Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih AŞIK

Koalisyonlar seçimden söz eder... Belli bir zamanda seçime de giderler. Ama inandırıcı bir gerekçe ve mazeretlerinin olması şartıyla... Seçimden söz etmeye başlayan Anasol'un mazereti ve gerekçesi nedir?
Koalisyonların klasik "Ortağımla anlaşamıyorum" mazereti ortada yok. Çünkü Bülent Ecevit maşallah Mesut Yılmaz'la ANAP'lılardan daha uyumlu çalışıyor. DTP ufak tefek sızlanmalara rağmen desteğini esirgemiyor. CHP ara sıra kendi tabanına ayıp olmasın diye çıkışlar yapmakla birlikte desteği sürdürüyor.
MGK bu hükümetin arkasında... RP kendi derdine düşmüş... DYP'nin kolu kanadı kırık. Mesut Bey'in bir seçim sonrasında bugünkünden daha müsait bir yönetim iklimi yakalaması olası mı? O zaman... Bu koşullarda seçime gitmenin "Biz ülkeyi idare etme becerisin gösteremiyoruz" dan başka hangi mazereti olabilir...
Konu iki.. CHP'nin durumu...
Son birbuçuk yılda Türkiye RP - DYP - ANAP ve DSP'yi denedi... Sonuç yüzde 95 enflasyon... Umutlar ister istemez denenmemiş bir lidere, Deniz Baykal'a doğru kayıyor. Acaba Baykal ve partisi Türkiye'yi yönetmeye hazır mı?
Ne yazık ki böyle bir umut da görünmüyor.
İngiltere'de Tony Blair'in iktidara tırmanma sürecini gözledik. İşçi Partisi son yıllarda her biri 5 gün süren kongrelerde ülke sorunlarını enine boyuna tartıştı. Her alanda izlenecek politikalar parti tabanında tartışılıp olgunlaştırıldı. İleriye dönük projeler işçi ve işveren kuruluşlarıyla demokratik örgütlere sunularak görüşleri alındı. İşçi Partisi seçmenin önüne eğitimden sağlığa, şehircilikten maliyeye, her konuda ayrıntılanmış ve kabul görmüş projelerle çıktı. Bu projeleri özümsemiş kadrolarla yola koyuldu.
CHP'de böyle bir hazırlık var mı? Biz görmüyoruz... Deniz Baykal ve Adnan Keskin'in günübirlik ve ayaküstü demeçleriyle vakit geçiriyor CHP... Bu kadarı ülke yönetmeye yeter mi? Yoksa bu kadarı sadece iktidara gelip yandaş müteahhitlere birkaç iş verdikten sonra iniş sürecinin başlamasıyla mı sonuçlanır? Soruyu en başta CHP'lilerin dikkatine sunuyoruz...

Beşiktaş yöneticisi Uğur Ekşioğlu geçen yıl kendi takımının futbolcusu Sergen hakkında basının önünde ileri geri konuşmuş; bu marifeti Sergen'in Beşiktaş'tan kopmasıyla son bulmuştu. Sayın Ekşioğlu önceki gün de gazeteciler önünde akıllara durgunluk veren sözler sarfetti. Beşiktaş hakkında istenmeyen şeyler yazan gazetecilerin adlarını Beşiktaş seyircisine bildireceklerini söyledi. Yani gazetecileri seyircinin küfür ve saldırısıyla tehdit etti.
Basının hataları çok. Ama bu zihniyetin de elle tutulur tarafı yok.
Bu zihniyetle yönetilen bir spor kulübünün Beşiktaş'ın aldığından daha iyi sonuçlar alması da zor...
NOT: Reyting manyaklarının hışmına uğrayan Beşiktaşlı Oktay'a geçmiş olsun diyor, bu vesileyle kamuoyunun iyilik dolu, uygar, sevecen bir futbolcu kişiliği tanımış olmasını bu patırtı içinde bir kazanç sayıyoruz.

İstanbul 3 No'lu Koruma Kurulu önemli bir alanı kontrol altında tutuyor... Boğaziçi öngörünüm ve geri görünüm bölgesiyle Beşiktaş, Üsküdar, Sarıyer, Beykoz ve Adalar ilçeleri dahilindeki kültür ve tabiat varlıklarını korumak bu Kurul'un görevi... Öykümüze gelince...
Sonun başlangıcı bu kurulun Fikri Sağlar'ın Kültür Bakanlığı döneminde, İstanbul'un son yeşil alanları Sarıyer ve Beykoz'u "SİT alanı" ilan etmesiyle başlıyor. Bu kararla birlikte menfaat grupları ufaktan ayaklanıyor.
Hemen peşinden Anayol iktidara geliyor. Anayol'un Kültür Bakanı Agah Oktay Güner bütün koruma kurullarını hallaç pamuğu gibi atıyor. Bu furyada 3 No'lu Kurul'un üyelerinden Prof. Afife Batur, Prof. Ayla Ödekan ve Oktay Ekinci görevden alınıyor.
O arada Koruma Genel Müdürlüğü'ne Altan Akat, 3 No'lu Kurul'un müdürlüğüne de Bülent Bilgin getiriliyor.
Refahyol iktidarında Kurul iyi kötü görev yapıyor. Ancak Altan Akat ile Bülent Bilgin'in kimi uygulamaları Kurul'un çalışmalarını zorlaştırıyor.
Kurul üyeleri "Bülent Bilgin'in Kurul'u yönlendirme ve güdümlü karar üretmeye zorlamasından" büyük rahatsızlık duyuyorlar. Kurul Müdürü'nün gündemi kendi dilediğince saptaması rahatsızlığı artırıyor.
Anasol Hükümeti göreve geldikten sonra rahatsızlık dayanılmaz bir hal alıyor. Durum Kültür Bakanlığı'na yansıtılıyor.
Kurul'un YÖK tarafından atanmış üyeleri; Yıldız Üniversitesi Dekanı Prof. Hakkı Önel ve Prof. Nuran Gülersoy ile konuyla ilgili diğer kimi üniversite yetkilileri Ankara'da Kültür Bakanlığı bürokratlarına Kurul'un işleyişi (daha doğrusu işlemeyişi) ile ilgili brifing veriyorlar.
Kültür Bakanlığı yetkilileri yapılan şikayeti haklı buluyor.
Bülent Bilgin'in görevden alınması yolunda bir kararname hazırlanıyor.
Ancak devreye koalisyonun ANAP kanadı giriyor.
Bülent Bilgin yerinde kalıyor.
Ve beklenmeyen bir uygulamayla, Agah Oktay Güner tarafından görevden alınan ancak Danıştay kararıyla göreve dönen değerli bilim kadını Prof. Afife Batur görevden alınıyor. Yerine Semavi Eyice atanıyor. Oysa bölge, Bizans uzmanı olan Prof. Eyice'nin uzmanlık alanı dışındadır.
Durumun değişmediğini gören Prof. Hakkı Önel ile Prof. Nuran Gülersoy üyelikten istifa ediyorlar. Her iki üye, Altan Akat ve Bülent Bilgin görevde kaldıkça meslek ilkeleri ve bilimsel ölçülere göre görev yapmanın imkansız hale geldiğini Kültür Bakanlığı'na bildiriyorlar.
Bu arada İTÜ, ODTÜ, Yıldız, Gazi ve Mimar Sinan Üniversiteleri "Akat ve Bilgin görevde kaldıkça" 3 No'lu Kurul'a üye vermeme kararı alıyorlar.
Ankara susuyor.
Kurul bu yüzden 2,5 aydır çalışmıyor...
Sonuç... "Para"nın ve "kazanç hırsı"nın gücü bilime ağır basıyor.
İstanbul'u korumayı görev edinenler dışlanırken meydan İstanbul'un en değerli varlıklarını "paraya dönüştürmek" isteyenlerin keyfine bırakılıyor. Yazık...


Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr