"...Sinema öyle bir keşiftir ki, gün gelecek barutun, elektriğin ve kitapların keşfinden çok dünya medeniyetinin veçhesini değiştireceği görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak uçlarında oturan insanların birbirlerini tanımalarını, sevmelerini temin edecektir. Sinema insanlar arasındaki görüş, görünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Efendiler... Sinemaya gereken ehemniyeti veriniz..."
Atatürk, sinemayla ilgili bunları söylemiş... İktidar tersini yapıyor...
Cannes Film Festivali'nin Ana Yarışma bölümünde Türkiye 21 yıl aradan sonra ilk kez "Uzak" adlı filmle temsil edilecek...
Sinema Eseri Sahipleri Derneği (SESAM), Uzak ve diğer Türk filmlerini tanıtmak için Cannes'da bir stand açıyor.
Sinema gösterimlerinden kesilen rüsumları devlet bir fonda topluyor. Bu fonda birikmiş 22 trilyon lira var.
SESAM bu fondan 145 milyar lira istiyor. Kültür Bakanlığı ise yarısı Nuri Bilge'ye verilmek üzere toplam 50 milyar lira göndermiş...
Cannes'da stand kirasının bir bölümü ödendi. Şimdi boş bir kulübenin üzerinde TURKEY yazısı okunuyor. Eğer Kültür Bakanlığı istenen parayı vermezse Türkiye festivalde boş bir kulübede temsil edilecek... Komedi...
İnsanlar sözlerinize inanmasa da yaptıklarınıza mutlaka inanır...
Tanrı sizi affedebilir ama sinir sisteminiz asla...
Resmi binalarda önemli eşyanın üzerine "Yangında ilk kurtarılacak" yazılır. Kamu binalarının girişlerine de bir plaketin üzerine müteahhidin adı ve adresi yazılıp üzerine "Depremde ilk yakalanacak" denemez mi?
ABD şimdi de "Sars" la savaşma gerekçesiyle Çin'e girerse hiç şaşırmayın.
Recep Tayyip Erdoğan hakkında "haksız mal edindiği" gerekçesiyle dava açan Ankara Cumhuriyet Savcısı Bekir Selçuk'un görevi değiştirildi... Hukuk cezalandırıldı. Öte yanda CHP İstanbul Eski İl Başkanı Mehmet Bölük avaz avaz haykırıyor:
- İGDAŞ davası başlayalı 4 yıl oldu. Zanlıların kimi milletvekili kimi bakan oldu. Hâlâ iddianame hazırlanmadı. Dava bir yıl sonra zamanaşımına uğrayacak...
Şaşılacak bir şey var mı? Hukuka kılıç çekmiş bir iktidar adalette yürek mi bırakır?
Cumhuriyet tarihinin en uzun isimli Meclis Komisyonu bu yılın başında kuruldu:
"Yolsuzlukların Sebeplerinin Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu"
Komisyonun kuruluş gerekçesinde "yolsuzluğun sebeplerini araştırmak ve alınması gereken tedbirleri tespit etmek" cümlesi vurgulanıyor.
Daha çok teorik çalışmalar yapması beklenen bu komisyon çok ilginç bir girişimde bulundu...
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne şu yazıyı gönderdi:
"Komisyonumuzda görevlendirilen Sayıştay Başdenetçileri Cengiz Kılıç, Sait Ayaz ve Muhammet Öztürk, Üniversiteniz bünyesindeki bütün yapım, onarım ve hizmet işleri ile ilgili inceleme ve araştırma yapmaya yetkili kılınmışlardır."
İstanbul Üniversitesi yıllardır, bir açığının yakalanması umuduyla en sık ve sıkı şekilde denetlenen devlet kurumu... Devletin denetim organları bu görevi zaten sürekli yerine getiriyor...
Ve uzun isimli TBMM Komisyonu ülkedeki onca yolsuzluğu bırakmış... İstanbul Üniversitesi'ni denetlettirmek için Sayıştay uzmanı göndermeye kalkışmış.
İÜ ile ilgili bir yolsuzluk ihbarı bulunmadığı gibi komisyonun böyle bir denetim yetkisi de yok.
İÜ Rektörlüğü TBMM'ye gönderdiği yazıda bu yetkisizlik durumunu anımsattı ve Sayıştay denetçilerinin denetimine izin zaten vermeyeceğini belirtti.
TBMM Komisyonu'nun yolsuzlukla uğraşmaya niyeti olmadığı bu davranışından anlaşıldı. Yolsuzlukla uğraşsalar zaten önce kendi partilerinin kapısını çalmaları gerekmez mi?
Milletimizin başı sağ olsun.
Takdir - i ilahi, elden ne gelir.
Allah milletimize bir daha böyle acılar yaşatmasın.
.Allah sabrınızı artırsın.
Ölenlere Allah'tan rahmet, kalanlara acil şifalar diliyorum.
Devletimiz güçlüdür, yaralar en kısa zamanda sarılacaktır.
Hiç kimse aç ve açıkta bırakılmayacaktır.
Sorumlular en kısa zamanda cezalandırılacaktır.