Tatil ortamı da Türkiye değil mi? Orası da memleket. Gündemse o da gündem.
Tatilde olduğumuzu hissettiren o güzel detaylar, klişeler hala yerinde duruyor mu? Birlikte tatil gündemimize bakalım.
* Bir kere tombul Efes şişeli üstü çıplak göbekli tatilci duruyor. Bu sefer farklı olarak tıpkı Türk gibi tombul bira şişesini baş parmak ve işaret parmağının yanıyla ağzından kıstırıp yürüyen şortlu, göbekli Hollandalı gördüm. “Üstadım nasıl kaptınız bu taktiği” dedim. “Her yaz geliyoruz” dedi.
* “Denize en son giren adam”ı gördüm. Herkes giyinip yemeğe geçince o sahile gidiyor. Ayrıca “Denize ilk giren adam”ı da gördüm. “Saatlerce kulaç atan adam”la beraber takılıyorlardı.
* Bütün gün denize girip güneşte kavrulan ve akşam yanmış tene beyaz gömlek giyerek piyasaya çıkan tatilci de kaybolmamış. Çokça gördüm, memnuniyetle.
* Kumlu ayak, kızgın kumda yanan ayak, gaddar çakıl taşlarının ayak tabanına eziyeti gibi gelenekler de yaşıyor sahillerimizde.
* Sekiz bacaklı, kan emen hortumlu kanatlı vızıl vızıl sevimli dostlarımız da her yerdeler. Özlemişiz. Odaya girince “N’aber abi selamın aleyküm” diye geliyorlar anında...
* Yıkık dökük taş Rum evlerine bakarak “Buraları pahalılanmadan bir tane almak lazım” geyikleri hala revaçta. (Bkz. Tatil hayalleri...)
* Mısır tarlaları, zeytinlikler, çamlar, kayınlar, selviler, dutlar, incirler, muhtelif sazlıklar, su kenarındaki kavaklar, leylekler, koyunlar, inekler, keçiler, horozlar hep duruyor. Haberiniz olsun.
* Demli çay, buzlu rakı, acı kahve, kalamar ızgara, ahtapot salata, levrekler, şakşuka, Ezine peynir, çizik zeytin de ülke gündeminden fazla etkilenmemiş. Ne istifa eden generaller ne merkez bankası, ne şike muhabbetleri hiç umurlarında değildi...
* Deniz gündemi de çok ilginç. Taşların kayaların arasında dolanan bir sürü yengeç, çizgili, benekli, ince, uzun, tombul, tıknaz, sıska, tırsak, sürünen, suyun üstüne zıplayan balık, bir sürü çakıl taşı, onları vurup geri çekilirken çıkardığı foşşşşş sesiyle fon müziği yapan binlerce dalga gördüm. “Nasılsınız?” dedim. “İyiyiz abi sağol” dediler.
* Zzzzzzzzzzızıldayan Ağustos böcekleri cümleten afiyetteler. Gece gündüz komple aksiyon.
* Issızlığın ortasında ferah ferah otururken “bu sandalye boş mu, bu şezlong boş mu” diye çıkagelen adam. Sözüm sana, boş değil orası.
* Bir sürü emektar, beyazı sararmış, altı yosun tutmuş, dalgalara sırtını vermiş kaykıla kaykıla karaya bakan balıkçı motorları; ince uzun, geniş, yampiri, sallanan kiminin dişleri dökük tahtadan iskelelerin de selamı var. Hepsi iyiler. Sizi soruyorlar.
Giderseniz selamımı söyleyin.
Teoman müziği bırakınca kendi kendime dedim ki...
* Tamam Teoman bıraktı da, panik yok bence geri dönecektir. Bu bir veda konuşması değil.
* İnsan müziği bıraktığını neden açıklar? Bu görev değil ki istifa edilsin... Gitar senin, stüdyo senin. İster çal ister söyle, ister yaz, ister oku kim karışır, açıklama neden? (Gazeteci kıllanması...)
* Umarım bu bir PR faaliyeti değildir. Teoman yapmaz öyle şey.
* Müziği bazen ben de (kendi tuttuğum yerden) bırakmak istiyorum. En sevdiğim 10 albümü alıp dağlara ya da ıssız bir adaya kaçasım var. Teoman haklı.
* Türkiye’de eleştiriye en açık müzisyen müziği bıraktı. Cidden üzüldüm. Üstelik son albümü iyiydi. Ona en sert eleştirileri yazan biriyim, bir kez bile ters bir laf etmemiştir. Onu eleştirmek zevkti.
* Sevgili Teoman, dünyanın en fazla sıkılan insanı olduğunu tahmin ediyorum. Ama sen müzikte kulvar açmış bir insansın ve bugün rock yapanların hepsi bence sana birşeyler borçludur. İyice dinlenip kafanı dağıtmanı, sonra yeni şarkılarla dönmeni diliyorum. İmza “eleştiren” bir dinleyicin.