Melih AŞIK
Dün, TBMM Genel Kurul Salonu... CHP Genel Başkanı
Bülent Ecevit oturmakta olduğu ön sıradaki yerinden kalkıyor, az ilerdeki ANAP Kocaeli milletvekili
Hayrettin Uzun'un yanına geliyor, klasik selam - saygı faslından sonra hemen konuya giriyor:
- Geçen günkü demecinizi ilgiyle okudum Sayın Uzun.
Ama izninizle hemen belirteyim ki, orada benimle ve DSP ile ilgili yaptığınız eleştirilere katılmıyorum.
- Pardon efendim, hangi demecimi kastettiğinizi anlayamadım.
Ecevit, o bilinen kibar üslubuyla açıklıyor:
-
Geçen perşembe günü Milliyet'te, Açık Pencere köşesinde çıkan demecinizi kastediyorum. Beni ve DSP'yi iktidar olmaktan hoşlanmamakla, muhalefeti sevmekle eleştiren bir demeciniz vardı ya..
- Haa, evet, hatırladım efendim...
- Biz, sizin iddianızın tam aksine iktidar olmak için büyük mücadele veriyor, elimizden geleni yapıyoruz. Ki, bunun örnekleri de ortadadır. Bunu belirtmek istemiştim efendim.
- İlginize çok teşekkür ederim Sayın
Ecevit. Ancak ben o demecimde yalnızca sizi ve DSP'yi kastetmemiş, genel bir değerlendirme yapmıştım. Yine de, sizin iktidardan kaçmadığınızı duymaktan son derece mutlu oldum.
Bu diyalog, karşılıklı nezaket ve saygı sözleriyle burada noktalanıyor. Kuliste
Hayrettin Uzun'u yakalayıp soruyoruz:
- Siz o demecinizde yalnız Sayın
Ecevit'i değil, aynı zamanda kendi Genel Başkanınız
Mesut Yılmaz ve DTP Genel Başkanı
Hüsamettin Cindoruk için de aynı eleştiriyi yapmıştınız. Onlardan bir tepki geldi mi?..
- Hayır...
Anadolu Ajansı'ndan penceremize düşen haber:
"Bursa'da bir bankanın otomatik para çekme makinesi fazla para vermeye başlayınca müşteriler arasında tartışma çıktı. Duruma müdahale eden polis, para çekimini durdurdu..."
Olay şöyle gelişiyor: Yapı Kredi Bankası'nın Bursa - Setbaşı Şubesi önündeki bankamatik cihazı
"bir" yerine
"beş" vermeye başlayınca, cihaz önünde toplanan müşteri sayısında belirgin bir artış gözleniyor... Her bir müşterinin
"işlem" süresinin uzaması, oluşan kuyruğun da uzamasına yol açıyor. Bankamatik'ten parasının 5 katını çeken gidiyor. Derken kuyrukta kavga çıkıyor. Gürültünün büyümesi üzerine gelen polis ekibi, cihazın bol kepçe para verdiğini saptayıp
"çekimi" durduruyor; banka yetkililerini durumdan haberdar ediyor.
"Bonkör Bankamatik" olayı hakkında dün telefonda konuştuğumuz Yapı Kredi Setbaşı Şube Müdür Yardımcısı
Nuri Aydın;
- Önemli bir olay değildi, diyor,
cihazın içindeki para kasetlerine "1 milyon"
yerine yanlışlıkla "5 milyon"
luk banknotlar konmuş. O yüzden cihaz, müşterilere ekrana yazdıkları değerin beş katını vermiş. Yaklaşık 10 dakika içinde fazladan giden para miktarı 650 milyon.. Ama hemen tesbit ettik, giden paralar tahsil ediliyor...
Ve bir koyup beş alanların mutluluğu bir gün bile sürmüyor...
Cumhuriyet Spor Yazarı Sayın
Halit Deringör bir yazısında anlatmıştı: 1940'larda (veya 50'lerde) bir spor karşılaşması için Atina'ya gittiklerinde bozdurdukları Türk lirası karşılığında aldıkları drahmileri ceplerine sığdıramamışlar, bavulla taşımak zorunda kalmışlar.
1940'larda bir Türk lirası bir dolara ve yüzlerce drahmiye bedeldi.
Türkiye'nin milli geliri Yunanistan'ın üzerindeydi.
Çok uzak değil... 1963 - 64'de Yunanistan ve Türkiye Ortak Pazar'la ortaklık anlaşması yaparken iki ülkenin gelir düzeyi aşağı yukarı aynıydı.
Bugün Yunanistan'ın milli geliri 16 bin, Türkiye'nin milli geliri 3 bin dolar düzeyinde.
1987 yılında Abdi İpekçi Yarışması için Atina'ya gittiğimizde 1 drahmi 6 liraydı.
O yıllarda Rahmetli
Tonton, alaturka liberalizmin yelkenlerini açmış, bütün koruma duvarlarını indirmişti. İsteyen istediği kadar TL'yi dövize çevirebiliyor, istediği kadar dövizi yurtdışına çıkarabiliyordu. Bir Yunanlı ise yurtdışına çıkarken sınırlı miktarda döviz alabiliyordu. Onlar bizim çok bilmişlere göre liberalizmde geri kalmıştı. Gerçek ise başka türlüydü; bize liberalizm diye yutturulan kapıları sömürüye ardına kadar açmaktan başka birşey değildi...
Bu yılın başında 1 Yunan Drahmisi 400 TL oldu...
Bugün ise 700 liranın üzerinde...
Son 10 yılda Türk Lirası, Yunan Drahmisi karşısında 100 kattan fazla değer yitirdi. Diğer Batı paraları karşısında TL'nin değer kaybı daha da fazladır.
Geçenlerde TL'nin Suriye veya Ürdün paraları karşısında da yaklaşık aynı oranda değer yitirdiğini yazdık.
Türk ekonomisi yeryüzünde eşi görülmeyen bir aşınmayı, kan kaybını yaşıyor.
Avrupa Birliği, adam başı 3 bin dolar gelirli Türkiye'yi üyeliğe almaktan, kendi milli gelir ortalamasında büyük düşme yaratacağı için kaçınıyor. Demokrasinin hastalıkları, Güneydoğu ve insan hakları sorunları da işin tuzu biberi...
Meselenin özünü iyi saptayalım.
"Müslümanız diye almıyorlar" gibi tesellilere sığınmak yerine, kendi ekonomik ve sosyal düzeyimizi yükseltmeye bakalım. Onu sağladığımızda ne biz AB'ye girmeye bu kadar teşne olacağız, ne onların vereceği karar bizi bugünkü kadar sarsıntılar içine atacak...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr