Melih AŞIK
Meclis'in koltukları, döşemesi, avizeleri, milletvekillerine ("anlaşmalı" şirketten) fahiş fiyata uçak bileti alımı, vs... derken... suya atılan taşın çevresinde oluşan halkalar gibi, şaibeler çemberi giderek genişliyor...
Milletvekillerinin uçak biletlerinin fahiş fiyata teminiyle ilgili dünkü yazımız üzerine, bir hukukçu okurumuz da iki ay önce olup bitenleri anımsamış...
"Çemberin" bu yeni halkasını bir çırpıda anlatıyor:
- Kurucu Meclis üyesi olan bir ahbabım var. Kalp problemi sebebiyle İstanbul'un ünlü hastanelerinden birinde iki ay önce talyum testi yaptırdı. Benzer bir problemi olan ağabeyi de beraberindeydi; o da aynı gün aynı testi yaptırdı. Eski milletvekili ahbabımız, tıbbi işlem bitiminde kendisinin ve ağabeyinin test ücretlerini ödemek için vezneye gittiğinde, "aynı" işlem için iki ayrı faturaya farklı tutarlar yazılmış olduğunu görüp şaşırıyor. Talyum testi karşılığında
"normal bir vatandaş" olan ağabeyinden
"70 milyon lira" istenirken,
"Kurucu Meclis üyesi" sıfatıyla kendisine
"112 milyon liralık" fatura çıkarılmış. Bunun sebebini soruyor. Aldığı yanıt:
"Bizim Meclis'le anlaşmamız böyle!.."
Bu açıklamayla tatmin olmayınca itiraz ediyor. Faydası olmuyor. Tartışma uzayınca TBMM'de birileri bu konuyla ilgilenir umuduyla kendi faturasının üzerine
"Aynı test için normal vatandaşlardan 70 milyon lira alınıyor!" notu düşüp ödemeyi öyle yapıyor. Daha sonra TBMM Özlük İşleri Müdürlüğü'ne de bir dilekçeyle başvurup şikayetini iletiyor. Ancak iki aydır yanıt alabilmiş değil.
***
Öyle anlaşılıyor ki, Meclis'e iş yapan müteahhitler ve seyahat şirketleri yanında (zaten sabıkalı olan) anlaşmalı hastaneler de söğüşlemeyi sürdürüyor.
Meclis bu pis kokuların içinde boğulmak üzere... Eğer kendini süratle temizlemezse hem kendini hem demokrasiyi batıracak. Gidiş o yöne..
(Not: Yukarda sözü geçen şikayetçi üyenin adı bizde saklıdır.)
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün halen sahip olduğu gayrimenkullerin toplam sayısı 19 bin 875... Bazısı ev, bazısı dükkan, bazısı işhanı, bazısı otel...Ve hepsinde de kiracı var. Vakıflar'dan Sorumlu Devlet Bakanı
Metin Gürdere' ye soruluyor:
-
Müthiş kira geliri elde ediyorsunuzdur herhalde?- Ne gezer? Bütün bu gayrimenkullerden yıllık toplam kira gelirimiz taş çatlasa 3 trilyon'dur.
-
Devede kulak yani... Neden böyle?
- Yaklaşık 3 bin gayrimenkulümüz resmen işgal altında. İçinde oturanlar bir kuruş kira ödemiyor.
- İnanılır gibi değil!- Vakıfların gayrimenkulleri yıllarca sahipsiz kalmış. Ben bakan olunca bu işe el attım. Konuyu kamuoyunun gündemine getirmemle birlikte, hiç kira ödemeyen bazı kiracılarımız kira ödemeye başladı. Bir kısmı da kira bedellerini yükseltti. Örneğin koskoca bir otelimize 30 milyon lira aylık kira ödeyen bir kiracımız, kendiliğinden yüzde bin zam yaptı.
-
Eh, hiç olmazsa şimdi rayiç değere ulaşmıştır, herhalde?- Neredeee? O otelin rayiç kira bedeli en azından 3 milyardır bugün
-
Peki, bu kira vurgunu ne zaman sona erecek?- Kira bedelleriyle ilgili yasa değişikliğimiz Meclis'ten çıkmak üzere...Çıktığı an gelirimiz, bugünkünün en az 3 - 4 katı artacak. Tabii, kiracılarımızın birtakım yüksek yüksek makamlar nezdinde yaptıkları engelleme girişimleri sonuç vermezse.
Siyasetçiler için özel bir yasa çıkarılsa ve ilk maddesi şöyle olsa:
- İhale konularında yetkili milletvekilleri istedikleri zaman Hazine'den istedikleri kadar parayı çekebilir ve kendi hesaplarına geçirebilirler...
Böyle yasa olur mu diyeceksiniz... Keşke olsa...
Eğer olsa devlet ve halk çok kazançlı çıkar.
Halihazırda siyasetçi zimmetine direkt para geçiremediği için çok pahalı bir sistem uygulanıyor.
Siyasetçi
"üç kuruş" nemalanmak için müteahhite devletin yani halkın kesesinden
"yüz kuruş" luk ödeme yapmak zorunda kalıyor.
Sistem
"kişi" bazında olduğu gibi
"parti" bazında da aynı biçimde yürüyor.
Siyasi partiler iktidardayken müteahhitlere gerekli - gereksiz deve yükü ödemeler yapıyor. Karşılığında müteahhitler onları özellikle muhalefete düştüklerinde paraca destekliyor.
Müteahhitlik yalnız inşaat yapan değil, siyaseti de (büyük avantalar karşılığı) ayakta tutan bir kuruma dönüşmüş bulunuyor.
Genelkurmay'ın düzenlediği geziyle ilgili izlenimlerimizi aktarırken;
- Askerler bütçeden kendilerine ayrılan payı eğitime dönüştürmekte başarılı olmuşlar, demiştik. O kesimden de, zaman zaman, hesapsız harcama haberleri kulağımıza geliyor. Ancak hiç değilse genç subayların eğitimini ihmal etmemişler. Siyasetçiler ise sürekli parababalarına çalışıyor.
Devletin fonlarını halka değil, kendilerine en kısa sürede siyasi ve maddi çıkar olarak geri döndürecek kesimlere aktarıyorlar.
Milyonların sağlık, eğitim ve benzeri temel ihtiyaçlarına para kalmıyor.
Bu sorumsuz
"Al gülüm ver gülüm" sistemine bir son verilmeli.
Halk gözünü açmalı. Duruma el koymalı...
Halkın bugünkü sefaletinin bir sebebi de,
"Bu yağmadan bize de birkaç kuruş damlar!" mantığıyla uzun vadeli düşünmeye yanaşmamasıdır.
Halkımız açıkgözdür. Trafikte kuralı ihlal edip birkaç araba sollamayı marifet sayar. Herkes aynı şeyi yapınca trafik tıkanır, birkaç saniyelik uyanıklık saatlerce beklemeye yol açar. Herkes
"erdemli" davranırsa yol açık kalır...
Sayın halkımız yarınlara insanca ulaşmak için kullanacağı tek gücün
"dürüstlük" olduğunu kafasına iyice yerleştirmeli... Yoksa sonumuz sefalet...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr