Melih AŞIK
Çağlar Özcan 22 yaşında başarılı bir genç. Gazi Üniversitesi Mimarlık - Mühendislik Fakültesi'ni bu yıl birincilikle bitirdi. Ve devlet hizmetini özel sektördeki çekici işlere tercih ederek Karayolları Genel Müdürlüğü Müfettiş Yardımcılığı sınavına başvurdu.
Geçen ay sonlarında yapılan yazılı sınava 75 kişi başvurdu. Yabancı dil sınavı... Matematik ve meslekle ilgili sınav... Derken 70 kişi elendi. Sözlü sınava girmeye 5 kişi hak kazandı. Mesleğe 6 kişi alınacaktı. Yazılı sınavları geçen elemanların mesleğe girişi garanti gibiydi...
Sözlü sınavda adaylara askerlikle ilişkisi, ikamet adresi, yaşı, özgeçmişi, seyahate mani bir durumunun olup olmadığı gibi klasik sorular soruldu.
Sonuçlar gecikerek açıklandı.
Mesleğe iki kişi alınmış, geri kalanlar elenmişti.
Çağlar Özcan elenenler arasındaydı.
Gerekçesi yetkililere soruldu. Şu yanıt alındı:
"Sözlü sınavda başarısız oldun..."
Genç ve başarılı bir insanın adalet duygularını sarsmak, devlete olan güvenini yıkmak için başka ne yapabilirsiniz? Bu kadarı kafi değil mi?
Bayındırlık Bakanı Sayın
Yaşar Topçu konuyu incelemeli ve uygulanan haksızlığa inandırıcı bir açıklama getirmelidir.
Meslek yaşamının ilk adımında başarılı olmasına rağmen kapıdan döndürülen ve adeta alaya alınan genç adam bu açıklamayı bekliyor...
Bir sorumlu vatandaş;
Oya Kösemen yazıyor... Bakalım ne diyor:
"Ben insan haklarını, uygar yaşamı, çağdaş eğitimi, sosyal adaleti, hukukun üstünlüğünü, kısaca dünya vatandaşı olmayı Avrupa Toplululuğu için değil kendim için istiyorum.
Son 20 yıldır siyaset sahnesinin değişmez isimlerini (yaşayanı / yaşamayanı) ve üst düzey bürokratlarını bütün kalbimle kınıyorum. Bir insanın en doğal haklarını bile sağlayamayan beceriksizlik düzeyleri halen devam ediyorsa (!) lütfen bize daha fazla zaman kaybettirmesinler.
Türk halkını koyun gibi görmeleri sadece kendi yapılarından kaynaklanıyor. Çünkü kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Ama biz koyunluktan koçluğa terfi ettik, farkında değiller.
Tabii ki Türk ulusunu adamdan saymak istemeyenlere tavır almak gerekir. Ama ben, onların kime, ne ambargo koyacakları şeklinde zaman kaybetmelerini değil, önümüze koyacakları demokratik hedefleri bir an önce belirlemelerini istiyorum...
Sayın Aşık,
sizden bir kampanya başlatmanızı ve kendim için istediklerimi (eksiği varsa lütfen siz tamamlayın) 65 milyonun bireysel yemini olması bağlamında kamuoyu oluşturmanızı rica ederim..."
Mesut Yılmaz ABD'ye uçarken havada konuşuyor; Avrupa Birliği 6 ay içinde Türkiye'yi adaylar arasına almazsa üyelik başvurusunu geri çekeceğini söylüyor.
Bir genç kıza,
"Benimle evlenmeyi kabul etmezsen ben de seni almaktan vazgeçerim" demek gibi etkili bir çıkış!..
Gazeteler
"Mesut Yılmaz AB'ye rest çekti!" diye veriyorlar haberi...
Rest çekmek malumunuz Fransızca bir poker deyimidir. Rest çeken önündeki bütün parayı ortaya sürer. Kazanırsa önündeki para kadar para alır. Kaybederse oyun dışı kalır. Eğer sizin önünüzde üç beş kuruş kalmış, karşınızdakiler ise zengin durumdaysa restinizi kolayca görürler. Çünkü kaybedecekleri fazla birşey yoktur. Üç beş kuruşluk kayıp sizin için ise kader noktasıdır. O yüzden eli ve parası çok kuvvetli olmayan oyuncu rest çekerken çok dikkatli olmalıdır...
Ama
Mesut Bey pek o havada değil...
Nitekim
Bülent Ecevit ortağının bu resti için
"Zamansız!" diyor. Dışişleri çevreleri ise böyle iddialı bir adımdan habersiz görünmekte.
Mesut Bey gazetelere manşet olmayı seven birisi...
Güneş Taner benzine 6 ay zam yapmayacağını mı söyledi?..
Mesut Bey ertesi gün kalkıp 6 aylığına bütün fiyatları donduruyor. Bu fiyaka o gün manşetlere çıkmaktan öte anlam taşımasa da
Mesut Bey bunu hep yapıyor.
Mesut Bey'in geçen ekimdeki Almanya gezisinde
Helmut Kohl'den duyduklarını nasıl kendine göre biçimleyip gazetecilere aktardığını dün bu sütunda yazdık. Geçen yıl da elinde Susurluk bantı olduğunu söyleyip basını haftalarca oyalamış, bu yıl mahkeme istediğinde,
"Bende bant yok" deyivermişti.
Süre vermeyi de seviyor... Örneğin muhalefetteyken Susurluk'u 20 günde çözeceğini iddia etmişti. İktidara geldi sözünü unuttu...
Mesut Bey'i tanıyanlar sözlerinin hangi dozda ciddiyet taşıdığını iyi biliyor. Ona göre değerlendiriyor. Ancak... Rahmetli
Hasan Esat Işık Bey'in her fırsatta anımsattığı gibi... Dış politika iç politikadan farklıdır. İç politikada hatalar günün birinde onarılır. Ama dış politikada bir ülke, hatalı bir tek sözcüğün altından bazen yıllarca kalkamayabilir. Hatanın bedeli gelecek nesillere ödetilir...
O yüzden sakin olmalı, ölçerek, biçerek, düşünerek konuşmalı...
Siyasetçiler kendi başarısızlıklarını birtakım şovların arkasına gizlemeye çalışırken ülkeyi daha da büyük zararlara uğratmaktan kaçınmalı...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr