Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Otomobil seçmek yeterince zor değilmiş gibi, ileride bir de “Neli olsun?” karmaşası yaşarsak şaşmayın! Benzinli, dizel, gazlı filan derken üstüne hibrit, elektrikli, hidrojenli çıkacak, tam şişeceğiz...

Bir otomobil seçip satın almak kimileri için kolay olabilir. O dönemde yollarda hangi model popülerse yetkili satıcıya gidip “Sarar mısınız bir tane?” şeklinde davrananlar da var, “Ağam, uzun zamandır bunun hayali vardı zaten” deyip kararını önceden vermiş olanlar da... Ancak çoğumuz için bu iş o kadar kolay olmuyor, olamıyor...
Haydi tasarımını, şeklini filan geçtim, donanımları, kasa tipi, kredi seçenekleri gibi bir dolu seçeneği gözden geçirmek şart oluyor. Buna bir de “Benzinli mi, dizel mi, yoksa LPG’li mi olsa acaba?” çılgınlığı ekleniyor elbette. Ama emin olun, bunlar daha iyi günlerimiz... Çünkü “Neli olsun?” muhabbeti biraz kafa karıştıracak ileride. “Elektrikli mi, hibrit mi, hava kompresörlü hibrit mi, yoksa hidrojenli mi olsun?” gibi bir dolu seçeneği elemek, iyice tartmak, karşılaştırmak ve ona göre karar vermek gerekebilecek! Yani karın ağrılarının artacağı bir döneme hazır olun.

Kalem kağıt gerekir
Hani ben böyle diyorum ya, içinizden “Alırım bi dizel, olur biter!” ya da “Tüpü taktın mıydı, peh!” gibi düşünceler geçirebilirsiniz. Normaaalll... Avrupa’da her ne kadar “mantık” ön planda olsa da Türkiye’de, tıpkı Amerika’da olduğu gibi biraz “geleneksel” seçimler esastır. Yani benzinli motorun dayanıklı olduğuna inananlara dizel satamazsınız. Ya da dizelin ekonomisine güvenenlere “Bir yılda yaptığın kilometre nedir ki? Al bi benzinli!” demek ve buna razı etmek zor olabilir. İkisinin ortasını bulanlar zaten LPG seçeneğini aklının bir köşesine koyuvermiştir, pek değişmez.
Aslına bakarsanız, bunların tamamı hesap işidir. Yani dizel bir araç alacaksanız, bir yıl içinde yaptığınız kilometreyi ve alacağınız modelin benzinlisine göre ne kadar daha fazla ödediğinize bakmak, bunu da ciddi ciddi kalem-kağıt ikilisi eşliğinde hesaplamak gerekiyor. Ama biz genelde bu “ızdırap”la uğraşmak yerine doğrudan kafamızdakini alırız, o da ayrı mesele. Çünkü kafamız zaten karışıktır. Birileri “Dizelin kendisini amorti etmesi için en az yılda 15 bin kilometre yapmalı” derken, kimilerine göre de bu rakam 35 bin kilometreyi bile bulabilir.
Burada da doğrudan mantık devreye girer ve “Ben aldığım yakıta bakarım karrrrdeşim. Ayda bi depo mazot alıyorum, yetiyo” diyen de çıkar, “Yani boşuna dizel alma diyosun!” diyen de.

Elektrik mi, hidrojen mi?
Ancak bilginiz olsun, özellikle Avrupa’da elektrikli otomobil modası giderek yayılıyor. Bu yılın ilk yarısında Avrupa’da elektrikli otomobil satışları yüzde 91 artmış. Tamam, 20 binli rakamlarda geziniyor hepi topu.
Ama gelecek vâdediyor gibi. Toyota, geleceğin artık “hidrojenli” otomobilde, Renault-Nissan ise elektriklide olduğunu söylüyor. Ama Japonlar, Koreliler ve Almanlar, hidrojen için de ciddi çalışıyor. Tabii hidrojenin de depolama problemi mevcut.
Uffff, yazarken benim içim şişti. Dediğim gibi, gelecekte otomobil seçmek daha zor olacak. Kafa
“bi dünya” olacak. Ama çevreye dost araç seçmeyi öğreneceğiz en azından, bunu da unutmayın. Her ne kadar buna pek kulak asmasak da...

Haberin Devamı

Şarj meselesi biraz sıkıntılı bizim için
Türkiye’de de son iki ayda iki elektrikli ve iki de hibrit model satışa sunuldu. Muhteşem adetlerde satmasını, “şimdilik” firmalar da beklemiyor. Ama bir yerden başlamak gerektiğini de unutmuyorlar. Yine de sıkıntıya gelemeyen bir yapımız var maalesef. Mesela elektrikli otomobili “şarj” etme zorunluluğu olması, gözün sürekli “şarj seviyesi” göstergesine takılması gibi durumlar, biraz “sıkıntılı”. Varsayalım şarjı azaldı ve daha gidecek yolumuz var. Şarj aleti bulacaksın ve en az 45 dakika oturup çay-kahve içecek, bunu da ortalama her 100 kilometrede bir yapacaksın.

Geniş aileye göre yetersiz
Oysa, özellikle şehir içinde çok kullanışlı elektrikli. Üstelik de bir şarjı
en fazla 20 TL. Benzine ve dizele göre çok avantajlı. Daha uzun yol (mesela memlekete yolculuk) yapmak istiyoruz ama az yaksın diyenler, hibriti de düşünebilir mesela. Ancak bu kez hibritlerde seçenek problemi çıkıyor karşımıza. Üstelik bu modeller, öyle geniş aileye göre biraz yetersiz bagaj hacmi sunabiliyor. Ayrıca halen elektriklilere sağlanan ÖTV avantajı, hibritte
yok maalesef.

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

İnsanın kafası mı karışıyor ne

Dede torun muhabbeti her zaman şirindir!

Her zaman dede-torun muhabbetini şirin, sevimli bulmuşumdur. Bu, otomobilde de böyle. Dede Fiat 500 ile “torun 500”ün yan yana geldiğindeki bu görüntü, kesinlikle çok tatlı. İkisi de hızlı ve ikisi de zamanının “bıçkın delikanlısı” denilebilecek türden. Ama kişisel fikrimi soruyorsanız, ben dede 500’ün şirinliğini değişecek gibi değilim. İçine sığabilir miyim, tartışılır. Performansı yeterli mi, o da tartışılır. Olsun yaaa...
O yine de çok tatlı!.. “Yerim seni 500...”