Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Trip hop aleminin en acayip, en orijinal adamı Tricky haftaya İstanbul’a geliyor ya, bu vesileyle bir-iki soru sorayım dedim. Yeni Zelanda’da çeteye katıldığını öğrendim. Ama bir nedeni var

Eskiden stat dolduran, meydanları ayağa kaldıran, Açıkhava’yı yıkan gruplar şimdi Beyoğlu’nun barlarına gece kulüplerine konsere geliyor.
22 Nisan Cuma Tricky, bildiğimiz Tricky, Ghetto’da. İzdiham yaşanıyor diye kızan eden olsa da dünya çapında isimleri küçük salonlarda izlemek insana kendini özel hissettiren bir tecrübe. Bu vesileyle Tricky’ye merak ettiğim bir-iki şeyi sordum. Bakın neler öğrendim...

Haberin Devamı

* Genel olarak nelerden ilham alırsınız?

Her şey olabilir. Bir insan, bir his. Bazen yaptığım şeyleri sanki ben yapmamışım ya da ben yapamazmışım gibi geliyor. Bunu farklı güçlerin benim vücudumdan geçerek dışarı çıkması şeklinde yorumluyorum.

* En fazla hangi sanatçıdan etkilendiniz?

Her şeyden ve herkesten etkilenirim. Favori sanatçım Kate Bush.

* Çalışmayı en fazla sevdiğiniz sanatçı hangisiydi?

Çok fazla isimle çalışan biriyim. O yüzden tek bir isme indirmek bana zor geliyor. Cyndi Lauper’la çalışırken çok eğlenmiştim. Red Hot Chili Peppers elemanlarıyla çalışmak da zevkliydi.
Bir de PJ Harvey ile tekrar çalışmayı isterim. Polly ne yapsa beni çekiyor. Onun bana beste yapmasını istiyorum.

* En çok neye sinirlenirsiniz?

Çok şey var. Ama çok fazla şeyden de memnun oluyorum.

* Sizi en fazla eğlendiren şey ne?

Boks salonuna gidiyorum (Tricky’nin “Mixed Race” isimli son albümünde yer alan şarkılardan “Murder Weapon”da da görülüyor.) Yemek pişiriyorum. Müzik yapıyorum. Basit şeyler. Ailem ve arkadaşlarım var tabii bir de...

* Peki sahnede?

Her konser farklı. Tamamen elektriğe ve kalabalığa bağlı. Festivalde 50 bin kişiye de çalsam, kulüpte 200 kişiye de söylesem fark etmez. Hangisinde daha iyi bir enerji yakalarsam orada daha fazla eğlenirim.

“Bir çocuğu bile suçtan uzak tutsam yeter”

Çocuklara yönelik hayır işlerine yardımcı olmaya başladım. Yeni Zelanda’da bir grupla çalışıyorum. Bu çok ünlü ve şiddet dolu bir geçmişe sahip bir çete aslında (Mongrel Mob; gerçekten bu çeteye dahil adamları görseniz koşarak kaçarsınız) ama insanlara, özellikle de çocuklara yardım etmeye başladılar. Güçlerini bir eğitim vakfı kurmak için birleştirdiler. Çocukların çetelere katılmasının önüne geçilemiyor. Çünkü bunu cazip buluyorlar. Ama çocukları değil çeteyi değiştirmek bir çözüm olabilir. Ben buna inanıyorum. Bunu açıkladığımda ve bu tip bir uygulamanın İngiltere’de de olmasını istediğimi söylediğimde Yeni Zelanda’da ve İngiltere’de çok tepki aldım ve pek çok yerde haber oldum. Ama söylediklerimi tam anladıklarını sanmıyorum. Ben insanların hayatlarında olumlu yönde değişiklikler yapmaları için çalışıyorum. Herkes ikinci bir şansı hak eder. Ben tek bir çocuğun bile suçtan uzak tutmayı başarsam bütün bu eleştirilere değer.

PAZAR ALBÜMÜ

“Finally We Are No One” - Mûm


Bir arkadaşıma Four Tet’in son albümünü dinlettim, bana “Sen Mûm seversin” dedi. “Mûm ne? dedim. Beni ayıpladı. Daha doğrusu o bir şey demedi ama ben kendi kendime utandım bu İzlandalı grubu bilmiyorum diye. 1997’den beri müzik yapan bu ekibin Fat Cat Records’dan 2002’de çıkan “Finaly We Are No One” isimli albümü pazar günü usul usul dinlenecek, hatta mümkünse gazetelerin dergilerin elden kayıp düştüğü tatlı şekerlemelere eşlik edecek bir albüm.
Geç olsun da güç olmasın...

Dengesiz Herifler’e iki çift lafım var

2011 yılında teşekkür bölümü “Sahip olduğumuz her şeyi borçlu olduğumuz Atatürk ve silah arkadaşlarına...” diye başlayan bir albümü (“Sıfır” Dengesiz Herifler) dinlemeye başladığınızda içinden 10. Yıl Marşı ya da bir Yılmaz Özdil yazısının bestelenmiş hali falan çıkar diye bekliyorsunuz. En olmadı bir Çelik cover’ı. Hiçbiri yok. Onun yerine resimler yırtılıp atılıyor, sahte duruşlardan yakınılıyor, “Sana ihtiyacım var” şeklinde isyan ediliyor. Bildiğimiz şeyler. “Bir Şişe Votka” diye bir şarkı var. Atatürk rakı içerdi, bari bu şarkı “Bir Büyük Rakı” falan olsaydı...
Sevgili Dengesiz Herifler... Sahip olduğunuz her şeyi Atatürk ve silah arkadaşlarından ziyade (“Mustafa Kemal ve silah arkadaşları” daha makbul bu arada, bilginize) Clash, Athena, Madness, Sublime ve Bob Marley’e borçlusunuz gibi duruyor. Onlara da haksızlık etmeyin. Bir satır olsun isimlerini anın.
İşin aslı şu: Bu albümü dinlemenizi içtenlikle tavsiye ediyorum. Ama bir punk grubu albümünün kapağında neden Atatürk’e ve silah arkadaşlarına teşekkür eder, bunu anlayamıyorum.
Savaşta mıyız? İşgal altında mıyız? Yoksa punk grubu bile olsak illa sahip olduklarımızı bir yerlere “borçlu olmaya” bayılıyor muyuz? Belki sahip olduklarımız bize verilmemiştir de onları hak edip çalışarak biz elde etmişizdir. Belki saygıyla “borçlu olmak” arasında bir fark vardır ve bunu anlamak için ilkokulda öğretilenlerden fazlasına vakıf olmak gerekiyordur. Belki bir gün Türkiye’de de gerçekten “punk” bir punk grubu çıkar. Falan filan...