. Ergun Özbudun, iki kavram arasında teknik bir fark olduğunu söylüyor:
“Fesih anından itibaren Meclis’in hukuki varlığı ortadan kalkar. Seçimlerin yenilenmesinde ise bizde uygulanan şekliyle yenisi seçilene kadar Meclis görevine devam eder. Ancak her ikisinde de görevdeki Meclis’in yasal süresi dolmadan seçimler yenileniyor. Bu iki kavram eşanlamlı sayılabilir” diyor.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na göre ise... 1876 Anayasası’nda padişahın Meclis’i kapama yetkisi “fesih” sözcüğüyle düzenlenmiş, Meclis 30 yıl kapalı kalmıştı. Buna tepki olarak anayasa dilinde fesih sözcüğünden kaçınılırmış. Kaboğlu da “Yenileme ve fesih aynı şeydir” diyor.
Spordaki doping rezaletinin sorumlusu
“vatandaşın sağlığı”
için değil,
“iktidarın başarılı
gibi
gözükmesi”
için
uygulanan politikalardır!
G.E.
KERKÜK
Türkmen kenti Kerkük, Ankara’nın da gizli desteğiyle adım adım el değiştirirken, Arif Nihat Asya’nın yıllar öncesinden gelen satırları:
Perdeleri örtük,
Lambaları sönük,
Sırtında yıllar yük,
Hatıraları kırık dökük,
Bir yer olacak orada,
Adı, Kerkük…