Ülkücüsü gelir “Çırpınırdı Karadeniz” ister. Solcusu gelir “Yiğidim Aslanım” ister. Hızlı çalarsın “yavaş çal”, yavaş çalarsın “hızlan”. Kontrat yok, sigorta yok, dımdızlak ortadasın. Yetmezmiş gibi bir de gelir istediği şarkıyı çalmadın diye vurur seni
Türkiye’nin dört bir yanındaki kafelerde, restoranlarda, pavyonlarda, kulüp ve lokallerde, turistik yörelerde canlı müzik yapan, insanları eğlendirmeye çalışan müzisyenler var. Neler yaşarlar bilmezsiniz.
Bazen dikkat bile etmezsiniz. Şarkılar, türküler okur, sizi memnun etmeye çalışırlar. Kafanızı çevirirsiniz, yemeğinizi yer, muhabbetinizi edersiniz, eğlencenize bakarsınız. Onlar çalışırlar.
Başka meslekte bu kadar karışan görüşen var mıdır bilmem. Ülkücüsü gelir “Çırpınırdı Karadeniz” ister. Solcusu gelir “Zülfü” ister. Çalsan bir türlü çalmasan bir türlü. En iyisi Ahmet Kaya’dır. Ülkücü de sever solcu da. Ama adamın inadı tuttu mu bütün gece kafanı ütüler, yandın. Taciz garanti.
Bildiğiniz kölelik düzeni
Hepsi ne için? Üç kuruş yevmiye. Ev geçindirecek, çoluk çocuğa bakacak, öğrenciyse okul masraflarını çıkaracak, harçlık alacak. Sigorta yok, kontrat yok, sosyal hak yok. Her şey o illet bar sahibinin iki dudağı arasında. Hızlı çalarsın yavaş çal der. Yavaş çalarsın hızlan der. Beş lira vaat eder, üç lira verir. İki gün gel der. Gidersin, vazgeçtim der. Çal dedin mi çalacaksın. Kes dedin mi pılını pırtını toplayıp gideceksin. Bildiğin kölelik düzeni.
Bakın ben bunları çok iyi biliyorum. Çünkü barlarda, restoranlarda, sahil yörelerindeki dandik turistik mekanlarda çok çaldım zamanında. İstek parçasını çalmadık diye bardağı ısırıp yiyen de gördüm, tabancasını masaya koyan da, elinde çifteyle mekan basan da. Kapıya araba yollayıp evinde özel konsere çağıran, teknesinde geziye davet edip gitmeyince korumasıyla mesaj yollayan: “Gelmezseniz ayıp olur.”
Yaşadıklarınızı bana yazın
Benimki “maceranın tadı”ydı. Öğrenciydim. Tatili beleşe getirme peşindeydim.
Ama bu işi ekmek parası için yapan çok insanla tanıştım, muhabbet ettim, dost oldum. Nice değerli, yetenekli ama talihsiz müzisyen tanıdım. Onların yarısı kadar pırıltısı olmayanların yükseldiğini görürken “Ey dünya, bu mu adaletin?” diye isyan ettiğim çok olmuştur.
Ve gördüm ki alemde hiçbir şey değişmemiş:
“Bara gelen müşteri, Kürtçe şarkı söylemeyen sanatçıların üzerine kurşun yağdırdı. Olayda
bir sanatçı öldü, biri gitarist 2 kişi de yaralandı.”
Bu olay geçen hafta Mersin’de yaşandı. Ne ilk ne de son. İnanın bana memlekette hiçbir müzik
emekçisi güvende değil.
Ne var biliyor musunuz değerli müzisyenler. Başınıza gelenleri, yaşadıklarınızı bana yazın. Sesinizi duyurmaya çalışırım. Kimsenin umrunda olmasa da benim umrumda.
İTİRAF EDİYORUM* TV dizilerinin kaç dakika olması gerektiği hiç umurumda değil.
* Geçen hafta Megan Fox’un bikinili resimlerinin altına “bir deri bir kemik kalmış, vah yazık” diye yazanlar gerçekten kör olmalı.
* TNT kanalının hayalimdeki akışa sahip olduğunu düşünüyorum. İhtiyacım olduğunda Türk filmi, ihtiyacım olduğunda yabancı dizi.
Babylon’un radyosu var!Geçen hafta Babylon ve Pozitif’in patronu Ahmet Uluğ ile karşılaştım. “Gel sana bir şey göstereyim” dedi. Beni bitişikteki mekanları, şimdi tam NY tipi bir caz kulübü havasındaki Nublu’nun üst katına çıkardı. Küçücük bir oda. Radyo Babylon burada yayın yapıyor. İnternette yayın yapan yeni bir radyo. Ne tarz derseniz, Babylon tarzı. Ve ilginç programlar da var. Mesela “Mood Council” isimli programda ruh halinizi mesaj atıyorsunuz, size uygun bir şarkı seçiliyor ve çalmaya başlıyorlar. İstanbul dışında olanlar, “muhabbetlere uzak kalıyorum” diyenler, adresiniz radyobabylon.com
Dünya başkanından ne öğrendim?Yok, Obama falan değil canım. Benim işim müzik. Philips’in Ses ve Görüntü Sistemleri Dünya Başkanı Wiebo Vaartjes. Ben ondan bahsediyorum. Geçen hafta Türkiye’deydi. Üretilen bütün ses sistemleri, kulaklıklar, sound ile ilgili ne varsa bu adam o grubun başkanı. Bulmuşum uzmanı, soru sormadan bırakır mıyım, hayatım müzik dinleyerek geçiyor. Bakın neler öğrendim.
* İnsanlık artık küçük kulaklıklardan müzik dinliyor. O yüzden kulaklık teknolojisi çok ilerliyor, daha da ilerleyecek. Kaliteli ses elde etmek ucuzlayacak.
*Her ülkenin farklı kulak zevki var. İngilizler müziği baslar, tizler ve ara sesler aynı güçte seviyor. Amerikalılar güçlü. Baslar ve tizler yüksek.
* Türkiye’de Amerikan kulak zevki hakim. Bir de “yüksek volüm” seviyoruz. Ses sistemi seçerken “güçlü olsun abi” mantığıyla alıyoruz. Halbuki en uygunu en güçlü olanı değil.
* Ev sistemlerinde geleceğin trendi evin her köşesine, şekline ve büyüklüğüne göre sesi gerçeğe en yakın şekilde verecek tek bir sistem. Yani evinizin şekline özel olacak her şey.
*İnternet dolaylı yoldan ses sistemleri teknolojisini geliştirdi. İnsanlar CD almayı bırakınca konsere gitmek ve konser DVD’leri popüler oldu. Konserdeki sesin aynısını evde üretmek için yatırımlar arttı.
*Vaartjes’e sordum: “Onu bunu bırakın da siz nasıl kulaklık kullanıyorsunuz?” Kulak içine girenleri sevmiyormuş. Büyük kulaklıklardan kullanıyor. Bence de artık “kulak içi” out “kulak dışı” in. En fazla seyahatte ve otellerde müzik dinliyormuş. “Chopin hayranıyım” dedi, “bir de Maroon 5”. Müzik zevki enteresan.
İyi ses sistemini nasıl anlayacaksınız?Diyelim ki gittiniz bir mağazaya, adam malını övüyor size. Nasıl anlayacaksınız işin aslını?
Wiebo Vaartjes diyor ki: Bir. Basları dinleyin. Baslar dağılmayacak. Tok, derli toplu bir bas ses gelecek. İki. Vokal (insan sesi) ne kadar doğal, gerçeğe yakın, sistem o kadar iyi. Üç. Tizler kulak tırmalamayacak. Sistem ayarlarınızı da buna göre yapın.