Cemil ölmüş. Bizimkiler’in Cemil’i. “Cemil de kim?” diyenler başka bir yazıya geçebilirler, sorun değil. Ama ben bugün Cemil’i, Bizimkiler’i ve eski fakir ama onurlu ülkemizi hatırlamak istedim iki satır.
Tiyatro sanatçısı Uğurtan Sayıner 1944’te Samsun’da dünyaya gelmiş. Babası subay olduğundan orada görevi bitince İstanbul’a dönmüşler. Pertevniyal Lisesi’ne gitmiş. 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olmuş. Üniversitede kendisi gibi oyuncu olan Aykut Oray’la tanışmış. Onunla oyunculuğa başlamışlar. Aykut Oray “Bizimkiler’in “Katil”i. İttihat ve Terakki Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa başlamış. Türkiye Öğretmenler Sendikası Tiyatrosu TÖS’te yer almış. Arena Tiyatrosu, Gen-Ar Tiyatrosu, Üç Maymun Kabare, Ercan Yazgan-Bülent Kayabaş derken, bir yandan da muhasebecilik yapmış. İpek Kâğıt fabrikasında, Türkiye Jokey Kulübü’nde muhasebeciymiş. Tek işle geçinen sanatçı enderdir ülkemizde.
Sayıner, ”Bizimkiler”in Cemil’i olarak ünlendi. Bir apartmanın sakinlerinin hayatları, birbirleriyle ilişkileri üzerinden Türkiye’yi yansıtan dönemin sosyolojik araştırmaları ve psikolojisi açısından arkeolojik önemi olan bir dizi bu. İngilizlerin “Eastenders”ı gibi nesiller boyu devam etmiş bir dizi. Türkiye’de ne varsa, nasıl yaşanıyorsa ve değişim ne yöne nasıl gidiyorsa, dizi de o tarafa evrilir. Umur Bugay’ın yazdığı bu dizi 1989-2002 arasında 15 sezon devam etti. 465 bölümün ardından sona erdi. Bu dönemde Türkiye’de, İstanbul’da orta sınıf nasıl yaşar, ne düşünür, neler yapar merak eden varsa şahane malzeme bulabilir.
“Bizimkiler’in Cemil’i hayatını kaybetti” başlığını görünce eski bölümleri izlemek için YouTube’a girdim. İnanılmaz bir deneyimdi.
Ben Bizimkiler’in hiçbir zaman hayranı olmadım. Düzenli seyrettiğimi de hatırlamıyorum. O dönem kafam hiç oralarda değildi. Bu Türk orta sınıfını anlatan dizi aşırı sıkıcı geliyordu bana. Bir gün bu dizinin gözümde değerleneceğini, kaybettiğimiz bir ülkenin manzarasını önümüze koyacağını, karakterleri, replikleri, esprileri buruk bir gülümsemeyle yeniden izleyeceğimi ve bundan
garip bir zevk alacağımı nereden bilebilirdim ki...
“Bizimkiler”in başarılı olmasının en büyük nedeni, toplumu başarılı bir şekilde ve olabildiğince gerçekçi ama her şeye rağmen güler yüzlü bir şekilde anlatabilmesi. Herkesin burada iyi kötü kendisini görmesi. Ailesini, arkadaşının ailesini, esnafını, öğretmenini, patronunu görmesi. Bir defa bütün farklılıklara, didişmelere, komplekslere, asla çözülemeyen sorunlara rağmen herkesin herkesi kabullenmesi var bu dizide.
Laiklik var. Özgürlükler var. İsteyen istediğini yer istediğini içer, her şeyin de bir adabı vardır. Kimse kimseye karışamaz yargılayamaz. Bunun gibi mesajlar. Muhabbet ve neşe var. Zorluklarla boğuşan, geçim derdiyle bir ömür geçiren, dar gelirli ama hayatını da küçük zevklerinden mahrum olmadan yaşayan onurlu, yıpranmış ama mutlu insanlar görüyorum. Dedikodu, kıskançlık, kötülük, kompleksler hepsi var. Ama günün sonunda aynı takımdayız, aynı gemideyiz hissi. Bu bizim ülkemiz. Berbat yanları da olsa, bize kötü de davransa, geri kalmış da olsa, adaletsizlikleri de olsa bunlar hep bizim. Her şeyiyle sahiplenebiliyoruz o ülkeyi.
İnsanların arasına tamir olunamayacak düşmanlıkların henüz girmediği yıllar. Toplumun ortadan çizilen bir çizginin iki yanında taraf tutmaya zorlanmadığı yıllar.
Sarhoş Cemil’in iki repliği meşhurdu. Biri, pencereden, elinde birayla, mahalledeki kavgayı gürültüyü, eğlenceyi keyifle izlediği sahnedeki “Koş Sevim...” Diğeri köşeye sıkışınca kopup gelen koftiden “Benim adım Cemil!” efelenmesi.
Bugün benim adım Cemil. Eski fakir ama mutlu ülkemi özledim. İzin verin de bugünü eski videoları izleyerek geçirelim, yarın nasılsa gene leş gibi bir gündeme boğazımıza kadar batacağız.