Geçen cumartesi Strand bölgesinde yürüyorum. Londra’nın merkezinde Thames nehrine paralel büyük cadde. Mahkemelerin ve hukuk fakültelerinin yoğun olduğu bir yerdir. Özelikle Chancery Lane tarafına giderseniz neredeyse her yer hukuk bürosudur. Sokakta yürüyenlerin dörtte üçü ya avukattır, ya savcı, ya hakim. Bu meslekten olanların muhtelif dernek ve kulüplerinin de bol olduğu bölgenin merkezinde Royal Court of Justice, yani bir nevi buranın adalet sarayı bulunur. Onu geride bıraktım. London School of Economics’in binalarına gelmeden King’s College binasının yanından geçtim, Somerset House’ı da geçince Trafalgar Meydanı’ndaki Nelson Sütunu uzakta belirdi. Hani şu üzerine Şubat depreminde Türkiye ve Suriye’nin yanındayız yazısının yansıtıldığı sütun.
Caddede bakına bakına yürürken karşıdan tek tük Filistin bayraklı insanlar belirmeye başladı. Aileler, gençler, öğrenciler, çoluk çocuk, bazıları bebek arabalı kalabalık gruplar. Adeta bir maç, ya da Noel zamanı meydanlarda kurulan Winter Wonderland denen kış eğlence panayırından geliyormuş gibi, ailecek bir hafta sonu gezisini tamamlamış gibi yorgun ama mutlular. Mutlular ama elbette burada bulunma nedenlerinin de bilincindeler. Buradaki gösterici profilini anlamanız için söylüyorum, göstericiler burada yaşayan, okumaya gelmiş ya da çoktan Britanya’ya yerleşmiş, vatandaş olmuş dünyanın dört bir yanından insanlar ve elbette dünyanın gözleri önünde süregelen adaletsiziliğe karşı bir ses vermek isteyen sıradan İngilizler. Yani tekbir getiren, İslam kimliğini öne çıkaran kalabalıklar yok. Ben böyle bir kimse ya da grup görmedim.
Sayılar giderek arttı. Sistemin adalet dağıttığı mahalle hemen arkamda, halkın adalet aradığı yer olan Trafalgar Meydanı önümde, yürüyorum. Meydanın köşesindeki Charing Cross İstasyonu’nda polis barikat kurmuş. Sarı üniformalar kalabalıkta hemen kendini gösteriyor. İstasyona giriş yasak çünkü içeride kalabalık bir topluluk Filistin’le dayanışma için oturma eylemi yapıyor.
7 Ekim’den hemen sonra Filistin’e destek gösterilerine sert müdahale edileceğini belirten hükümet, Kasım itibarıyla kalabalıkların gücünü daha fazla görmezden gelemiyor. Daha doğrusu Filistin’le dayanışma talebinde olan kalabalıklar, zaten yasal olan gösteri haklarını dayatıyor ve alıyor.
Trafalgar Meydanı’nda İsrail ordusunun bombardımanında ölen çocukların resimleri var her yerde. Mumlar yakılmış, bu günahsızların anısı yaşatılmaya çalışılıyor. Polisler kalabalıklaşıyor, hemen yanımda tek sıra duran 20 kadar polis komutla istasyon çevresindeki barikatı güçlendiren diğer ekiplere katılıyor. Bir tanesine soruyorum içeri girebilir miyiz diye. “Sör”, hitabetini hiç dudağından düşürmeden beni bilgilendiriyor. “Maalesef istasyon şu anda kapalı, ancak yandan metroya girebilirsiniz.” Bu ne kibarlık…
Londra’da, daha doğrusu İngiltere genelinde meydanlarda toplanılarak başlayan eylemler geçen hafta istasyon oturma eylemleriyle yeni bir aşamaya geçti. Eylemler Glasgow, Edinburgh, Manchester ve Leeds’te de merkez istasyonlarda yapıldı. Londra’nın merkezinde King’s Cross’taki eylemi polis yasakladı ve 5 kişiyi gözaltına alındı. Benzer bir pasif oturma eylemi bir diğer işlek ve merkezi istasyon olan Liverpool Street İstasyonu’nda yapıldı. Benim tesadüfen denk geldiğim Charing Cross eyleminde Filistin’e özgürlük ve derhal ateşkes solganları atıldı ve bunların yazılı olduğu çeşitli pankartlar gösterildi.
Haberlere göre 29 kişi gözaltına alındı, 4 polis hafif yaralandı Cumartesi günü Londra’da. İngiliz basını ikiye ayrılmış durumda. Muhafazakar yayınlar ki çoğunluktalar, olan biteni (mesela The Telegraph) “Hamas destekçileri eylem yaptı” perspektifinden veriyor. Guardian gibi sol çizginin temsilcileriyse “Binlerce insan Filistin’de ateşkes için Oxford ve Trafalgar meydanlarında toplandı, Charing Cross istasyonunda oturma eylemi yapıldı” şeklinde görüyor. Muhafazakar hükümet ve onun resmi görüşünü dillendiren gazetelerin yorumuna rağmen İngiltere’de araştırmalara göre halkın ezici bir çoğunluğu acil ateşkesten yana.
Trafalgar meydanı ve Charing Cross istasyonuna sırtımı döndüm. Strand üzerinde mahkemelere doğru gerisin geri yürümeye başladım. Bayraklar tenhalaştı, mazağazaların vitrinleri, restoranların, barların, pub’ların ışıkları kararan havayla birlikte karanlık daha da parlaklaştı. Yaklaşık 500 metre sonra eylemden hiçbir iz kalmamış, hayat normal akışında devam etmeye başlamıştı. Gündem ile hafta sonu eğlencesi arası en fazla 500 metre Londra’da.