Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


ODTÜ’lü Profesör Nuri Akkaş, CNN Türk kanalının "Söz Sizde" adlı programına gönderdiği notun dikkate alınmamasından şikâyetçi...
Profesör Akkaş gönderdiği notta ne mi demiş? İşte:
"...Sayın Taha Akyol bir yazısında kadınların siyah çarşafa bürünmelerini benimsemediğini ima etmişti. Sayın Akyol türbanı onaylıyor ama çarşafı onaylamıyor. Yeni Sağlık Bakanımız da eşinin çarşaf giymediğini sadece türban taktığını kanıtlama gereği duydu. Anlaşılıyor ki, türbana evet diyenlerin bile kendilerine göre bir hoşgörü sınırları var. Türbana evet diyenler sınırı kara çarşafta çizmekte bir sakınca görmüyorlar. Öyleyse sınırı türbanda çizmeye çalışan (istihzai deyimiyle) laikçilere niye kızıyorlar?"
Sayın Akkaş’ın sorusu ilginç bir tartışmanın konusu olabilecek incelikte.

Çağımızın aydını aynı zamanda eylem adamı olmak zorundadır.
J.Paul Sartre

Gençlerbirliği - Galatasaray maçı sonrasında futbolculara sırayla mikrofon uzatılıyordu. Sıra G.Birliği futbolcusu Ümit Bozkurt’a gelince dedi ki:
- Bildiğiniz gibi bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Her şeyden önce sevgili öğretmenlerimizin bu mutlu günlerini kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.
Bu gerçek sporcuya tüm öğretmenler adına teşekkür ediyoruz.

AKP dokunulmazlığı kaldırma sözünden döndü. Hükümet Programı’na koymadı. Ayrıca Acil Eylem Planına koyduğu kimi vaatleri de Hükümet Programı’nda unutmuş. CHP Grup Başkanvekili Oğuz Oyan, mazotu ucuzlatma vaadi ve 15 bin kilometre duble yolun Hükümet Programı’nda unutulduğunu söyledi önceki gün. Yakup Kepenek "Konut seferberliği" vaadinin de Program’a konmadığını söylüyor.
Yazılı vaatlerini bile bir - iki haftada unutan bir hükümet bizi nereye götürür?

Öğretmenler Günü’nde hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı’nın elini öptüğü Refet Angın Hocanımı sanırız artık herkes tanıyor. Kendileri 87 yaşında olup Atatürk döneminin bize yadigârıdır. Peki Refet Hocanımın bu yaşında hâlâ haftada 5 gün İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gelerek çalıştığını biliyor muydunuz?
Özellikle 40 yaşında emekli olup da köşesine çekilme çabasındaki hanım görevlilerin dikkatine sunulur...

Prof. Ülkü Azrak, Alman Die Welt gazetesinin 23 Kasım 2002 tarihli nüshasında Başbakan Abdullah Gül ile yapılan röportajı okurken bir an duruyor. Gözlerine inanamıyor. Yeniden yeniden okuyor. Hayretler içinde kalıyor...
Die Welt adına söyleşiyi yapan Gökhan Eren ve Evangelos Antonaros Başbakan Gül’e Kopenhag Zirvesi’nden beklentisinin ne olduğunu soruyor.. Başbakan Gül şöyle yanıt veriyor:
"Türkiye’nin hedefi çok açıktır : AB üyesi olmak... Bunun ülkemizde demokrasinin ve ekonominin güçlenmesini sağlayacağını ummaktayız. Buna karşılık biz de AB’ye tam üye olarak kabul edilecek Türk Devletinin saydam, demokratik bir islam Devleti olacağını taahhüt ediyoruz.."
Abdullah Gül’ün Türkiye’yi tanımını tekrar okuyalım:
"demokratik bir islam devleti..."
Profesör Azrak diyor ki:
- Türk Devletinin bir İslam Devleti olarak nitelendirilmesinin Anayasanın 2. maddesine ve 24. maddesinin son fıkrasına çok açık bir biçimde aykırı olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Bu beyanın ilerde nelerle karşı karşıya kalacağımızı göstermesi bakımından çok dikkat çekici olduğunu düşünüyorum.
Abdullah Gül’ün sözleri bir dil sürçmesi midir? Gerçek niyet mi?

Yurt Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Merkez Bankası eski Başkanı Bülent Gültekin "Seçim bitti şimdi ne yapıyorsunuz?", sorumuza:
- Aynen devam, diyor, seçim bitmemiş gibi çalışıyoruz...
- Ekonominin gidişi nasıl?
- Dolar fiyatının düşmesi iyiye alamet değil, diyor Gültekin, dolar 14 aydır değer kazanmadı, bu demektir ki Türk Lirası dolara karşı yüzde 40 değer kazandı.
- Bunu ekonominin düzelmesi olarak görenler var.
- Tam tersine durum bana Şubat krizi öncesini anımsatıyor. Doların sabit kalması ihracatın düşüp ithalatın artmasına yol açar, bütün göstergeleri değiştirir... Aman dikkat...