Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

DYP lideri Tansu Çiller'le yaptığı görüşme sonrası basın toplantısı düzenleyeceğini açıklayan Deniz Baykal, 20 dakikalık gecikmeden sonra yanında kurmaylarıyla salona geliyor; yerini alıyor. Artık toplantının başlaması gerek... Ama öyle olmuyor. Yeniden bir bekleme süreci başlıyor. Gazeteciler, "Ne oluyor, neyi bekliyoruz?" diye söylenmeye başlayınca Baykal, neyin beklendiğini açıklıyor:
- NTV kanalı basın toplantısını canlı yayında verecekmiş, onu bekliyoruz arkadaşlar!..
Bu arada salondaki NTV muhabiri, merkezde görevli arkadaşını sürekli uyarıyor:
- Herkes bizi bekliyor Betül, biraz acele edelim!..
- N'oldu
Betül? Niye hala yayına girmiyoruz?
Bekleme uzadıkça uzuyor... Kanal E'nin muhabiri daha fazla dayanamıyor, biraz da sinirli bir ses tonuyla
Baykal'a soruyor:
- Hala neyi bekliyoruz efendim?..
Soruya yanıt Baykal yerine, yanıbaşındaki Onur Kumbaracıbaşı'dan geliyor:
- Betül'ü bekliyoruz, Betül'ü!..
***
Ve basın toplantısı başlıyor... Sorular faslında iki kez üstüste Baykal'a "türban yasağı" yla ilgili görüşünün ne olduğunu soruluyor... CHP lideri soruyu iki kez ıskalıyor:
- Şimdi bu çerçeveyi tamamlayalım, onu sizinle ayrıca! görüşürüz...
- Yani şimdi, onu uygun bir ortamda yaparız. Bu konuyu kaydırmayalım!
Atatürk'ün kurduğu... Milyonlarca laik, demokrat ve ilerici insanın umut bağladığı bir partinin lideri türbanla ilgili gelişmeler konusunda görüş belirtmekten kaçınırsa... Kim savunacak laikliği?.. Kim anlatacak laik görüşü kitlelere?.. Askerler mi?.. O zaman demokrasiye ve siyasi partilere ne gerek var?.. Gazeteciler bu soruları Baykal'a değil kendi kendilerine sorarak uzaklaşıyorlar basın toplantısından...

İçinde çalışmakta olduğumuz Doğan Medya Center'da tüm personelin tanıyıp sevdiği, simge kişiliklerdendir "İbrahim Amca..." Restoran ve barın "tahsilat" işlerini yürütür... Gün boyu bina içinde dolaşıp alakart ve bar hizmetlerinden yararlanan arkadaşların "hesap"larını tahsil etmeye çalışan İbrahim Amca, geçenlerde bizim kata "mutad" ziyaretlerinden birini yapmıştı. Bizim hesabı da kestikten sonra soluklanmak için birkaç dakika oturdu; o ara, tatlı üslubuyla işin inceliklerini anlattı:
- Benim için en zor tarafı, işyerinden ayrılanların borçlarını toplamak... Giderken çoğunlukla hesapları kapatmayı unutur arkadaşlarımız. İşin takibi de bize düşer...
- Nasıl takip ediyorsun?..
- Derhal ev telefonlarını buluyorum. Geceyarısı 02.00 - 03.00 civarında çeviriyorum numarayı...
- Eeee.. O saatte aradın diye kızmıyorlar mı?..
- Kızmaz olurlar mı!.. İlk lafları da şu oluyor: "2 - 3 milyon lira için bu saatte adam mı uyandırılır?.. Ayıp değil mi İbrahim Amca?.. "
- Yerinde bir sitem!..
- Ama ben de aynen şunu söylüyorum: "2 - 3 milyon lira için aylardır seni arıyorum. Peki senin bu yaptığın ayıp değil mi?.."
- O da doğru!..
- Doğru tabii!.. Tek laf edemiyorlar!.. Ertesi gün parayı tahsil ediyorum..
***
Reform paketini tartışmaya açtığı şu günlerde Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in dikkatine sunuyoruz... "İbrahim Amca" patentli bu ilginç yöntem, vergi yüzsüzlerine karşı da etkili olabilir... Mi acaba?..


Türban gösterilerine solcu gençlerin de katılmasına hayret edenler oldu. Oysa şaşıracak birşey yok. Geçenlerde bir öğretim üyesinin ağzından yazmıştık sonucun böyle olacağını. Demişti ki, o öğretim üyesi dostumuz:
- Sağcı ve İslamcı gençlere şevkatle yaklaşan güvenlik güçleri sistemli olarak solcu öğrenciye acımasız muamele uyguluyor. Bu muameleyle yüzyüze kalan öğrenciler devlete ve kurumlarına düşman kesiliyor. O zaman İkinci Cumhuriyetçiler ve kimi fraksiyonlar devreye giriyor. Bu öğrencileri ABD'den rüzgarlanan görüşlere uygun biçimde şartlıyorlar. Onları şeriatçılarla kolkola, devlete diş bileyen beyinlere dönüştürüyorlar. Ve... Gelecekte laikliği savunacak gençleri, kimin çizdiği belli olmayan bir politika bugünden laikliğin karşısındaki saflara itiyor.
Böyle demişti öğretim üyesi dostumuz. Olaylar onu doğruluyor...
***
İmam Hatip okullarında kız öğrenciler yıllar önce yalnızca Kur'an derslerinde başlarını örtüyorlardı. Sonra diğer derslerde de kapandılar. Din ticareti yapan politikacılar böyle serbestlikleri oya dönüştürmek peşindeydi çünkü. Bu çocuklar üniversiteye gelince açılacaklar mıydı? Elbette hayır... Bundan tam 30 yıl önce, 1968 yılında, Ankara İlahiyat Fakültesinde bir tek, evet bir tek öğrencinin derslere türbanla girmek istemesi olaylara yol açmıştı.
O gün "bir" olan sayı, bugün yasalara meydan okuyabilecek büyüklüklere ulaştı.
Üniversitelerden başörtüsüyle mezun olan kız öğrenciler elbette yarın bu defa devlet görevlerindeki başörtüsü yasağını zorlayacaklar. Eğer bu aşamalar başarıyla geçilirse daha sonraki yıllarda da din kurallarını her alanda uygulamak gündeme gelecek... vs...
İstanbul Üniversitesi önündeki olaylara gelince... Üniversite rektörlüğünün geri adım atmasına rağmen olayların önceki gün ve dün de sürmesi, ortada 28 Şubat kararlarına karşı bir toplu gösteri vaki olduğunu doğrular nitelikte. Üniversite yönetimi öğrenci kimlikleri için türbanlı, çarşaflı, sakallı, sarıklı fotoğraf kabul etmiyor. Öğrenciler bu isteğe karşı çıkıyor. Bir öğretim üyesi söz arasında diyor ki:
- Bu öğrenciler üniversite sınavlarına girerken türbansız ve sakalsız fotoğraf veriyor. Ama iki ay sonra sıra kimlik almaya gelince bu defa türbanlı ve sakallı fotoğraf vermekte ısrar ediyorlar. Bu kadarı da ortada başka niyetler olduğunu anlatmıyor mu?
Kapatılan RP TBMM'ye FP olarak geri dönüyor. RP'nin kapatılmasını sessizlikle karşılayan yandaş kitle yavaş yavaş hareketleniyor. ANAP'ın yağma, talan ve hırsızlık yönünden başarılı, halka hizmet yönünden başarısız politikası bırakınız Fazilet'i, Tansu'yu bile parlatıyor kamuoyunda. Sonumuz hayrola.


Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr