O tarihlerde, bugünküyle mukayese edilemeyecek kadar küçük bir ilde Emniyet Müdürü'ydü... Makamının bulunduğu Emniyet Müdürlüğü, şehrin göbeğinde, apartmandan bozma 6 katlı bir binaydı... Bir gün, milyonları sarsan bir skandalla tanıdı onu Türkiye... Emrindeki polislerden bazıları, "gizli örgüt üyesi" diye yakaladıkları liseli 14 gence işkence yapmakla suçlanıyordu. Hem de öyle dağ başında filan değil, O'nun makam odasının bir kat üstündeki odalarda işlenmişti bu insanlık suçu... Liseli gençlerin günler, geceler boyu süren feryatları Emniyet Müdürlüğü binasının bütün katlarında, hatta yan apartmanlarda oturan vatandaşların kulaklarında acı acı çınlarken, bir tek onun makam odasına uğramamış, bir tek onun kulağına gelmemişti... Israr ve inatla, "Yok böyle birşey, olsa önce ben duyardım" diyor, başka birşey demiyordu.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, önceki gün verdiği tarihi kararla, dört yıldır süren ve kamuoyunda "Manisalı Gençler" davası olarak bilinen davaya son noktayı koydu: "Gençlere işkence yapılmıştır, polislerin cezalandırılması gerekir..."
Yargıtay'ın bu kararını açıkladığı gün, kahramanımız bir başka ilin Emniyet Müdürlüğü koltuğunda oturuyordu. Ama bu kez öyle küçük bir ilin değil, Türkiye'nin bir anlamda "kalbi" sayılan en büyük ikinci ilinin Emniyet Müdürlüğü koltuğunda... Devlet büyükleri ona, "Yüksel ki, yerin bu yer değil" demişler; aradan geçen dört yılda, işkence gören Manisalı gençlerin yaşı, onun da makam ve mevkii büyümüştü.
Varsın devletin itibarı, devlete saygı küçülsündü. "Büyüklerimize" ne gamdı!
İrlandalı Paddy...
Atlama, demiş
Paddy, kendini köprüden aşağı bırakmak üzere olan yaşlı adama...
- Karını ve çocuklarını düşün...- Karım ve çocuğum yok ki...
- Ananı babanı düşün...- Anam babam da yok...
- İsa'yı düşün...- İsa da kim?..
- Atla ulan aptal herif, demiş
Paddy...
Öylesine!..
Haber
The Times gazetesinden... İngiltere - Newport'da lise öğrencisi
Sabrina Cohen, modaya uyup saçlarını kırmızıya boyamış. Ertesi gün... Bitirme sınavı için okula gittiğinde... O da ne!...
"Kurallara aykırı" olduğu için kırmızı saç modeliyle okula giremeyeceği söylenmesin mi... İtiraz etmiş tabii... Okul yönetimi ise
"kural"da ısrar etmiş...
"Peruk"la gelmesi halinde sınava girebileceği söylenmiş ve hemen o an
"dilerse gidip bir peruk satın alması için" okul bütçesinden 10 pound da tahsisat çıkarılmış
Sabrina'ya...
Sonra ne mi olmuş?..
Sabrina medyayı çağırıp
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giderim!" filan dememiş; en yakın mağazaya koşup 8.9 pound'a
"Beatles" modeli bir peruk satın almış. Takmış... Ve gelip sınavına girmiş...
Bu hikayeyi niye mi anlattık?.. Hiiiç... Maksat haber olsun...
İstihdam meselesi
Geçenlerde bir tarih kitabında dikkatimizi çeken bu resim... 700'üncü yılını kutlamakta olduğumuz Osmanlı'nın son döneminden bir insan portresi... Kim mi?..
a) Onca emek sarfettiği tabureyi müşteriye beğendirmek için dil döken bir eski zaman mobilyacısı?.. b) Hiddetli tartışmanın ilerleyen dakikalarında dayanamayıp tabureyi rakibinin kafasına geçirmeye hazırlanan bir yeniçeri?..
c) Az sonra gireceği davaya hazırlanan Kadı Efendi?.. d) Hiçbiri...
Evet, hiçbiri... Resmin altında aynen şu yazılı:
"Padişahın Tabure Taşıyıcısı..." Tabureyi tam zamanında padişahın altına yerleştirmek önemli olunca, sırf bu işle uğraşan bir görevli tahsis etmek de önem kazanıyor doğal olarak...
Villaya Baba bakış!
Baba, Türk Parlamenterler Birliği heyetini kabulde yaptığı konuşmada lafı birara son günlerin en çok tartışılan konusu, milletvekillerinin ballı kooperatif villalarına getiriyor ve şunları söylüyor:
"Yanlış nerede? Onu bana söyleyin... Villa yapmış, havuzu varmış... Onu da bilmiyorum. Yalnız birşey söyleyeyim: Villa yaptırmak bir vatandaşın hakkı da bu kooperatife dahil olan milletvekilinin hakkı değil mi? Gene burada da dikkatli olunması lazım. O, servet düşmanlığına girer. Hem rejim hem de servet düşmanlığı istikametinde birtakım şeylerden kaçınılması lazım. "Görüldüğü gibi olaya
Baba'nın bakışı kamuoyunun bakışından çok farklı... Tam villacı milletvekillerinin istediği bakış... Onun bu konuşmasını önceki akşam televizyon ekranlarından izleyen villacılar,
"Helal olsun Baba, ağzına sağlık!" demişlerdir mutlaka.
İyi de
Baba, milyonlarca insanı karşısına alma pahasına, aslında girmemesine kimsenin birşey demeyeceği böylesi bir konuya niçin giriyor? Üzerine vazife değilken böylesi bir konuda niçin görüş açıklama ihtiyacı duyuyor? Villacı olmayan bir milletvekili dostumuz, bunun nedenini bakınız nasıl açıklıyor.
- Baba'nın Çankaya'daki görev süresi önümüzdeki yıl sona eriyor, malum. Yine malum, Baba, Köşk'ü terketmek istemiyor. Ne yapıp edip görev süresini bir dönem daha uzatmak istiyor. Bunun için de Anayasa'nın değişmesi lazım. Peki kim yapacak Anayasa değişikliğini? Bugünkü Meclis, yani bugünkü milletvekilleri... Baba, bugünkü milletvekillerinin hoşuna gidecek şeyler söyleyecek ki, onlar da ileride Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde onun hoşuna gidecek şeyler yapsınlar. Mesele bu kadar basit...Acaba?.. Yok canım...
Baba hiç böyle küçük hesaplar içine girer mi?..
***
Memura yüzde 10 bile verilmeyecekmiş...
Aslında durum bu kadar kötüyse neden memurdan biraz para istenmiyor?..
Kenan Tunç
***
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr