Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

İster otomobilin doğal kokusunu beğenmediğinden, ister titizlik, ister kimlik kaygısı... Sürücülerin düzenli harcama kalemleri arasında koku da vardır. Artık markaların da “kokusu çıkmaya” başladı...

Gül bahçesi mi, meyve ağacı mı olsun

Bundan yıllar önce bir Alman markasından test otomobili gönderecekleri haberini aldığımda pek mutlu olurdum. Markanın otomobillerine âşık olduğumdan filan değil tabii. Ancak test araçlarına sıktıkları koku her ne idiyse, beni benden alırdı. Defalarca sormama rağmen bunu bir sır olarak saklamakta ısrar etseler de kendi otomobilim için gezmediğim benzinci, havaya sıkmadığım sprey kalmamıştı. Bulamamıştım işte! Allah’tan onlar koku sıkmayı bıraktılar da rahata erdim... Tekrar başladılarsa bile bunu öğrenecek fırsat olmadı!
Kullandığı otomobilin doğal kokusundan hoşlanmayan, aracına titizlenen sürücülerin başlıca harcama kalemlerinden biridir koku. Dikiz aynasında, havalandırma ızgaralarında, orta konsolda, kısacası otomobilin görünür ve koku yayabilen her yanında bir çeşidini görebilirsiniz. Tamam, görünmeyen yerlere, mesela koltukların altına “banyolar için” yapılmış jel kokular koyanlar da var! Tabii bir de, “Otomobilim de benim gibi kokmalı!” deyip parfümünü aracıyla ortak kullananları unutmayalım.

Kendinize sıkmayın
Ben elbette “oto kokusu” olayına karşı biri değilim. Hatta kendi otomobilim için aldığım sayısız koku mevcut ve bu konuda titizler kategorisinde yer alıyorum. Yani, otomobilin içinin kötü koktuğunu düşündüğüm ya da farklılık istediğim zamanlarda ilk işim koku almaktır. Emektarın aynasındaki “Bahtsız Bedevi” yazan kokuysa, tamamen özel nedenlerle alındı. Kokusu kaçalı çok oldu ama o hâlâ aynadaki yerinde!
Bununla beraber, kişisel parfümlerin otomobile sıkılmasına pek sıcak baktığımı söyleyemeyeceğim. Birincisi, zaten havalandırma ızgaralarına sıkıp plastik parçalara zarar vermeye gerek yok. İkincisi, parfüm yeterince güzel, kalıcı ve etkiliyse, insanlar bunu neden “otomobilden koklamayı” tercih etsin? Belki o parfüm, “otomobilin teni”ne uygun değildir, değil mi? Üçüncüsü, oto kokuları parfümden daha ucuz! Tamam, küçük tüplerde çakma parfümler de satılıyor ama çakması olan bir parfüm kullandığınız “çakılırsa”, bu pek hoş kaçmaz derim!
İlla otomobilde parfüm olayına girecekseniz, paraya kıyıp kullandığınız aracın markası tarafından özel ürettirilmiş “oto parfümü”nü alırsınız, olur biter! Tabii bunu, kendinize de sıkmaya kalkmamak şartıyla. Nitekim, böyle bir şey görmüşlüğüm var!

Yaşasın koku hazneleri!
Tabii bu karmaşa ve arayış, son yıllarda üretilen Fransız otomobilleriyle son buldu bana göre. Daha doğrusu, onlar imdadımıza yetişti. “Koku haznesi” denilen bir donanımla, artık otomobilin içi daha etkin bir kokuya bürünebiliyor.
Küçük bir çekmece içinde, havalandırma sistemine entegre olarak kullanılan koku hazneleri için firmalar birkaç seçenek sunuyor. Esans tüpünü andıran bu zımbırtılar sayesinde,
“Vayy, kokusu iki günde kaçtı be!” durumu yaşamıyorsunuz. Tüp bitene kadar koku yaymaya devam ediyor çünkü. Üstelik havalandırmaya entegre olduğundan, koku otomobilin “atmosferine” homojen yani eşit oranda dağılıyor.
Bir de koku seçme işini sizin yerinize yapan markalar da giderek artmaya başladı. Yani, showroom’ları ya da otomobilleri için özel koku seçip ürettiren ve bunları da kullanan ya da isteyene satan markalar giderek artıyor. Toyota dokuz ay boyunca anketler yapıp plazalarına gelen müşteriler ve çalışanların hoşuna gidenini “Toyota kurumsal kokusu” olarak belirlemiş.
Jeep Türkiye de aylar süren araştırma sonrası 13 bayisinin “aynı kokmasını” sağlayacak özel bir parfümde karar kılmış. Toyota gibi
Jeep de çiçeksi bir koku seçmiş.
Bakalım meyve özlü bir koku seçen marka olacak mı, bekliyoruz.

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Fotoğraftaki kamyoneti bulun!

Haberin Devamı

Gül bahçesi mi, meyve ağacı mı olsun

İnsanların “Kullandığım otomobil de beni yansıtmalı!” fikrini savunmasını anlarım da bazen “Hangi kafaya” sahip olduklarını anlayamıyorum arkadaş! Modifiye, aksesuar filan derken, bazen araçlar, kimliğini hatta “varlığını” bile kaybedebiliyor. İşte “varlığını” kaybeden bir örnek... Ortada bir otomobil ya da kamyonet var mı emin bile değilim. Arkeolojik eser desem, değil! Etnografya müzesi diyeceğim, o da abes kaçacak. Çünkü hepsinden birer tutam var! Kamuflaj boya ise cabası... Kapısını açmam, lastiğini bile tekmelemem,
o kadar kötü bir durum. Biraz insaf!