Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Gazetemizde yayımlanan "Türban Dosyası" konusunda bu konularda hayli makale ve kitap yazmış bulunan Prof. Mehmet Ali Kılıçbay'la söyleştik. Ona göre sonuçlar tartışmalıydı. Türbanın yayılma sebeplerini (zorlamaları) araştırmadan sadece bir özgürlük sorunu gibi ele almak doğru değildi. Peşin kabulle yapılan araştırmalar gerçeği yansıtmayabilirdi. Ekledi:
     - Ankete katılanlara, anketin hata paylarını ortaya çıkaracak ideolojik duruşlarının sorulmamış olması da büyük eksiklik. Türban takan, baş örten bir hanıma türban üniversitede ya da kamuda serbest bırakılsın mı, bırakılmasın mı diye sorarsanız elbet bırakılsın der. Bu tür soruların yansız kişilere sorulması gerekirdi.
     Kılıçbay devam ediyor:
     - Başını inançları gereği örttüğünü söyleyen hanımlara kocasının ikinci eş alması konusunda ne düşündüğü sorulmalıydı. Dince yasak olan altın ve ipek kullanıp kullanmadığı sorulmalıydı. Türban takanlara dinde başın sıkmabaş şeklinde örtülmesi konusunda kayıt olmadığı halde neden böyle örttüğü sorulmalıydı. Böylece ne kadar dinin, ne kadar dinci siyasetin etkisinde oldukları anlaşılırdı...
     
     "İnsanı elbisesine göre karşılar, bilgisine göre uğurlarlar."
     Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, dünkü yazısında özellikle köşe yazarlarının banka hortumlamaları üzerine yazı yazmamasından yakınıyor, şöyle diyordu:
     - Bu konulara giremiyorsak bile en azından neden girmediğimizi halka açıklamak zorundayız.
     Son zamanlarda biz de hortumlarla ilgili yazıları azalttık. Sebebini açıklayalım...
     Hatırlarsınız... Banka batışlarının hızlandığı 2000 yılı sonlarından itibaren hortumlarla ilgili en sık yazanlardan biriydik.
     Konu o dönemde sıcaktı. Savcılar iz üzerindeydi. Bürokrasi destek bekliyordu. Hortumcular hapiste veya mahkemedeydi. Kamuoyunun dikkati mahkemeler üzerindeydi. Hortumcular henüz suç izlerini yok edememişlerdi.
     Bizler uzmanlık mahkemeleri kurulmasını... Yeni yasalar çıkarılmasını... Hortum davalarının DGM'lerden alınmamasını falan savunuyorduk.
     
     Ancak bizler dediğimiz iki elin parmaklarını geçmeyen sayıda yazardık... Başta Hürriyet olmak üzere gazetelerin birinci sayfaları konuya yeterli duyarlık göstermiyordu. Özkök'ün kişisel eğilimi de o yöndeydi.
     Örneğin şubat krizinden hemen sonra, 2001 yılının 23 Nisan resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu "Krizin en büyük nedeni banka hortumlamalarıdır" deyince bu söze tek ve büyük tepki Özkök'ten gelmiş, 25 Nisan 2001'de şunları yazmıştı:
     "İtiraf edeyim ki bu hortum kelimesini hiç sevmiyorum."
     Özkök yazısında hortumlanan 14 milyar doların son 10 yılın savurganlık rakamı olarak gösterilen 195 milyar doların neredeyse onda biri olduğunu anımsatarak o kadar da büyük rakam olmadığını savunuyordu.
     Özkök 22 Mayıs 2002'de de şunları yazıyor:
     "...Gözleri, yapılan her yenilikte, atılan her adımda sadece ve sadece 'yolsuzluk', 'hortumculuk' görmeye alışmış menfi bir elit, müteşebbis insanların ruhunu karartmaya ve gözlerini korkutmaya devam ediyor..."
     Eğer o dönemde hortuma bulaşmamış basın hortum konusunun üzerine meslek ilkelerinin gerektirdiği yoğunlukta yürüseydi, kamuoyunu da arkamıza alarak bir şeyleri değiştirebilirdik. İlkeli davrandığımıza kamuoyunu inandırmamız gereken gün o gündü. Fırsat iyi kullanılmadı.
     Zamanla hırsızlığın izleri silindi... Hortumcular gerekli "ödemeleri" yaparak kendilerini sağlama aldı. Dürüst savcılar, yargıçlar sürüldü. Kamuoyu paraların geri alınacağına inancını yitirdi. Atı alan Üsküdar'ı geçti. Hortumun üzerine gidenlerin de keyfi kaçtı... Ama yine de...Elbet durmamalı, yazmalıyız...
     
     Küçük adımlar
     Tayyip Erdoğan, Ağrı gezisinin programına cuma namazını da dahil etmiş.
     Sıra geldi devlet dairelerinde öğle tatilinin cuma namazına göre ayarlanmasına...
     Program belli istikamette
     küçük ama emin adımlarla ilerliyor.
     
     Gençlikte aklın başında değilse onu ak sakal içinde arama.