Vizesi, köşede üç kuruş yol parası ve kendisine uyacak bir-iki tanıdığı olan müzikseverlere önümüzdeki aylar bakın nasıl fırsatlar sunuyor
Foo Fighters
2 gece 3 gün Amsterdam: Müzeye gezmeye gitmiyoruz...” Bir ara bu tip sloganlar işe yarıyordu. Turun çok ‘cool’ olduğu vurgulanmaya çalışılıyordu. Ve satışı artırmak hedefleniyordu tabii. “Müze gezmek yaşlı işi ve çok sıkıcı. Biz eğlence mekanlarına, alışverişe ya da coffee shop’a gideceğiz” demenin farklı bir şekli...
Daha sonra alışveriş turları moda oldu. Bir grup kadın toplanıyor, uçaktan iner inmez doğru outlet’e. Şehre bile gitmeden geri dönüyor, sonra da yakınlarınıza “Hafta sonu Milano’daydım şekerim” diyordunuz. Tabii onlar sizin Milano’nun Bağcılar’ında elde torbalarla koşturduğunuzu bilmiyorlardı.
Benim size önerim, güzel bir konser izlemeye gidin yurtdışına. Bakın hâlâ biletleri tükenmemiş ama her an tükenebilecek 10 tane konser seçtim. Bayramda yurtdışına gidip her yerde tanıdık göreceğinize bekleyin, bayramdan sonra daha güzel her yer.
Explosions in the Sky
10 Kasım, Theaterfabri-Münih, 23 avro
Uçakla iki saatte oradasınız. Ucuz bilet de bulunuyor artık. Şehir biraz soğuk olur bu mevsimde ama siz içinizi ısıtacak bir şeyler bulursunuz bence. Bir kafeye girin, binbir çeşit biradan tadın, ne bileyim birbirinize sokulun. Explosions in the Sky’ın müziği yeter.
Foo Fighters
16 Kasım, TD Garden-Boston, 78 dolar
Tamam, diyeceksiniz ki “İki günlüğüne okyanus mu geçilir?” Bazen geçilir gerçi ama konu bu değil. Bakın nasıl yapacaksınız: Hemen en ucuz bileti alın. New York’ta bir tanıdık bulun (her Türkün New York’ta bir tanıdığı vardır!). Evine iki günlüğüne çökün. Oradan Boston’a konsere. Dönüşte de iki gün. Sonra uçağa binip uyuyorsunuz, İstanbul’da uyanıyorsunuz. Bu.
Girls
14 Kasım, Spielbudenplatz-Hamburg, 15 avro
Hamburg dediğiniz, uçakla bir yemek üzeri şekerleme kadar mesafe. Fatih Akın’ın memleketi. St. Pauli var, plakçılar var. Girls’ü izlemek de cabası.
The Kills
25 Kasım, Paradiso Grote Saal-Amsterdam, 20 avro
Önce müzeye gidin, ilkellik yapmayın. Tercihen Van Gogh müzesine. Bütün gün gezin takılın, 100 metre ilerisinde de Rijks Museum var. İnsanlığın yarattığı en güzel şeylerden bazılarıyla tanışın orada. Sonra bir şeyler yemeye, ardından serbest zaman, takılın kafanıza göre. Akşam dokuz civarı The Kills ile coşmaca.
Fleet Foxes
27 Kasım, Auditori-Barselona, 28 avro
Seattle’ın bağrından çıkıp Barselona’ya geliyorlar. Folk gitarlar, üst üste binen vokaller, naif melodiler... Oralara kadar gidip görmeye değer. Hem bu mevsimde Barselona ılıman. Güzel tapas’çılara uğrayın, bir Rioja şarabı açtırın, benim için de bir kadeh içersiniz artık.
Das Racist
12 Aralık, Festsaal -Berlin, 15.35 avro
Son dönemin en ilginç hip hop gruplarından biri Das Racist. Berlin konserleri hem de ‘bizim’ mahalledeymiş, Türk mahallesi Kreuzberg’de. Lahmacunu sardırır, ayranımı alır, yürüye yürüye giderim bu konsere ben. 12 Aralık Pazartesi gününe geliyor. ‘Long weekend’ yapacaksınız yani, ona göre işinizi ayarlayın.
Metronomy
7 Aralık, Wah Wah Club-Venedik
Bilet fiyatı belli değil, çünkü haftaya satışa çıkıyor. Metronomy indie aleminde şu ara yeni albümü “The English Riviera” ile çok konuşuluyor. Uzunca zamandır turnedeler. Neden olmasın?
