Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Twitter, Facebook Adamın asabını bozmayın, sökülün paraları”



Adamı hasta etme Facebook, öde şu hesabı yoksa kapatırım” derse biri şaşırmam artık. Videoysa her sitede var. Şarkıysa türküyse gırla. Para veriyo mu bize? Hayır. E kapatmamak için bir neden söyleyin bana. Bülent Forta çoktan hesaplamıştır telif borcunu... Gelin madde madde devam edelim.
-Myspace yasaklandığında ne demişti Bülent Forta? “Bizi adam yerine koymuyorlar. Üçüncü dünya muamelesi yapıyorlar. Telif vereceksiniz dedik. Vermediler, kapattırdık.” Tüyü bitmemiş yetim edebiyatı. Youtube sansürü için ne diyor Binali bey? “Paralarını versinler, ülkeyi onlar mı yönetiyor?” Demek ki neymiş? Sansürcünün jargonu aynı.
-Trenlere, gemilere ve internete aynı adamın bakması sadece bana mı garip geliyor?
-Şimdi Youtube yasaklı ya. Kim tarafından yasaklandı? Mahkeme tarafından. Hangi yasaya göre? 4/5/2007 tarihli 5651 sayılı yasaya göre. Peki bu kanunu kim çıkardı? Meclis. Kim çoğunlukta? Ak Parti. Siyasetçilerin anlaştığı tek nokta ne? Sansür.
-“Youtube’un niye burada ofisi yok?” diye kızıyorlar. E bu Youtube dediğin özel bir şirket. Adam işine nasıl gelirse öyle davranır. Sen devletsin. Vatandaşının iletişim hakkını koruyacaksın. Vatandaşını mağdur etmeyeceksin. Ama bugün medeni ülkelerde hak olan her şey bizde lütuf. Adamın iki dudağının arasında. Bu yasayla “Kafamı bozmayın, kapatırım” dedi mi kapatır.
-“İnternet dediğin adam gibi olmalı. Karşımda bacak bacak üstüne atmamalı. Bir gireceksin her yer pırıl pırıl. Kafalar dümdüz. Enseler tıraşlı.” Olur mu? Olur bu gidişle.
-Bazı aklıevveller de “Youtube’a girmeyin, Dailymotion’a girin, onun burada bürosu var” diyor. Milletin videoyu hangi adreste izleyeceği konusunda bile bölücülük var. Bu videoculardan hangisi bizden hangisi değil? Youtube’a girenler şerefsiz, Dailymotion’a giren de çıkan da bizim için şereflidir. Bu mu?
-Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Kesinlikle kapatılmalarına karşıyım. Bu konuda çözüm için ilgili birimlere talimat verdim. Gerekirse yasa değişikliği yapılmasını da istedim” diye tweet’ledi. Bir umut verdi. Bakalım, heyecanla bekliyoruz.


İKİ PAZAR ALBÜMÜ

Carla Bruni “No Promises”
Bu albüm 2007’de çıkmıştı. Yeni değil. Ama insan bazen CD rafından bir albüm seçip yeniden dinliyor. Geçenlerde dinleyince hatırlatmam gerektiğini düşündüm. Bruni, Sarkozy ile tanışmadan önceki dönemde yapmıştı bu albümü. Albüm çıktıktan sonra tanışıp evlendiler.
O zaman Bruni daha “cool” biriydi bence, neyse... Bruni şimdi çok gündemde Fransa’nın First Lady’si olarak. Aslında gayet başarılı üç albümü olduğunu meraklısı biliyor. Bunlardan “No Promises”in özelliği Yeats ve Emily Dickinson’in şiirlerini şarkılaştırmış olması. Sakin, akustik gitarlı bir şeyler. Bruni’nin sesi etkileyici. Yalnız bir pazar gününe uygun.

Keane - “Night Train”
Gitar olmayan bir rock grubu düşünün, Keane öyle. Peki gitar arıyor mu insan? Hayır. Piyano ve davul da yetiyor işte. Şarkıları acayip melodik, insan dinleyince hemen mırıldanmak istiyor. Solist Tom Chaplin’in sakinleştirici, antidepresan bir sesi var. “Everybody’s Changing” ile çıktıkları günden beri ne yaptıklarını takip ederim. Ara sıra piyasaya çıkarıp dinlediğim gruplardandır. Pazar günü için iyi bir tercih.
Hele hele dramatik yapısı sağlam şarkılardan hoşlanıyorsanız. Albümde Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nın resmi şarkılarından birini (“Waving Flag”) söyleyen Etiyopya asıll rapçi K’Naan da var. İlginç olmuş...

DJ kabininden izlenimler
Geçenlerde denk geldi şu meşhur, herkesin DJ’lik yaptığı, hafta sonları adım atılamayan Kiki neresiymiş gidip görelim dedim. Hafta içi en boş, en sevimsiz, en yağmurlu akşamlardan birinde DJ kabinine geçtim. Nasıl diye sormayın, oldu işte.
Bir gün herkes 15 dakikalığına DJ olacak mı bilmem. Benim izlenimlerim şöyle:
Haberin Devamı

-DJ’lik zevkli işmiş. Özellikle evde arkadaşlarınıza çalıyormuş gibi olunca daha da eğlenceli oluyor.
-iTunes ile çalışan DJay diye bir program var, tam benim gibi acemilere göre. Sonrası “Bilgisayardan karışık müzik”...
-Çok güzel bir kıvama geldiniz, dans ediyorsunuz, tam da ihtiyacınız olan şarkılar çalıyor. DJ’ye “Abi çok kral çaldın” demek yerine şöyle deyin: “Büyük çalıyorsun”.
-Daha da iyi çalmaya başlarsa söylemeniz gereken şu: “Dev çaldın...” Jargon buymuş.
-Birileri illa gelip şu var mı, bu var mı diyor. Kendinizi bakkal gibi hissediyorsunuz. İsteklerden sadece Michael Jackson vardı. “Don’t Stop Till You Get Enough” çaldım, herkes mutlu oldu.
-Bakkal dedim de “bakkal şarkı” çalmak işe yarıyormuş. Karşında kim olursa olsun bakkala tepki tam arkadaş... Ben bunu gördüm, bunu bilirim.
- DJ, DJ kabinini terk etmezmiş. Ben şarkıyı koyup milletin arasına girip muhabbet edeyim dedim. “Hoop, sen ne yapıyorsun!” dediler. Racona tersmiş.
-Bir dostum “Başarılı olmak istiyorsan kızlara oyna” dedi.
“Sağ ol” dedim. Kadınlarımız olmasa sefil olurduk sefil...
-DJ’ik zor zanaat. Plaklarla falan şarkıları karıştırıp miksleyip tam sanat yapıyorsunuz. Müzik üretiyorsunuz. Çoğu zaman kimsenin bilmediği müzikleri bir araya getirip insanlara tanıtıyorsunuz, sevdiriyorsunuz. İnsanları izlemek, nelerden hoşlandıklarını hissetmek ve bunu kendi tepkilerinizle ve zevkinizle birleştirmek çok baba bir iş. Benimkisi böyle değildi.
Arka arkaya şarkı çalmaktı.
Ama coştuk mu? Coştuk o ayrı...
-Hakikaten işini bilen bir DJ’i iş başında izlemenin zevki ayrı. Güzide DJ’lerimiz var, izlemenizi tavsiye ederim.