Mehmet Demirtaş

Mehmet Demirtaş

mehmet.demirtas@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İzmir Gazeteciler Cemiyeti, kentteki basın kuruluşları arasında dayanışmayı artırmak ve basın emekçilerini bir araya getirmek amacıyla Büyükşehir’in katkılarıyla bir basın ligi düzenledi. Adını da “İGC 2018 Basın Ligi Şevket Özçelik Sezonu” olarak belirledi. Maçlar 5 Kasım’da start aldı. Başlama vuruşunu İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen yaptı. Turnuva başlamadan önce Dikmen yaptığı konuşmada “Cemiyetimiz arşivlerinde rastladım. Geçmiş yıllarda Ege’nin karşı kıyılarından insanlarla turnuvalar düzenlermiş Gazeteciler Cemiyeti. Keşke benzerini biz de yapabilsek diye söylerdim, şimdi bunu gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Gazeteciler olarak morale en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde sorunlardan biraz uzaklaşacağımız, birlikte bir şeyler üreteceğimiz, moralimizi yükseltecek bir etkinlik. Coşkulu, dürüst ve centilmence geçen bir turnuva olsun” dedi.

Ne güzel söyledi. Günümüzde nereye giderseniz gidin gazetecilik artık güçlükle yapılabilen bir meslek haline geldi. Hele hele bizim coğrafyada gazeteci iseniz daha bir zor zanaat gazeteci olmak! Yazınızı günün çok erken bir saatinde de yazabilirsiniz, gecenin ortasında da yazabilirsiniz.
Biz halen dinlenirken çalışıyoruz, çalışırken de dinleniyoruz.
Gazetecilikte ne İsa’ya yaranırsınız, ne Musa’ya.
Gerçi bizim de yaranmak gibi de bir derdimiz yok zaten.
Derdimiz, görevimizi adam gibi yapmak…
Yazdığınız, yazabildiğiniz kadar gazetecisinizdir.
Gazeteciliğin emeklisi yok, emekliliği yok.
Gazeteciliğin gecesi-gündüzü, ayazı, soğuğu da yok.
Gazeteci arkadaşlar arasındaki dostluklar da bir bambaşka ve daha güzel.
Mesleğimize her geçen gün yeni arkadaşlarımız geliyor, ama tabii bunların sayısı çok değil. Mesleğimiz yeni yüzler görmeli. Meslek büyüklerimiz gençlerin önünü açmalı onlara köstek değil, destek olmalı. Kısacası koltuk sevdalısı değil, gençlere örnek olmalılar...
Dönelim basın ligine... Coşkulu, hırslı, kıran kırana geçiyor. A, B, C grubundan oluşan turnuvanın ilk grup maçları ise 26 Kasım’da son buluyor.
İzmir basınında yer alıp da birbirlerini sıklıkla göremeyen meslektaşların bir araya geldiği her ne kadar aksayan yanlarının da bulunduğu böylesi güzel bir turnuvaya öncülük edenlere bir kez daha teşekkürü borç biliyorum. Umut ediyorum ki uzun yıllar sonra tekrar düzenlenen turnuva sadece bir başlangıç olsun.

Halı sahaların en önemli yönlerinden biri de özellikle büyük kurumlarda çalışanları kaynaştırma vazifesidir.
Bilmiyorum hiç dikkat etiniz mi? Halı saha maçına çıkmadan evvel bazılarının yüzünde sanki dünya kupası finaline çıkıyormuş gibi bir ifade vardır. Maçtan evvel ısınırlar, taktik konuşurlar. Tabii taktikten kastımız, kimin nerede oynayacağı, pardon duracağıdır!
Ayakkabılar, eşofmanlar ve bilhassa da formalar o biçimdir. Ronaldo mu istersiniz, Messi mi? İsterseniz İbrahimoviç ya da Tores de verebiliriz...
Yerli çeşitlerimiz de mevcuttur. Dinç olan bedenler mütemadiyen koşmaya, pres yapmaya, kaleye bomba tesirli şutlar göndermeye, ara pasları atmaya hazırdır. Ancak müsabakanın ilerleyen dakikalarında adına kondisyon denen şeyin yokluğu yakalara yapışınca ayaklardaki kuvvet yavaş yavaş çekilir.
Maçın başında tazı gibi sağa sola koşanlar, artık vücutlarının kendi yaptığı ağırlığı fazlasıyla hissetmeye başlar.
Kafalarda taktik, plan ve düşünceler canlılıklarını halen muhafaza etse de vücut, beynin arzularını reddeder.
Ne zaman halı sahada futbol oynayan birilerini görürseniz onları anlamaya çalışın...
Çoğunun yüreğinin bir köşesinde olmak istedikleri bir futbolcunun izi vardır. Çalımlar atılırken, şutlar çekilirken, kendi aralarında konuşurlarken, sevinirken, üzülürken, ısınırken, paslaşırken, koşarken hep kafalarda bir hayal vardır.
Halı saha, bastırılmış, dışa vurulamamış hislerin yoğunlaşma alanıdır. İnsanların serbestçe (ama belli etmediğini düşünerek) hayal kurabildiği yegane mekanlardan biridir.
Herkes biraz topçu bu ülkede!