Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Paris Otomobil Fuarı’nı dolaşıp otomobillerin görüntüsüyle karnımızı doyurduk. Ama öylesine gezip gelmedik. Arada gözlem de yaptık, saptamalarda da bulunduk...

Paris’in ufak tefek taşları

Venturi’nin yeni modeli America fuarda tanıtıldı.

Geçtiğimiz hafta Paris Otomobil Fuarı’na gideceğimin “sinyallerini” vermiştim diye hatırlıyorum. Vermediysem bile, gazetedeki haberleri takip edenler görmüştür diye düşünüyorum.

Eh, gittik geldik hayırlısıyla. Otomobilleri, yenilikleri gördük, karnımızı doyurduk, bir de üstüne haberlerimizi yaptık çok şükür. Efendime söyleyeyim, oradaki bazı hanım kardeşlerimizden araçlarla ilgili detaylı bilgilere ulaştık. Bildiklerimizin de teyidini aldık, bir anlamda “bilgi tekrarı” yaptık ki daha iyi “belleyelim” diye!

Haberin Devamı

Üreticiler Fransız kalmadı

Paris’te gerçekten de küçük “Arnavut kaldırımı” yollar pek revaçta. Ülkenin otomobil konusundaki geçmişi, halkının otomobillerle haşır neşirliği pek eskiye dayandığından, abartmış olmayayım ama neredeyse “taşı toprağı otomobil” kaynayan bir memleket. Ancak duyduk ki, Paris’in “Şanzelize”si başta olmak üzere kentin ana bölgelerine birkaç yıl içinde otomobil sokmama kararı alınmış. Sadece elektrikli otomobiller hariç olacakmış.

Aslına bakarsanız, sürekli olarak memleketteki üretimi azaltan, daha ucuz işgücü olan ülkelere yatırım yapan Fransız otomotivcilerin, şu sıralar Fransa hükümetiyle pek arası yok. Belki kararın, bu konuyla da alakası vardır diye düşünmedim değil. Ancak işin aslının sadece bu olmadığı söyleniyor. Çünkü Fransız hükümeti, çevreci otomobiller üretsinler diye Fransa’daki büyük markalara 3-5 milyon değil, milyarlarca avro yardımda bulunmuş. Bunun semeresini istiyor doğal olarak. Otomotiv üreticileri de karşılığını vermiş Allah için, Fransız kalmamış yani. Fuarda gördük. Elektriklisinden tut, 100 kilometrede 1.5-2 litre tüketenlere kadar bir dolu konsept vardı. Üretime de geçirirler sanırım yakında.

Uzun lafın kısası

Tabii, bunun yanında, fuarda gördüğümüz izlenim bununla da kalmadı. Lafı dolaştırmak yerine, izin verirseniz başlıklar halinde devam edeceğim. Hem size de kolaylık olur...

Haberin Devamı

“Tüketici iyice şımarmış!” Evet kesinlikle böyle. Yani biz, basın gününde dolaştığımız için pek tüketici göremesek de tüketicilerin istekleri, talepleri yüzünden üreticilerin ne kadar çok çalıştıklarını anladım. “Kişiselleştirme” denen donanım ve renk seçeneği opsiyonlarını neredeyse tüm markalarda görmek mümkün. Suzuki gibi “muhafazakar” sayılabilecek bir marka bile, yeni Vitara için böyle bir uygulama getirdiyse, bu iş bitmiştir...

“Erken makyajlar gelmiş!” Eskiden bir model 5 yıl piyasada kalır, bir makyajla bu süre bir ya da iki yıl daha uzatılır, böylelikle 7 yılda bir model yenilenirdi. Şimdilerde “makyaj süreleri” erkene çekilmiş. Örneğin Ford’un C-Max ve B-Max’i dört yıl, Toyota Yaris ise 3 yıl sonra birer makyaj gördü. Bunun nedeni otomobillerin başarısızlığı değil, Avrupa’da satışların “patates” olması. Firmalar, modelin satışlarını artırmak için yaptıkları bu makyajları öne çekerek, nazlı müşterileri harekete geçirmeye çalışıyor. Yani cephanelerini biraz erken harcıyor.

Haberin Devamı

“Popüler sınıf yaratmak!” Bu da yine Avrupa’da kriz sonrası durgunluğun bir ürünü. Üreticilerin otomobil satışlarını canlandırmak için tüketicilerin “en seveceği” modeli yapma yarışı,
B ve C sınıfı kompakt SUV’ların ortalığa çıkmasına neden oldu. Şimdilerde bu tip bir ürün yapmayanın neredeyse şansı yok gibi. Bu yüzden Toyota, Hyundai ve Honda’nın model hazırlıkları tam gaz. Honda bir zamanlar bu sınıfın öncüsü sayılan “H-RV”yi diriltiyor, daha ne olsun? Bununla birlikte “yeni sınıf” yaratma çabası bitmiş değil. Bakınız, Renault bir zamanlar MPV yani minivan olan Espace’ı devasa “crossover” haline getirmiş. Yerden yüksek, lüks ve stationwagon görünümlü bir otomobil. Alın size yeni bir “dev crossover” sınıfı!

“Süper spor otomobil?”Tamam bu bir soru değil! Ama gördüm ki dünyada kriz sonrası “zengin” sayısı artmış! Bu yüzden de, süper spor otomobil üreten firmaların, markaların sayısı da giderek artıyor. Markaları teker teker saymayacağım.

HAFTANIN GÜZELİ

Paris’in ufak tefek taşları

Ahşap olsun, yine de benim olsun!
Şu Fiat 500’ün ilk nesline karşı duyduğum ilgi beni mahvedecek. Sırf bu yüzden eve “kedi” almayı bile düşünmüyor değilim. Yani bir Fiat 500’ü evlat edinip evin içinde besleyemeyeceğime ve istediğim zaman sevemeyeceğime göre, kedi iyidir! Çünkü bu otomobili her gördüğümde, bir kedi ya da yavru köpek kadar “sevimli” olduğunu düşünüp “Canım ya!” filan demeye başlıyorum. Ama fuarda gördüm ki bunun “ahşap” olanını yapmışlar! Yani “ağaç olsun, benim olsun” hesabı, kedi yerine bu da olur mu diye düşünmüyor değilim şimdilerde! Allahım, ne yaman çelişki? Kedi mi, bu mu? Kedi mi, bu mu?