İstanbul Üniversitesi'nde Devlet Bakanı Işın Çelebi ve Rektör Kemal Alemdaroğlu'nun konuk olarak katıldıkları 32'inci Gün programında öğrencilerin özellikle kendi rektörlerine karşı takındıkları tavır şık değildi. Daha hiçbir soru sormadan ve yanıt almadan rektörlerini yuhalamaları yakışık almadı. Peki böyle bir genel tavrın sebebi neydi? Aynı üniversiteden bir öğretim üyesine sorduk durumu:
     Â- Başörtüsü tartışmasıyla birlikte siyasal konumları farklı öğrencilerin (hiç olmazsa ciddi bir bölümünün) belli bir noktada buluÅŸtukları görülüyor. Neden ve nasıl gelindi bu noktaya?..
      - Öğrenci davranışlarının çoğu tepkisel. Çoğu, insan yerine konmuyoruz, ciddiye alınmıyoruz, olanak sağlanmıyor, diye tepki duyuyor. Ve sözgelimi 32'inci Gün'de olduğu gibi tüm bu sebeplerle, rektör de karşılarında olunca deşarj olmak biçiminde dile geliyor tepkiler... Öğrencilerin tepki duyduğu disiplin yönetmeliği olabilir, YÖK kavramı olabilir, sert bazı yöneticiler olabilir, polis baskısı olabilir. Hepsi içiçe geçiyor ve bu büyüklükte bir okulda rektörle de sık sık karşı karşıya gelemeyen öğrenci, yakaladığı ilk fırsatta öfkesini boşaltıyor. Duygular, düşünceler, suçlamalar, hepsi içiçe girince, bu atmosferin etkisiyle öğrencinin bir numaralı çelişkisi başörtülü diğer öğrenciler olmuyor da, baskıcı üniversite düzeni oluyor. Onun simgesi olarak da karşısındaki rektörü görüyor.
     Â- Peki üniversite genelinde durum nasıl?..
      - Üniversitedeki gençlerin önemli bölümü kıyafette özgürlük olmalı, düşüncesinde... Arkadaşlık ilişkisi içinde yaklaşımlar değişiyor. Öğrenci türbanlı 3 - 5 tane kız tanıyor ve bunları bazı çevrelerin gördüğü gibi şeriat düzenini getirmeye kararlı siyasal islam mensupları olarak görmeyebiliyor.
     Â- Sizce nasıl çözümlenir sorun?
      - Öğrencinin başını açmak önemli, ama başının içini açmak daha önemli. Paneller, konferanslar, eğitim programlarıyla başların içi açılırsa dışıyla uğraşmaya da gerek kalmayabilir...
      ABD'de ilginç tele - sekreter mesajlarını derlemiş bir meraklı. Aralarından birkaçını aktaralım:
     Â- Åžu anda evde olabilirim ama hoÅŸlanmadığım biriyle konuÅŸmak istemiyorum. Adınızı ve telefon numarasını bırakın. Aramazsam, hatayı kendinizde arayın.
      - Ben David'in tele - sekreteriyim. Sen kimsin?
     Â- Tele - sekreterimiz bozulduÄŸu için ÅŸu anda buzdolabına baÄŸlandınız. Lütfen mesajınızı ağır ağır anlatın, ilk fırsatta sizi arayacağım.
      - Şu anda karım ve ben telefona gelemiyoruz. İşimizi bitirir bitirmez sizi arayacağız.
     Â- Jim ve Sonya'nın evi. Åžu anda çok hoÅŸlandığımız birÅŸey yapıyoruz. Karım saÄŸdan sola, ben yukardan aÅŸağı hareketleri seviyorum. DiÅŸ fırçalamayı bitirince sizi arayacağız.
      Kimilerine göre enflasyonu tek başına en az 5 puan düşürecek, kimilerine göre ise tam tersi sonuç doğuracak "Hal Yasası" nihayet Meclis'ten geçti. Peki, geçti de ne oldu? Daha doğrusu bundan sonra ne olacak?
      Soruyu herkesin "hakem" ve "futbol yorumcusu" diye tanıdığı ama asıl mesleği yaş sebze ve meyve ticareti, yani kabzımallık olan Erman Toroğlu'na yönelttik.
      - Yasa sizce ne gibi sonuçlar doğuracak?
      - Ben hem meyve üreticisiyim, hem kabzımalım, hem tüketiciyim, hem de ekonomi tahsili yapmış biriyim. Kısacası bu olayın her yanında, her yönünde varım. Birkaç gün önce Meclis'ten geçerek yasalaşan Hal Yasası'nı, bazı eksik yönlerine rağmen gerekli ve olumlu buluyorum. Çünkü bu yasa, yaş sebze - meyve ticaretinde inanılmaz boyutlara ulaşan vergi kaçağını önleyecek ve bu ticareti denetim altına alacaktır.
      - Fiyatları ne yönde etkileyecek peki?
      - Fiyatlar ilk anda bir miktar yükselebilir. Ancak daha sonra mutlaka belli bir seviyede istikrar kazanacaktır. Kaldı ki, varsın sebze - meyveyi bir süre 10 lira daha fazlasına yiyelim. Ama ben 10 lira daha fazla öderken, devlet 60 lira yeni vergi kazansın.
     Â- Yasaya yönelik pazarcıların itirazlarını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
      - Bugüne kadar bir hale, örneğin Ankara Hali'ne günde 100 kamyon mal giriyor idiyse pazarlara 200 kamyon giriyordu. Ve bu pazarlar öyle sanıldığı gibi küçük esnafın ticaret yaptığı yerler değil, birkaç kişinin paylaştığı yerlerdi. Pazarda satış yapan kişiler de, o birkaç kişinin ücretle çalıştırdığı kişilerdi. Pazarları ele geçiren bu mafya, inanılmaz paralar kazanıyor ama hemen hemen hiç vergi ödemiyordu. Şimdi Hal Yasası bütün sebze - meyvenin halden geçirilmesini zorunlu kılıyor.
     Â- Bu zorunluluk, meydanın tek başına kabzımallara kalması sonucunu doÄŸurmaz mı?
      - Doğurmaz. Çünkü pazarcılar fiyat yükseltmek için ellerindeki malı çöpe ya da denize atabilirdi. Kabzımallar, ellerindeki malı imha etmek için zabıtadan izin almak zorundadırlar. Yasa herşeyi daha çok denetim altına alıyor.
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr