Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


19 Mayıs coşkusuyla her yaştan "genç"lerin bayramını kutlarken Uygur Kocabaşoğlu'nun "İki Arada Bir Derede" adlı kitabına; bugünün nasıl "bayram" olduğuna dair ilginç notlara bir göz atalım...
Oradan öğreniyoruz ki... 27/5/1935'te kabul edilen "Ulusal Bayram ve Tatiller Hakkında Kanun"un belirlediği bayramlar hiyerarşisi içinde Gençlik ve Spor Bayramı'na yer verilmemiş. Oysa... Atatürk'ün milli mücadeleyi başlatmak için Anadolu'ya ayak basış tarihi olan 19 Mayıs, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Samsun'da "Gazi Günü" adı altında kutlanıyor. 1930'larda kutlamalar giderek yurda yayılmış. (Ama resmiyet kazanmış değil hala.) 1937 yılı 19 Mayıs'ında yayımlanan bir gazete haberini okuyalım:
"19 Mayıs milli tarihin ilk sahifesidir. Büyük halaskar o gün anavatana ayak bastı. (..) Türk milletinin gençleşmesinin sembolü olan 19 Mayıs, en isabetli bir karar olarak gençliğin spor bayramı olmakla beraber bu seneden itibaren bütün millete mal edilmiş bir bayram mahiyeti almaktadır."
Anlaşılıyor ki, "çok kapsamlı" kutlamalara 1937'den itibaren başlanmış. Kocabaşoğlu'nun notlarından okuyoruz:
"İki yıl önce çıkarılan yasada unutulan bir bayramın 1937'de böylesine görkemli biçimde ve henüz yasal dayanağı bile hazırlanmadan kutlanmış olması nasıl açıklanabilir? İki açıklaması olabilir: 1937 Mayıs'ında Başvekil İsmet İnönü yurtdışındadır. Londra'da Avrupa'daki kümeleşmeler konusunda, Atina'da da Balkan İttifakı sorunları çerçevesinde görüşmeler yapar. Ayrıca o günlerde `Hatay Meselesi' uluslararası zeminlerde tartışılmaktadır. İşte bu konjonktürel etkenler, İsmet Paşa henüz yurtdışındayken ülkede büyük bir gövde gösterisi yapılmasını gerektirmiş olabilir. (..) Ayrıca devletin gençlikle ilgilenmeye başladığı bir dönemde genellik kazanıyor 19 Mayıs kutlamaları. (..) Nihayet 1938 Haziranında bir yasa hazırlanarak ulusal bayramlar hakkındaki kanuna bir fıkra eklendi. Böylece 1939'dan itibaren 19 Mayıs, fiilen ve resmen olduğu kadar hukuken de kutlanmaya başlanmış oldu."

Ah o mazi...

"Underground" adlı filmde şöyle bir cümle geçiyordu:
"Seni affederim ama yaptıklarını asla unutmam"
Rahşan Ecevit'in mesajı aynen buydu.
Gelen yanıt ise "Özür dilemezsen affetmem"...
Koalisyon umutları suya inerken "günün şarkısı" belli oldu:
"Mazi kalbimde bir yaradır..."

İnce hesap

Seçimden bu yana tam bir ay geçti. Tırnakların dibine sürülen seçim boyası çıkmadı. Boya, uzayan tırnakla birlikte ileriye doğru yer değiştiriyor. Bir arkadaşımız boyanın geldiği noktayı ölçmüş:
- Bir ayda tırnağım 4,5 milim uzamış, boya da o kadar ileri gitti, dedi telefonda, ancak seçimden bu yana 1 milim ilerleme yok siyasette...
Doğru söze ne denir...

*Cihan Demirci’den LAFORİZMA
Madem ülkede 12 Eylül öncesinden farksız bir ortam var, bu ortama da en iyi "MC hükümeti" yakışır zaten!..

Umumi manzara

Atatürk, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a ayak bastığında ülkedeki "umumi manzara"yı Büyük Nutuk'ta şöyle anlatır:
"Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, 1'inci Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir mütareke imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış; kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta... Damat Ferit Paşa Hükümeti güçsüz, onursuz, korkak.."
Bu kadar mı? Hayır... Birer uydurma nedenle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'a yerleşmiş... Güney ve Güneydoğu illeri İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali altında... 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor... Yurdun dört yanını ulusal varlığa düşman kuruluşlar kaplamış...
Bu manzara karşısında halkın ve ordunun ruh hali nedir? Nutuk'tan alıyoruz:
"Ulus ve Ordu, padişahın hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla bağlı ve uysal... (Ayrıca) Kurtuluş yolu ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke gibi görünmekteydi..."
Tüm bu olumsuzluklar dizisi içinde Atatürk'ün kararı nedir?..
"Bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak."
Atatürk devam ediyor:
"Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak ve bütün ulusu ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu."
"...Osmanlı soyunun ve saltanatının sürdürülmesine çalışmak, kuşkusuz Türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü yapmaktı.."
"Bu kaçınılmaz tarih akışını, gelenekten gelen alışkanlığı ile hemen sezinleyen padişah soyu, ilk andan başlayarak ulusal savaşımın amansız bir düşmanı oldu..."
xxx
19 Mayıs, Türk halkının çürümüş Osmanlı saltanatına başkaldırısında ilk adımdı. Bu başkaldırı Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıya zafere ulaştı. Bu yıl kimileri 19 Mayıs kutlamaları içine Osmanlı'nın kuruluş kutlamasını sokuşturmaya çabalıyor. Osmanlı'yı anacak başka gün mü kalmadı?.. Bunların amacı Osmanlı'yı anmak değil 19 Mayıs'ı anlamından saptırmaktır. Oyuna gelmeyelim...




Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr