Geçen yaz Cannes film festivalinde ilk kez gösterilen ve soykırım tartışmalarını körükleyen "Ararat" filmi, Fransa’da vizyona girdi...
Sonuç; Koskoca dağ fare doğurdu...
Fransa’daki gelişmeleri duyuran "Tete De Turc" adlı sitenin bildirdiğine göre filmin ilk vizyona girdiği 4 Eylül günü, Paris’te 17 sinema salonunda yapılan bilet satışları ancak 291’le sınırlı kaldı. (Paris bölgesinde yaşayan Ermeniler 80.000 kişi civarında.)
- 4 Eylül 2002 ile 10 Eylül 2002 tarihleri arasında Fransa genelinde 70 ayrı sinema salonunda vizyonda olan film sadece 15.454 seyirci toplayabildi.
- 4 Eylül ile 18 Eylül tarihleri arasında toplam giriş sayısı 35 bin olarak belirtiliyor...
Böylece aşırı bir medyatik çıkışa rağmen, Ararat filmine Fransa’da yaşayan 500 bin Ermeni’nin yüzde 10’u bile ilgi göstermedi...
Film ilk haftanın sonunda çoğu sinemada vizyondan kaldırıldı...
Böylece Ararat’a karşı nasıl bir tavır takınalım endişesi kendiliğinden yok oldu... Atilla Dorsay gibi parlak fikirli eleştirmenler, "Ararat’la mücadele için milliyetçiliği canlandıralım" şeklinde çok parlak fikirler öne sürmüşlerdi. Gerek kalmadı.
Asıl yiğitlik, insanın herkesin önünde yapabileceği şeyi tanığın olmadığı yerde yapmasıdır.
Marmara Üniversitesi’nin dünkü açılış töreninde ilginç konuşmalara tanık olundu. Mezunlar adına konuşan Dernek Başkanı Sabri Tümer, "Devletin üniversitelere 1981’de 2.014 dolar, 1993’te 2.658 dolar ayırdığını bu rakamın 2001’de 1.190 dolara düştüğünü" açıkladı. Tümer ekledi:
- Bu rakam dünyada 8000 dolar, gelişmiş ülkelerde ise 17.000 bin dolardır... Devlet Bakanı Ali Doğan, "İlkokula başlayan 100 çocuktan sadece 9’unun üniversiteyi bitirebildiğini" açıkladı. 9 mezundan kaçının iş bulabildiğini ise ne o söyledi, ne kimse sordu!
Dr. Osman Ayyıldız, Bursa’da Hürriyet semtindeki bir caddenin "Kadızade Rumi" adını taşıdığını bildiriyor. Meğer Türkiye’de bir matematikçinin adı bir caddeye verilmiş. ODTÜ Öğrencisi Özge Özpozan, okullarında büyük bir amfinin Cahit Arf adını taşıdığını bildirdi.
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Osman İnci arayarak yerleşke içindeki bulvarların, Cahit Arf, Nüvit Kodallı, Hulusi Behçet, Hasan Ali Yücel adlarını taşıdığını duyurdu. Teşekkürlerimizle...
Onların sorunu, probleme çözümü bulamamak değil.
Problemi görememek...
Başkan Bush zor durumda... Acaba bizim düne kadar yaşadığımız "seçimi ertelesek mi ertelemesek mi?" ikilemini o da "Irak saldırısını ertelesek mi ertelemesek mi" şeklinde yaşıyor mu? Çok mümkün... Eğer saldırı kararı alırsa bütün dünyayı ve ABD içinde hatırı sayılır bir kitleyi karşısına alacak. Eğer saldırıdan vazgeçerse ne olur? Onu geçenlerde bir konuşmasında şahinlerin başını çeken Karanlıklar Prensi Richard Perle dile getirdi:
- ABD Saddam’a yönelik harekâttan vazgeçerse dünyada büyük bir itibar kaybına uğrar. İnandırıcılığını yitirir...
Wolfowitz, Perle, Cheney, Rumsfeld takımı Başkan’ı saldırı yönünde sıkıştırıyor. Tabii ki arkalarında petrol, silah ve İsrail lobileri var. Karşılarında ise neredeyse bütün dünya... ABD’nin saldırı saati yaklaştıkça, bu maceranın maliyetinin göz korkutucu boyutları katlanarak artıyor...
William Raspberry, Washington Post gazetesinde askeri uzmanlara dayanarak durumu irdeliyor...
- Irak ordusu bu defa Amerikan ordusuna çölde yakalanmayacak... Şehirlere çekilecek. Amerikan askeri sokak ve ev çatışmalarında Irak askeriyle aynı koşullarda savaşacak. Bağdat’ta 5 milyon insan yaşıyor. Bu ailelerin çoğunun evinde bir kalaşnikov veya benzer bir silah mevcut. Eğer 1 milyon insan sokak ve ev çatışmalarında Amerikan askerlerine direnmeye kalkarsa yüzler hatta binlerce Amerikan askeri geriye ceset torbası içinde dönecektir. Amerika bu manzaraya ne kadar süre tahammül edebilir?
Bu arada Irak askerlerinin sıkıştıkları anda Amerikan askerlerine karşı kimyasal silah kullanacağına muhakkak nazarıyla bakılıyor...
Sonuçta Bağdat seferinin trajediye dönüşmesi çok mümkün...