The Black Keys
27 Ocak, Sporthalle-Hamburg, 36.45 avro
Uzun zamandır “Yanıma almadan çıkmam abi” dediğim üç-dört gruptan biri. Yeni nesil adamların eski usül bir kafayla (punk’ı falan karıştırmadan) blues ve rock yapması beni heyecanlandırıyor. Bunun için bir cuma günü buz gibi Hamburg’a gider miyim? Sıkı giyinir, giderim.
Arctic Monkeys
27-28 Ocak, Palacio de Deportes -Madrid , 35 avro
Londra’daki konserlerine bilet yok. Ama zaten gidecek olsam Madrid’i Londra’ya tercih ederim. Gitmişken
Museo Prada’ya gider, takılırım. Şehrin eski mahallelerinde turlar, kendime yemek yiyecek bir yerler ararım. Daha ne olsun.
Noel Gallagher’s High Flying Bird
13 Şubat, MEN Arena, Manchester, 40.50 66.75 pound
Noel Gallagher’ı yeni grubuyla memleketi Manchester’da izlemek. Bu konsere gitmeyi kafaya takmış biri olsam önce 24 Hour Party People’ı izler, oradaki her yeri ezberlemeye çalışırdım. Ve tabii Oasis’ten başlayarak Gallagher kardeşler diskografisine şöyle bir dalardım balıklama.
ALBÜMLERDEN İZLENİMLER
* “Bad As Me” / Tom Waits: Ses yerinde. Sağlam, yırtık ve derinden. Nefeslilerle yaratılan teatral atmosfer süper. Patronlara, kapitalizme çakmalar sağlam. Keith Richards, Les Claypool (Primus) ve Flea (RHCP) gibi isimler boy gösteriyor. Beş yıldızlık.
* “Mylo Xyloto” / Coldplay: Bu devrin statlarda çalınacak pop albümü. Grup köklü bir değişikiliğe gidiyor belli. Eski klasik grup sound’u üzerine inşa edilen ve efektlerle zenginleşen müzik pek yok
artık. Efektler var ama...
* “Biophilia” / Björk: Müzik sektöründe devrim yaratacak albüm dediler. Çünkü iPad uygulaması olarak çıktı. Ama elbette standart formatlarda da var. Müzik mi? Björk usulü. Elbette çok etkileyici, sanatsal, dramatik, minimal. Elinizde Björk varsa zaten fazla bir şey eklemeye gerek yok. Kural belli. Topu Björk’e ver. Bu albüm hakkında daha çok konuşuruz...
Neyse ile tanışın!
Zarfın içinden çıkan albümün kapağında üç kişi var. Selim Kırılmaz (vokal, bas), Deniz Ünlü (davul), Melih Balta (gitar, geri vokal). Grubun adı Neyse. İlk albümlerinin adı da aynı. İçinden bir kitapçık çıkıyor. Şarkı sözleri ve onlara eşlik eden bazı görüntüler...
Her hafta onlarcası gelen yeni albümlerden biri diye düşünüp CD player’a koydum, her sefer yaptığım gibi iyi olmasını dileyerek. Dokuz şarkıyı şıp diye baştan sona dinledim. Çok temiz bir grup müziği bu. Üç enstrüman var ve hepsi çok iyi kullanılmış. Power trio denen türden. Vokalleri ve sözleri beğendim. Onlar kendilerine ‘aydınlık’ bir grup diyorlarmış. Ben karanlık buldum. Ama hoşuma gitti. Bence tanışmalısınız.
R.E.M.’den ne öğrendim?
“Biz insanların kendi tarzlarında ve değişmeden de sözlerini dinletebileceğini kanıtladık.” R.E.M. dağıldı ya, haklarında çıkan yazıları, verdikleri röportajları daha bir dikkatli okuyorum. Bu cümleye rastladım. Dağılmanın ardından söylenen bir söz.
Alternatif müzik yapan bir grup onlar. Ve 90 milyon albüm sattılar. Ucuz popülizme karşı en güzel argüman R.E.M. değilse nedir?
Ben şu mesajı çıkardım: Herkes işini iyi yapsın. Gerisi hikaye.
Popülizm bahane...
PAZAR ALBÜMÜ
“The Devil’s Walk” / Apparat
Sascha Ring’in yani Apparat’ın müziğini minimal, elektronik, ambient falan gibi
farklı bir sürü ifadeyle tanımlayabilirsiniz. Teknik olarak bilgisayarın ve bir-iki analog enstrümanın yardımıyla yapılacak en başarılı albümlerden biri bu. Ring’in hayal gücü 10 şarkılık bir ormana dönüşmüş, siz de oradan oraya koşuyorsunuz. İçe dönük, kişisel ruh hallerine odaklanan, dikkate değer bir albüm. Four Tet sevenler beğenecek. (Not: Apparat’ın 2007 tarihli “Walls” albümünü de tavsiye ederim.)