Tatil yörelerinde en başta Bodrum’da 15 Mayıs’ta başlayan inşaat yasağına rağmen bazı şantiyelerde inşaat çalışmaları sürüyor.
Cumhuriyet’te şu haber gözümüze ilişiyor:
“Kentte son iki ay içinde yasağa uymadıkları belirtilen 624 firma hakkında tutanak tutulup belediye ekipleri tarafından ‘kabahatler kanunu’ gereği 1295’er lira para cezası kesildi. Ekipler toplam 808 bin 80 lira cezai işlem uyguladı.”
Haberi okuyunca inşaat yasağının neden uygulanamadığını da şıp diye anlıyoruz. 1295 lira ceza, neredeyse bir işçinin bir günlük ücreti demek. Ceza değil teşvik primi bu. Eski bir Belediye Başkanı dostumuzla konuşuyoruz.
- Belediye Meclisi cezayı çok etkin rakamlara yükseltebilir, diyor, kaldı ki belediye inşaatın cezaya rağmen devam etmesinin önüne geçebilir. Elinde her türlü imkân vardır. Demek ki Belediye kaçak inşaata karşı etkin mücadele vermiyor. Bodrum Belediyesi CHP’lidir. Önümüzdeki martta yerel seçim yapılacak. CHP’nin belediyelerde iddialı olmasının bir şartı var: Mevcut CHP’li belediyelerin diğerlerine göre fark yaratmış olması. Eğer CHP’li belediye diğerlerinden daha iyi hizmet vermiş, daha adil davranmış, halktan yana icraat yapmışsa bu en büyük avantaj olacaktır. Eğer CHP’li belediyeler halka “Yok birbirinden farkları” dedirtmişse, CHP’nin bu avantajı da kalmaz.
SUYUN TILSIMI
Aytekin Kotil döneminde İstanbul’a verilen su miktarında artma olmadığı halde şikâyetlerin giderek azaldığını, bunun sebebinin sesi daha çok çıkan semtlere suyun artırılması, sesi az çıkan semtlere suyun azaltılmasıyla sağlandığını yazdık. Aytekin Bey Sular İdaresi Müdürü’nün bu cingözlüğünü gülerek karşılamıştı. Sonra nasıl tavır aldı bilmiyoruz. Aynı dönemlerde Ankara Belediye’sinde Başkan Ali Dinçer’in yardımcısı olarak görev yapan Kadri Atabaş şu notu göndermiş:
“Ben kısa süreli ASKİ Genel Müdürlüğü yaptım. Bu kesilmeler Ankara’da da ‘etkili’ bölgelerde çok az oluyordu. Biz, İstanbul un tersini yaptık. Yani, o zamana kadar Başbakan ve önemli zevatın oturduğu Oran bölgesinde de su kesintisine başladık. Arayan gazeteci ve yerel temsilcilere de ‘Valla biz Başbakan’ın suyunu bile kesiyoruz, dağıtımı adil yapıyoruz. O nedenle torpil de çalışmıyor’ diyorduk. Halk da adil davrandığımızı duyunca anlayış gösteriyordu.”
DUVAR
CHP’deki “Değişim” ve “Dönüşüm” taleplerinin Genel Merkez’de nasıl bir etki yarattığını merak edenler varsa onlara durumu bir fıkrayla anlatalım.
Kudüs’te görev yapan bir yabancı gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada her gün diz çöküp dua ettiğini fark etmiş. Bir yıl, iki yıl... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. Sormuş adama:
Adınız?
- David. Polonya Yahudi’siyim.
Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde dua ederken görüyorum.
- Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim.
Ne güzel! Bunu kaç yıldır sürdürüyorsunuz?
- İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yıldır.
Peki, 40 yılın sonunda bugün nasıl bir duygu içindesiniz.
Yaşlı Musevi hafiften iç geçirmiş:
- Artık içimde duvara konuşuyormuşum gibi bir his var.
BALON
Medyada çarşaf çarşaf futbolcu transfer haberleri. Çoğu balon haber. Peki, ülkede başka spor yapılmıyor mu? Gençler boş mu geziyor? Hayır ama medyamızın gözü futboldan başka bir şey görüyor mu?
U19 Genç Basketbol Takımımız dünya üçüncüsü oldu. U20 Basketbol Milli Takımımız Yunanistan’daki Avrupa Şampiyonası’nda başarılı maçlar çıkarıyor. Voleybol Kadın Milli Takımımız bugün ABD’de yarı final maçlarına başlıyor (Bu gece saat 22.00’de İtalya ile oynuyoruz). Medya gençlerimizin dünya şampiyonalarındaki başarılarını duyurmadığı gibi, maçları önceden haber vererek (hangi kanaldan izlenebileceğini belirterek) ilgiyi çekmeyi de denemiyor. Oysa hem halkın hem gençlerin ilgisi çekilse ülke sporu adına transfer balonu uçurmaktan daha yararlı iş yapılmış olmaz mı? Gençlerin sportif başarısı halkı gururlandırmıyor olabilir mi?
HİLTON
Hapisteki gazeteci meslektaşlarımızın şikâyetleri gazetelere ulaşırken… Gözümüze emektar gazeteci Altan Öymen’in anıları ilişiyor.
Altan Öymen “Gazeteciler eskiden ‘Hilton’da kalırdı” diyor. Ve anlatıyor:
“1950’li yıllarda, 1955’ten sonra özellikle, gazetecilerin bir kısmı haklarında açılan basın davaları dolayısıyla hapsediliyorlardı.
Hapsedilenlerin Ankara’da olanlarını, Ankara Cezaevi’nin daha iyice bir odasına koymuşlardı. Öteki odalarda olmayan yazı masası gibi şeyler vardı. Yatakları daha iyiydi galiba. Oraya ‘Ankara Hilton’ adı verildi. Sohbetlerde ‘Ne zaman çıkacak Hilton’dan?’ veya ‘Hilton’a ne zaman gidiyorsun?’ dendiği zaman bunun hapse gidiş veya hapisten geliş olduğu anlaşılırdı.”
Sabiha Sertel de anılarında, 1946 yılında Sultanahmet Cezaevi’nde hapsedildiği zaman diğer mahkûmlardan ayrıldığını ve kendisine gardiyan Aliye Hanım’ın odasının verildiğini anlatır. Gazeteci suçlu da bulunsa saygı gösterilirdi.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024